Mubah bir renktin aralıksız münazara
ettiğim mevsimden arakladığım bir düş’ tün sen bir düş hele ki içine düşülesi
şu kara gözlerinde esinlendiğimdi hüzün ve var olmanın hicretinde saklı döngü
çünkü adı aşktı aşk kimsesizliğimin mimarı…
Hicvettim zamanı:
Eski satırlardan yeni şiirler
derledim Hakkın yolunda yaşımla yasımla beni kabul edene sığındığım kendimi
bildim bileli.
Bir tuştu belki de yok olmama vesile:
Bas ve kaybol sonra da sığın
çöplüğüne uzay boşluğunun nihayetinde haiz olduğun sevgiyle ışınlan yoldan
çıkmışların nezdinde hak etmediğin ne ise gömülü mü sahi tarihe?
İç bükey bir aynada vücut buldum ve
ben sadece kırıklardan imal edilmiş sır dolu bir aynaydım sırra kadem basan her
kimse nüfuz etmişken varlığıma kayıptı sicilim ve sorgulandım biteviye tahliye
olmasını beklediğim dikenli yüreğim…
Mazeret dahi beyan etmedim yaşarken
ve sevdiğim kadar yokuşa sürüldüm oysaki bendim dik başlı bendim dik yokuşları
çıkmaya dünden razı…
Neden mi neyden mi ibaretti içimdeki
mevsim?
Ney’in sesinde huzur buldum ve
parmaklarım okşarken fildişi tuşlarını duvar piyanomun estin geçtin işte eşit
bildiğim kimse eş tuttuğum duygulardan arakladığım bir marifetmiş gibi en çok
evet, en çok aşka aş erdim.
Gönlüm devasa.
Görüntüm şahsına münhasır.
Bir örüntü ise hayat belki de görüntü
kirliliği yaratan naylon poşetlerin dahi para ettiği bir zaman aralığında ben
sevgi sevmek diye kendimi paralarken…
Tek tuşta saklıydım.
Tek tuşta yok olmalıydım tıpkı tıklım
tıklım dolu iken bilgisayarım yazdığım binlerce yazı ve satırla…
Sanma ki yazdıklarım bunlardan
ibaret.
Sanma ki: aşktır can pazarında değer
bulmayan tek nimet.
Sanma ki yalanım sanma ki öcü sanma
ki telaşe müdürü varlığımla temaşa ettiğim sadece kalem de değil hani ve
aralıksız Rabbimi andığım sandığımda saklı ne ise sanmadığım kim varsa
tarafınca terk edildiğim…
Nabzını alamıyorum artık insanlığın
ve karanlıkta el yordamı arıyorum kendimi bir de kaybettiklerimin arkasından su
dökmeyi unuttuğumdan mı nedir sulu sepken gibi…
Tamam, tamam ağlamayacağım.
Zaten umurunda değilim.
Zarfın içinde yolcu ettiğim bir posta
güvercini gibi kendimle istişare halindeyim madem bir ömür…
Mateme boğulduğum mu?
Mahremimle yoğurduğum öyküm mü?
Mabedimde saklı gülücüklerim mi heba
ettiğim uğruna cihanın ve ihbar ettiğimsin sen Rabbime…
İtina ile sevdim.
İhbar dahi etmedim acımı.
Hüznümle çıktığım keşif ve o devasa
kesif sessizlik.
Hicretimdir seni gördüğüm o gün ve
muadilimdir hüzün sen gittiğinden beri de dur durak bilmeden yazar dururum ve
senin okumanı beklerim ve benden uzaktaki varlığınla doğamdaki müzmin sevgiyi
eşleştiririm ki aslında eşleşen sadece yalnızlıktır sökün eden sözcüklerle
örülü saçlarım…
Övgü değil.
Öğreti hiç değil.
Bir öykü mü yoksa ya da binlercesi
yazılmayı bekleyen…
Na’şım ve nakşım.
Nazarında değer görmediğim insanların
ve itibar etmediğim yalanlarına cihanın nasıl da uzağım ve içine düşülesi
tuzağı tahayyül dahi edememişken şimdilerde bekliyorum ruhumun tahliye olacağı
günü.
Günyüzü görmek mi?
Yoksa tok gözlü bir çocuk mu olmam ne
de olsa yoklukla sınanmadım ben sen gidene değin ve asla da tok evin açgözlü
kedisi olmadım.
Yetindiğim kadar.
Yattığım kış uykusundan da ansızın
uyandım madem.
Uyumsuz addedilen hırçın varlığım
şimdilerde nasıl da duruldum.
Duru yüreğim ve durgun sözcüklerim…
Ah, vurgun yediğim kopan fırtına ve
tutucu kimliğim ve tutanaklara da geçsin diye iç sesim bitmeyen bir aşkla ve
coşkuyla kalemle istişare eden şu saf ve hayalperest varlığım yok mu…
Muteber olanla iştigalim ve muhatabım
sadece kaderim ve bil mukabil sevdiğim ve sayacımdaki döngü ile işte eşkâlini
çiziyorum içimdeki yetim ve yaralı çocuğun.
Oysaki ben asla çok şey istemedim.
Bir selamın bile yeterdi ve…
Canın sağ olsun hele ki sen canımdan
da kıymetli iken…
Refüze edildiğim her makam her mevki
her meram ve işte kabul görmenin verdiği tek katta saklı varlığımla ve
huzurunda huzur bulduğum Rabbime şükürler olsun ki artık evren rahmetini benden
esirgemiyor mademki; Rabbim, ‘’ol’’ dedi…
Olmazın oluru bir hayalim gerçek oldu
işte ve ben en çok Rabbimi sevdim sevgi makamında çalınan en kutsal şarkının
nakaratında saklı tuttuğum o cümle gibi: nasıl ki…
Allah var gam yok.
Ve işte vurgun yediğim gamlı
notalardan bile üstün iken çalan kâinatın bestesi ve güftesinde şakıyan iç
sesimle ben artık dünyadan ve dünyevi tüm heveslerden çoktan geçtim ki kendimden
dahi geçmişken Rabbim sayesinde kendimi de bulmanın verdiği şükür ve huzur ile…