Tüm renkler içtimada ve çürük vişne
t/adında ihtimamla dizdiğim dualarım var ve serptiğim sözcüklerim var şiir
ikliminde şiir olup s/ektiğim yalnızlığım var hatıraların hatırına ipe
serildiğim ve çimdiklediğim iç sesim…
Melun mahzun çıktığım yokuş.
Mağdur varlığımda tırmandığım düz
duvar.
Sökük bir duvaktaki kan gibi çocuk
gelinin dudaklarından sızan bir şiire meyleden ölüm gibi hüznü kıvançla sırtına
geçiren lanetin iz düşümü ve duaların frekansında çözülen bir sır gibi ya da
bir şifre…
Şifahen tanıklığında günün gece ise
kördüğüm.
Sıhhati sağlığı yerinde bir imgenin
baştan çıkardığı karanlık gibi hicvin de dibine vurmuş bir nüktedan kıvılcım
gibi içimi titreten şafağın şafağının attığı hüzün mevsiminde seken kör kurşun
gibi…
Ulağıyım şiirlerin.
Uleması gecenin vitrinde yaşayan
manken gibi giyindiğim her dize aslında kundakladığım çocukluğum gibi ve de
çocuklarım iken yazılası her dizede yasını tuttuğum dünün meali olsa olsa
sözcüklerin ve aşkın alın terinde sızan bir düş gibi.
Çökkün omuzları göğün.
Yerin dirlik sancısı.
Sağın sola kavuşmadığı ama yerin göğe
konuşlu olduğu s/onsuzluğun da dilemması iken haykıran yüreğimden sökün eden
yorgun sözcüklerin şahlandığı gizin tininde saklı bilinmezin varlığına duyduğum
saygı gibi.