1
Geçkin bir zamandı göğün patikasında
saklı sırlar ve bulutlara konan yalnızlığın itirafı.
Akasya ağacında saklıydım belki de
muhafaza ettiğim serinkanlılığım bir de dünde kalan ukde.
Manidar rüzgârdan nemalandım aşkın
hacminde yuhalandım hicvinde yalnızlığın göğsüme saplanan şarapnel misali
aralıksız sözcüklerle vurulduğum isyanın yankısıydım.
Bir renktim solgun.
Bir özürdüm yorgun.
Bir selamdım kendime sunduğum.
Yitik kelamın manivelası sözcüklerdi
madem hayatı yaşanır kılan ve işte serbest bıraktım ruhumu: evren kazan ben
kepçe demlendiğim ufkun ışıltısı kadar bilinmeze gark eden yaram.
Mevsimin solgun tenine yağan karın
istila ettiği o özgürlük aslında özgün bir ritim yağan karın her zerresi başına
buyruk ve nasıl da masum.
Ocak, göçeli saatler oluyor ve ocağın
başında sızıp kalmışken çalan kapının sesine uyanıyorum.
Hüzün benim diğer adım.
Garbı ömrün şavkı hüznün.
Mevsimlerden ayıkladığım yapraklar
bazen ayrık otu addedilen varlığım…
Yüzdüm ve yüzdüm tam da kuyruğuna
gelmişken…
Yüz görümü bir isyandı ruhumun
şekillendiği ve gözümü açıp kapamakla eş değerde idi kapıya dayanan Şubat’ın
eski aya verdiği selamı yitik bir cümle gibi sırtıma geçirdim ve derinlerde
yüzmenin verdiği huzurla dünde saklı devasa kaosu yeniden hayata geçirdim.
Bir rota ise yaşamak.
Bir nota ise verilen.
Hercai düşlerin enginliğinde yerden
yere sürüklenen.
Latife yapmıştı oysa mevsim ve hoş
görmüştü Tanrı.
İzafi bir mutluluksa ikbalim
inhisarında yenilgin yeniden düştüm yola başa sardığım ömrün pazen dokusuna bir
bir inerken kar taneleri.
Fırsat bulup da sokağa çıkmışken
gitmemle gelmem bir oldu.
Saatler evvel baharı yaşayan şehir
şimdi baş başaydı kar soğuğu ile.
Kardan hecelerdi yağan bense banka
kuyruğunda şifremi hatırlamaya çalışırken ansızın nasıl da unutmuştum adımı ta
ki banka görevlisi adımı seslenene değin.
Ses etmeden yaşamak buydu işte ve
adımdaki hüzün yüzüme yansırken oysaki gülmekti bana yakışan ve işte ihanet
ediyordum ismime.
Gül mizacım.
Dikenlerim.
Solgun yapraklarım ve köküme sadık
kaldığım kadar kulvarımda öndeydim en azından hayal dünyamdı bunu diyen bir de
düşlerin patikasında sıkı sıkıya tutunduğum umudum ve iman gücüm.
Restleştiğimdi rüzgâr.
Rast gele seven değil aralıksız
mübalağa etmeden yaşamayı ilke edinmiş olsam da biliyordum da beni bekleyen
yeni hayatımın illa ki yakamdan çekiştireceğini ne de olsa iki yakam birbirine
dargın hatta düşmandı.
İzini sürdüğüm kadar pervasız rüzgâr
üşütürken iç cebimdeki cümleleri.
Erişkin bir kar tanesi iken içime
yağan.
Esefle sürüklendiğim kadar kuyruğuma
takılıydı kaygı ve hüzün ve yine kaygılı bir günün son saatlerinde zamandan
çalıyordum aslında bendim bana uzak bendim bir o kadar kendime yakın.
Mevsim hüzünlü sesiyle adımı çağırdı
oysaki ben bankada kuyrukta aslında sorgulamaktayken hatırlamadığım şifremi ve
işte soluksuz kaldığım kadar attım kendimi bankanın dışına sadece temiz havayı
çekmek istemiştim içime ve sıramı savmadan çıktığım banka şubesinin tam da
önüne park etmiş bir motosiklet çekti dikkatimi ve işte unuttuğum şifrem
motorun plakasında bana göz kırpıyordu.
İster şaşkınlık deyin ister tevafuk
addedilsin.
İzbelerinde belleğimin kaybolmuş bir
sayı silsilesini Yaratan karşıma çıkarmıştı ve banka kuyruğuna girmeden
hallettim işimi o prototip bankamatiği pek de cazip gelmezken sair zamanda
nasıl da merakımı celp edip bana gülümsemişti.
Ufaktan başlamıştı kar yağışı kimine
göre sulusepken kimine göre hırçın rüzgâr kimine göre eğlence kimine göre
işkence.
Arınmıştı ruhum ve hızlı adımlarla
eve yürüdüm zaten hep de ben değil miydim telaşla yaşayan telaşla koşturan.
Girift idi duygular.
Haşmetli idi korkularım.
Anne kokan evime gitmekti benim için
cennete açılan kapı ve şükrümü eksik etmediğim kadar sabrımla ve umudumla
verdiğim hayat mücadelesi.
Sözcüklerdi ekin tarlam ve duygularım
şahlanan.
Münazara ettiğim iç sesim hep de
fiyakalı idi hani ve fıtratıma iyi gelen hatta kopacak fırtına öncesi
sessizliği bana buyur etmişken kader…
Yolunda gitmeyen ne varsa hep beni
bulurdu madem.
Yoldan çıkan kimse hep mi baş koyardı
beni üzmeye…
Tanıdık tanımadık hangi duyguysa
nasıl da üstüme üstüme geliyordu hayat bense üstünkörü yaşadığım kadar üstüm
başımda idi buruşuk cümleler ve silktim yakamdan her birini ve yere düşen
sözcükleri bir bir ihtimamla topladım yerden ve soktum yeniden iç cebime.
Gidenler vardı yine.
Gelecek olanlarsa beklemede.
Kayıtsız şartsız sunduğum dilekçem ve
altına attığım ıslak imza.
Rencide edilmiş yüreğime yağan kar
inceden inceye dönüşen zayıflığım ve haletiruhiyem ve pişekar duygularım.
Rengi olmayan bir özlemdi beni esir
alan.
Huzurumu katlayan bir iç sesti beni
Rabbime daha da yakın kılan.
Hüznümse beklemede ve çatık kaşlı
imgeler bazen yüzüme sırıtan ve inceden bir kinaye iken ömrümü heba eden kısasa
kısas yapmayı da asla ilke edinmediğimden midir ne kıstas bildiğim duygu
cumhuriyetini hep kayıt altına almıştım ne de olsa bir ömür.
Cebbardı gölgeler.
Kimi zamansa kuru gürültü cereyan
eden.
İstimlak edilmiş bir bina gibi ya da
arazi ve yağmalanmış eşyaları yürek iklimimden dökülen birer ikişer.
Haznesi kaygandı ömrün.
Hazine bildiğim elbet iç sesim.
Evhamla yaşamak iyice yapışmışken
yakama ben hala iki yakamı bir araya getirmek adına cebelleşmekteydim işte
yaşadığım kadar hayal dünyamın enginliklerine serptiğim tohumla illa ki baş
verecekti.
Bir uyandım ki ansızın:
Sahi dışarda mıydım yoksa evden hiç
mi çıkmamıştım?
Ya, yağan kara ne demeliydi.
İliklerime kadar üşüyordum ve iç
sesim beklemede sonra bir koşu gittim annemin odasına ve kadın mışıl mışıl
uyuyordu bize rest çeken bakıcısı neredeydi sahi?
Dışardan gelen sesler merakımı iyice
kabarttı ve bir baktım ki sokağa…
Hali hazırda yerler kar tutmamış olsa
bile ağaçlar nasibini almıştı yağan kardan ve buz gibi üşüten rüzgâr evin içine
dahi girebilmekteyken…
Ve ansızın uyandım.
Aklım hala kaybettiğim şifremdeydi.
Akıl notama bir not düştüm firari
gecenin sessizliğinde yol almaktayken düşe kalka…
Sadece resmini çekmiştim hızlı
çekimdeki hayallerimin ve gerçeklerin bir o kadar her şey birbirine girmişken
altı ay evvelki mutluluğumuzu tahayyül ettim annem henüz hastalanmamışken ve
her şeye rağmen defalarca şükrettim ne de olsa umut hep vardı tuttuğum sancağı
mademki derine saplamıştım ve ruhumdaki fırtına diner dinmez hayatımı yoluna
koyacağından öylesine emindim ki Tanrının…