Güneşin ışıkları artık daha eğik geliyor, rüzgarlar kuvvetli esiyordu. Sonbahar yağmurları da başlamıştı; sararan yaprak yağmur damlalarının "üç tanesini" üzerinde tutuyordu, onlarla konuşuyordu " Az zamanım kaldı, sizinle birlikte düşeriz, toprakta besin olmama yardım dersiniz" diyordu.
Yaprak tam bunları düşünürken, rüzgar, onu bir şehrin içinde beton kaldırıma attı; çok kalabalık, çok gürültülüydü. Gelen geçen geçen üstüne basıyordu, "Burada çürüsem toprağa ulaşamam" dedi, içi acı kapladı
Tam o sıra da meyve poşeti elinde bir adam geliyordu, poşetin içinde kardeşlerini gördü; içini bir sevinç kapladı. O adama da geçerken üstüne bastı, sarı yaprak hemen adamın ayakkabısının altına yapıştı.
Yaprak, çok mutluydu. Kardeşi sordu " Seni hangi rüzgar attı buraya" diye sordu. O da, olanları yolda anlattı.
Adam, evinin önüne gelince ayakkabısına yapışmış, yaprağı fark etti.
"Nereden geldi bu pis yaprak" dedi.
Ayakkabısı betona sürterek, yaprağı ezdi, parçaladı. Onun hem canı yandı, hem de gururu incindi.
" Bu güzel ayvaların şekerini veren, tadını veren benim, ama şimdi horlanıyor, ayaklar altında eziliyorum. Hayat bu kadar adaletsiz olmamalı" dedi kendi kendine.
Bunları gören diğer kardeşin de çok canı yandı, bu duruma çok üzüldü, içini bir intikam duygusu kaplamıştı.
Adam evine vardı, akşam yemeğinden sonra sonra hep meyve yerdi, sağlığına çok dikkat ederdi. Karısına "Çok güzel ayva aldım, getir de yiyelim" O akşam, ADAM AYVAYI YEMİŞTİ, daha doğrusu ayvayı yiyememişti; boğazına takılmış nefessiz kalmıştı.
Bilinci kaybolan adam, hayal görmeye başladı: Kapı önünde yaprağı ezerken, hakaret ederken gördü kedini. Poşetteki ayvaların üzüntüsüne şahit oldu. Onların kardeş olduklarını anladı.
Kendini gelir gelmez " Ayvalar nerede? diye sordu. Karısı " Ayvadan ölüyordun, yine ne ayvası" diye çıkıştı. Kadının şaşkınlığı devam ederken, adam tabak içindeki kesilmiş ayvaların tohumlarını özenle aldı, bir kağıt havluya koydu, elbiselerini giyip, kapının önüne indi. Karısı, şaşkın ve kaygılı şekilde peşinden gitti. Kocası elindeki kağıt havluya, kırılan ezilen yaprak parçalarını özenle topladı; gitti, malzeme dolabından küçük çapayı aldı, bahçenin en güzel toprağının olduğu, en güzel güneşi alan yerinde bir çukur açtı, onları toprağa gömdü. "Artık siz çocuklarımızsınız, ilkbaharda görüşürüz" dedi
Karısı, bu durum karşısında çok duygulandı, eşine sarıldı,
sevinçten ağladılar, gözyaşları toprağa döküldü.
Sararan yaprak, "üç tane gözyaşı damlasını" üzerinde tuttu.