Derin bir tasanın taslağını çiziyorum
ruhumun fırçasını bandığım bana ait kanın damlalarında boğuluyorum ve ıslak
perçemi yüreğin maket uçaklarla gidip geliyorum içimin şehirlerinde tüneyen
sessizliğime latife yapıyor sözcükler.
Devasa bir kaos ve devre arası.
Mola verdiğim ömür molla addedilen
benliğim mademki ağırdan alıyorum hayatı ve ağır aksak adımlarla arşınlarken.
Hüznü teğet geçe…
Sistematik bir hüzün benimki:
devreleri yanmış yürek ikliminin ve sarkacı mevsimin göğe asılı kanatlarım gövdemse
delik deşik.
Hüzünle bağlanmış basireti mutluluğun
derbeder bir gülüş istila edilmiş olsa ne ki sözcüklerim ben ki: hayatın kat
izinde yaşıyorum duyguları.
Göğün buruşuk tentesi.
Yerin illet hezeyanları ve ansızın
vuku bulan bir sarsıntı.
Çeperinde salkım saçak dönendiğim
gizeminde saklı bir sırla kilitlediğim yürek çekmecem.
İstila edilmiş bir kere şehir.
Vurdumduymaz bir gölge peşimde.
İhbar edilesi bir şiir içimde
yerleşik devasa bir rahmet bazense keşmekeş istiflediğim duygular haritada yer
bulmayan bir ömre adadığım sezilerim.
Ardışık sayılardan çaldığım.
Asal sayı olmanın varsa bir mahsuru
ben ki: bağdaş kurduğum sonsuzlukta saklıyım.
Alnımın akıyla kazdığım kuyu.
İğnenin ucunda sallanmış sözcükler.
Kalemin rüzgârında üşüdüğüm kadar hep
mi zordur yaşamak…
İçtimada ve de yerleşik acılarda.
Nöbet tuttuğum gecelerin hatırına.
İnzivada geçmişken koca ömür, kömür
gözlerinde aşkın tutulduğum yağmur ve tutumsuz yüreğim: sevdiğim ve değer
verdiğim kadar mağdur bir mevsimim ben.
Düzenden arda kalanım.
Düztaban ruhum ve sayısız sekmede
saklı sırlarım.
İzini sürdüğüm bir hadise kıblemde
saklı dolunay aşkın hitabında yarı yolda kaldığım kadar mazlumum.
Zalimin nefsine taptığı kadar
tepegözü ruhun bazense kuş bakışı salındığım ve sallandığım beşik kibirli yolculuğundan
arda kalan korkusu zalimin.
Çemberin tam içinde.
Çağdışı bir zihniyetle yok
sayıldığım.
Vakur ve çaresiz bazense töhmet
altında ve işte saymaya sondan başladım.
Ergen bir aşk bu ve erişilmez.
Şah damarımdan yakın olan nasıl
sevilmez?
İlahi Rüzgârın savurduğu yalnızlığım
nasıl ki sonlandı kimsesizliğim ve tüysıklet bir maraton gibi içimde konuşlu o
uzun yol adımladığım kadar bir imla hatası mertebesinde sözlendiğim şiirler adı
olmayan iklimler.
Soluk soluğa kaldığım ve işte
beklemeye aldığım hazan mahsulü kimliğimle yaşadığım şu derbeder hayata
b/akıyorum da ve kayrasında ıssızlığın nal topluyorum.
Ismarladığım sözcükler ne zamanki
ulaştı adresime ve semiren hüznümle banıyorum kalemi rahmete ve eşkâli olmayan
duygulardan şiirler çiziyorum bir içimlik addedilse de ömürlük yasımın ilhamı
ve ihmalidir yazdıklarım yandığım kadar da yazdığım…
Bir rivayet olsa da mutluluk
kapıldığım rüzgârında edebiyatın, kelimelerin asi tanrısıyım.
Zinhar hüzün.
Ezkaza sevsem de kendimi.
Semazen eteklerim tutuşur ve
uçuşurken yok da asla bir tarifi yaşadığım kadar yaşattığım hüznün tarifesi
denk düşerken güne ve andaki mevcudiyetimle tırmandığım şu gökdelen oysaki
yerin dibinden başlamıştım ben saymaya ve saydığım kadar insanları sayılmak ve
sevilmek idi tek maruzatım.
Bir yitimse yaşadığım bir bitimse
sözcüklerimden sonra koyduğum üç nokta ve asılı kaldığım kadar s/onsuzluğa hali
hazırda bir nokta olmanın kaygısı ile deşiyorum yaramı.
Yamalı iklimin nezdinde kurak çöllere
dönen yüreklere atıfta bulunuyorum ve Araf’ta kaldığım kadar da ırağım
kendimden varsın olsun kalemin yazdığı, hüzün reçetem.