Matbu bir renkti yaşamak ve de ağzı
mühürlü…
Ben ki; sözcük coğrafyasında kayıtlı
milyonlarca kelimeyi bir solukta içime çekip zihnime yerleştirmenin ertesi
düşmüştü yol ki…
O yol: alyuvarları akyuvarlarına dahi
düşman, insan izlekleri.
O yol; yoldan çıkmış hangi haris
gölgeyse sağına soluna çamur sıçratan…
Ve o yol: Hakkın Kapısı iken sizi
çağıran ve nice ağıt yakılan ve nice yürek yaralı.
Matemin iz düşümü bir günün öğretisi
iken hüzün hele ki yerleşik yalnızlığınızda tek ilham periniz iken hüzün.
Bir çöküş.
Bir iç çekiş.
Bir iz düşümü.
Şerh düşülesi duyguların da alfabesi
iken kalemin sür-git nüansı.
Bir mevsim.
Bir ihtiva.
Kordan heceler köze dönen yüreğin
külünden sökün eden hicap yüklü heceler elbet en muhteşem kelime: hem kısa hem
devasa kâinatı içine sığdıran ve yaşama sevincinize ivme kazandıran gelin görün
ki; aşk iken karşılık bulmayan insanın kendinden şüphe etmesi.
Kavrulmuş iklimin yanık türküsü.
Keza demenin meali.
Sitem dolu değil sevgi dolu bir
çağrışım dilerken evrenden.
Ziyadesiyle müşküle düştü mü insan ve
kâinat ile irtibatı kesmenin ön sözü iken içine düşülesi bu kaygı tuzağı.
Zemheride solan çiçekler misali gelin
görün ki; en dirençli çiçek addedilen kardelenin hülyalı bakışlarında Mevla’ya
rast gelmek her anda her zerrede saklı bir sihir gibi içine çekilesi ve İlahi
Aşkın da bakiyesi iken huzura dair bir tasvir bir betimleme.
Çağdışı addedilen bir duygu mu yoksa
kimliksiz ruhların tosladığı o taştan duvar ve de başınıza atılan taşlar bir
isyanı dillendiren zalimin ve iblisin laneti ve öfkesi.
Zar tutan kader ve yinelenen
mukadderat:
Defansı ölümün darboğaza da düştü mü
insan ve ihya edilesi yürek bin parçaya b/ölünüp nice kombinasyon yaparken
evrenin de açık veren devasa bütçesi.
Bir çekince.
Bir merhale.
Bir minval ve de.
Kararan gözlerinde gecenin ve atan
şafağı gök kubbenin ve nazlı raksı ebemkuşağının hele ki en hoyrat iklimde
sağdıcı iken insanın üşüten rüzgâr.
Bir bülten adeta yürek.
Yürek burkan nice nida.
Bir söylemse hüzün.
Dirayeti de sınandı mı insanın ve
meşki yalnızlığın aralıksız büyüyen ve yiten ömrün soldan sağa saydığı.
Sayaç kırık oysa.
Sarkaç da kayıp.
Ve ayıp addedilen sair duygu ne de
olsa karaborsada insanlık.
İdamesi ömrün ve ikamesi duyguların.
Depreşen sözcükler kasvetli.
Daralan tünelse karanlık.
Tünediğiniz en asil ağaç nasıl da
ulvi nasıl da sadık sevgiye nasıl da Rabbine yakın insan o minvalde ki acı
çektikçe Rabbine yaklaşan ve hüzünlü kalbini tek tek okuyan en çok seven yine
Rabbi.
Hayta iklim.
Hoyrat döngü.
Hıdrellez sağdıcı insanın ve huzur
beklediği tek âlem elbet Rabbi ile bütünleşip yalnızlığını sonlandıran o
cüssesi ufak cübbesi yırtık derviş misali yokluğa var olma emri veren Rabbine
itaat edip de itirazsız yol aldığında kavuşulası cennet elbet ölmeden hâsıl
olan yalan dünyada yakalamak İlahi Sevgiyi ve bağdaş kurduğunda aşka tümlenen
duyguları tarumar edilen yürekten arda kalan tek kırıntıda dahi bahşedilenle
yetinmek…
B/atıl bir coğrafya mı yoksa yaşanan
dünya ve de yaşatılan oysaki bizler gözümüz açık gördüğümüz bu rüyada bilip
bilmeden işlediğimiz günahlarla çoktan cennete rest çekmişken elbet birbirimize
yaşattığımız cehennem azabı ile neye ya da kime yettik ki hele ki umut ve inanç
yatıya kalıp da mazlum yürekleri de koruyan Huda’nın eylediği ne varsa başımız
gözümüz üstüne…
Bu âlemde olmasa bile diğer âlemdir
bizi bekleyen huzurun ve imtihanın adresi yeter ki ümidi yitirmeyelim elden ve
yeter ki duygu y/atağında ve de yalnızlığın b/atağında düştüğümüz girdaptan
çıkıp meşk eyleyelim duygu familyasında en muhteşemi iken aşkla yanmanın adı da
kemale ve hidayete ermek iken…
Bir düş mahkûmuyum ben sadece bir
düş’ ün ihtiva ettiği sarmalında boşluğun, gezindiğim kadar kendi eksenimde
gaza gelen zalimin de dilinden düşmeyen bir lal heceyim.
Adına ister ‘’aşk’’ deyin ister
‘’gül’’ ister ‘’gam’’ yeter ki deryalar denizler aşsın insan denen iklim.
Bir maruzatım yok binlercesine
haizim.
Defansı yok ömrün çünkü ben çoktan
göç ettim artık kimse öcünü alan artık hangi kindar gölgeyse ışığıma set çeken.
Berhudar ol, azizim, berhudar ol
varsın beyhude bir aşk olsun bu gizin rutini.
Delişmen sevdam.
Dara düştüğüm her gece.
Densiz yüreğim.
Dilaltı iken hüzün denen o dolu
çekmece.
Çağlarken gök ve çitilerken güneş
karanlığı elbet isyankâr duygu familyası teyakkuzda.
Bir yengi.
Bir yargı.
Bir de yitim.
Defolu yüreklerden sökün eden
duygular belki ritim bozukluğu karanlık yüreklerin…
Civcivli bir mevsim sözüm ona kış: rüzgârın
seyri ılıman ve aldatan güneş ışığı ve kâhin içtimada kehanetler ise
gerçeklerin aslında çok uzağında…
Buz kesen kalpler ve istirham
ediyorum evrenden ve itham ediliyorum günbegün:
Erişemediğim o rakım yok mu hele?
En ulvi duygu iken aşk varsa yoksa
kekremsi düşlerde yalpalıyorum rüzgârın ittiği bedenim ölümün çağırdığı ruh
iklimim oysaki ben ne devşirmenim ne de dalkavuğu iblisin ne zarardayım ne
ziyanda çünkü ben hem varım hem yok hele ki yoksunluğun kırsalında kervanların
da yolcuların da geçmediği bir kasabayım.
Mühimmat deposu hayallerimin infilak
etti edecek ve közünde gecenin yeniden bahşedecek Rabbim mutluluğu.
Huzurun ve aşkın diskalifiye olduğu
bir dünyanın uzağında ve yalanların tuzağında bir yitim olarak addedilsem de ne
Yatır’ım ben ne de bir yatırım altı üstü tek zerreye haiz olan aciz bir kulum
kula da kulluk etmediğim kadar külümde yaşayıp külümden defalarca doğduğum.
Kıblemde yangın var ve ilk
kurtardığım yüreğim.
Yürekteki tek kazanım ise verdiğim
kayıpların ayıp addedildiği ve bu dünyada kabul görmediğim kadar diğer âleme
yatırım yaptığım kadar kardayım.
Sözcükler iksirli ve asla şehvetli
değil bilakis kendi halinde ve hatırşinas ve göğün tempolu sesinde çıldırmış
şimşeklerin aralıksız düştüğü bir ağacın dibinde uzanmış feryadı çoktan
sonlanmış bir cebbar gölgeyim.
Bilinmeze gark eden heceler ve
sözcüklerin ansızın kanatlandığı dilemması iken cihanın bir yara iken isyankârın
alt ettiği sözüm ona yenik bir imgeyim lakin ben insanım insanlığın k/ayıp
coğrafyasında kendi ayıbımı bilip sadece önüme baktığım kadar da taşkın ruhumla
bentler aştığım kadar aralıksız yakardığım Mevla’mdandır tek dileğim ve
layığıyla yaşamanın ötesinde beklediğim kadar da meçhul sonu ve asla zar
tutmadığım kadar biliyorum da bilinmezin beni bana yakın ve dost kıldığını
elbet tek dostum iken yüce Yaratan ve bunu böyle bil, azizim…