Şiirlerden fal mı tutulurmuş?
Mevsimin çalınan bekâretinde mi saklı
sırlar?
Göğün matemi ne ki şairin yuvasından
fırlar şiirler:
Aşk ki azade bir düş
Bir var oluş beller şair yazgıyı
Hasretin dumanından sökün eder yarası
Yâd edilesi mazisi dünde kaldı kalalı
İçinde kalan ukdelerden şiirler giyer
yelek niyetine
Mevsimi çimdikler ölü mü değil mi
diye.
Düşkündür şair aşka: hulasası
düşlerin mezarlar kazar şair günebakan hangi şarkıysa azat eder ektiği
tohumları.
Metruktür heceler ama mubah.
Hüzün katsayısına asılı kalır şair
oysaki mutluluk sadece bir rüya.
Menfi müspet uçuşur kelam aşkın
rozeti elbet kalem amblemi ise yakada takılı bir çiçek.
Dikenlerini sevdi seveli şair
kimliğini muhafaza eder yürüdüğü dehliz alabildiğine karanlık elbet aşka mal
eder şair yarasını ve derler toparlar bohçasını, asası bildiği kalemi ile nice
coğrafyaya göç eder.
Kindardır mevsim kindardır insanın
meali içi tıklım tıklım dolu hele ki firar etti mi kalbi duramaz yerinde hiçbir
sözcük ve kaç cephede şiirler yazılır: ahkâm kesenlere inat ve aşka biat şair
serilir uyuya kalır dizeleri başına koyup diz dize yaraları ile sevgiden medet
umup.
Kerbelası yalnızlığın.
Şivesi sessizliğin.
Firari gölgesi gecenin…
Mazbuttur yürek bazen melun mahzun
baş koyduğu yoldan firar eder sözcükler kanayan kıblesine çaputlar bağlar ve
aşka ırak hücrelerden firar eder.
Kasıtlı kasıtsız sevdi mi hele ki.
Kayıtlar açılır serili sayfalara şair
sızar ansızın geceyi böler günü içer ve şair yirmi dört saat yumar gözünü
gerçeklere bilir de neyin hayal olup olmadığını ama düşlere de meyyaldir
ruhundaki azap nasıl diner aksi takdirde?
Fidanlar misali imgeler ve firari.
Faili meçhul şiirlerden mezarını örer
sakince ve yazılası fermanı sunar evrene feryadı diner ansızın ve fevri yürekleri
nasıl da men eder.
İhmalidir sözcükler.
İkbalidir de.
İtirafı ve isyanı yine şiirde saklı.
İfa eder.
Asla ima etmez sadece sarılır kaleme
sığınır Rabbine ve şehre küskün gecelerde ikame eder.
Deliksiz uyumaz.
Delik deşiktir oysa yürek.
Dermanı Rabbinde saklı ve meali
gizinde hüsranın göğe attığı kementte hizaya gelir düşünceler.
Raksı evrenin.
Devranın fendi yener şairi.
İzbelerden topladığı hecelerle
cenneti inşa eder sözüm ona ve onu anlamaz bir Allah’ın kulu tapındığı Tanrısı
yanarken ruhu yâd edilesi dünü umudu yarınlarda saklı.
Mimozalar derler ama yetmez.
Gül olur açar ne de güzel kokar.
Solar da yeniden.
Söner ateşi.
Ölür sinsice öldürülür ilham perisi.
Can çıkar huy çıkmaz ve derler
bohçasını rüştünü ispatlayamadığı kadar renk de vermez ama solar ama doğar ama…
Ve eklenir gider sözcükler ektiğini
şiir olarak biçer endamı yitik değildir ve şaşalı yüreği…
Bir bilinmezdir ki şair aslına rücu
eder.
Rutubetli göğün tanrısıdır kalemi.
Ve bekler azat edileceği günü
devindiği kadar devirir putları ve gafları.
İhya edilesi yüreğinden mevsimler ve
kuşlar göçer.
Sahi, kim midir şair ya da ne ve
nerede saklanır ki şair bile bilmezken bunun cevabını meyleder s/onsuzluğa
ihmal ettiği sadece kendisi ve inkâr etse de sever kendini ve içindeki çocuğu
çünkü o, şair olarak doğmuştur bir ömür bunu bilmese de hayatı şiirlerden
ibarettir ve tenindeki yaşlar yasına rükû eder ve yasa bilir şair yası ve aşkı…