1 Şehit Onbaşının Günlüğü
Şehit Onbaşının Günlüğü

hiçliğin gölgesini giydiren asker hikayeleri yalandır hep

yollarını kaybeden çolpanların

şemdinli de geceleri arayan sayeler de yalan

yalandır rüzgarın buğulu yelelerinde

aşkı eriten sevgiler de

cephelere salınan sevgililer de yalan

 

yüreğinde dilsiz acıları dalgalarca büyütenler

deryaya düşürdükleri gümüş aynadır hep

paslı ve soğuk...

dağ gibi adamların deruni özlemleri

uçurumların kuytularında gizli ve açık...

güneşi kıskandıran duyguları yalandır hep

 

ülfetin sırrını fısıldar gibi

serperler yollarına arzuları püfür püfür

yağmurlarını bir sanemin gözlerinde biriktirir küfür küfür

uzarken kalbinin yare bakan tarafı

güzelliklerini yontup yontup durur hep
bir nehrin kıyısında

gökteki hummalı parıltılar yalandır hep


acıyan yerlere değer suskunluğu
ilk aşkı ve son aşkı ve aksamayan o eski yürek
o şimdi çocuklar gibi
o şimdi içine yanaşık

biraz ürkek biraz tenha
dalına küsen bir yaprak gibi düşük

 

rüzgar bir başka esmekte

zambakların üstünde çiy damlaları

gökte bereketli yağmurlar bir başka

rüzgara eşlik etmekte

onca renk

onca ses

iç içe ,dalga dalga yayılması bir başka

 

*

 

of…

bugün mutlu olma isteği ve arzusu var içimde

bugün ayrılık elemlerimin vücuda getirdiği

o zifiri karanlığı

o derin felaket girdabını terk ediyorum

şimdi nihayetsiz göklere gözlerimi diktim

başımın bir kasırga süratiyle döndüğünü hissediyorum

sonra biraz yatmışım

rüyamda cananı gördüm

 

şimdi defterimde buna dair

uzun şeyler yazmak istiyorum

sılayı düşündükçe kalbim sıkışıyor

boğulacak gibiyim

ah…şu hayatın sızıları

ah …şu hicran

ah …E.N’in hasret duyguları

 

of…

bu ne ıstırap ya Rab

bu ne azap..

şimdi bu satırları yazdıkça heyecandan

bütün vücudumun titrediğini hissediyorum

neden bu kadar duyguluyum

yazdıkça içimde baygın bir sel

her tarafı istila ediyor

nefesim daralmaya başladı

 

ah.. “E. N”

bu ıssız, meçhul dağ başlarında

seni ne kadar düşündüğümü

senin için neler çektiğim bir bilebilsen

acaba bunu anlayacak mısın

yoksa benim sizi unuttuğum fikrine mi kapılacaksın

 

şimdilik bu kadar kafi

etrafta ayak sesi var

sana selam “E. N.”

saat gece 03.00…

 

*

 

ufukta ki vadi kadar güzel olmasa da

yer yer yeşil alanlar göze batıyor

geniş bir arazinin ortasından süzülen derenin

kenarındaki bir ağacın altına oturup da

ufkun içine doğru bakarken

yazıyorum

 

yeşil yeşil ekinlerin

rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi

bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi

saçları dağılmış

baş açık ve yalın ayak

rüzgar gibi koşan kardeşim düştü aklıma

kendi elimle defnettiğim zamanı hatırlıyorum

 

önce koca ovaya baktım

sonra gökyüzüne

sonra toprağa, sonra rüzgara

bağrı yanık anadır gördüğüm

ciğeri dağlı babadır ellerine kapandığım

gördüğüm tülbende sarılı

göz pınarları kurumuş

candan arda kalandır

 

*

kızılçam ağaçlarının ince yapraklarına aktı gece

yıldızlar parlak birer nokta gibi durmadan çoğaldılar sessizce

karanlığın ardından nurlu yollar bıraktılar

geciktim, hem de çok geciktim

bu hüzün yüklü havada nefes almak canımı acıtıyor

dünden bugüne düşen acılar

alevsiz ateş gibi parça parça yakıyor

 

sol yanım donuk

ama zararı da yok

zira bir bedenden eksilen yürekten eksilen gibi değil

ah ki rüyalarımı attım karanlık denizlere 

yüzüme savrulan esintilerin zindanlarındayım

derince kederli

olabildiğince acılı

bir gecenin tam da ortasındayım

saat 23.00

 

ey mehtap yüzünü kalbime çevir

ki üzgün ruhum ve sıkıntılı kalbim

yorgun denizin dalgalarına karışsın

rüzgar, kabarmış topraklara ulaştırsın nefesimi

nefeslensin her bir karış adım adım

 

ey hırçın esen lodos

yaramı sar

üzerimi ört

gör ki üzerimde taşıdığım kur’an’dan başka

vasiyetim yok

acıma merhem olan “E.N”den başka

yarama hasret basanım yok

saat 01.00

 

*

ah ..”E.N”

o altın kumlu koylarda

başını taşlara vuran üzgün dalgaların divane esintisi

o yeşil ekinlerin üzerinden yol alarak

beni yorgun düşüren şiddetli rüzgarların acıklı sesi

ben bu kızıl akşamlarda seni

uyuman için annelerin kederli ninnilerine bıraktım

 

dili tutulmuş yetimlerin avuçlarındaki cennet kokusuna

sevda nakışlı mendillerin her bir katına saldım

gelinlik kıza

kurbanlık koça

askere giden yiğide yakılan kınaya karıştırdım

 

ah ..”E.N”

ben seni bu pek karanlık

ve pek soğuk zamanların en sıcak anlarında

bir sabah namazı vakti

sığınaklardan yükselen tekbir sesleriyle

sıklaşan saflara emanet ettim

 

ah ..”E.N”

ben seni hıçkırıkların eşliğinde

iri tespih tanelerinin huzurlu aralarına

dualarla şifalı bir nefes diye uğurladım

gece ve gündüzün birbirine karışmış kanlı kokusunda

ateşlerin tam da arasında

kan suyuna saplanmış bedenlerde gördüm gülümseyen yüzünü

 

*

ah ..”E.N”

bu üzgün gecede solgun yaprakların arasından

toprakla birlikte seni çektim içime

ah ki kan doldu yüreğime

bilemedim estiğin hangi sancılı bahardır

rüzgarın başaklara vurduğu iniltilerdin

 

ah ..”E.N”

özlemin ekinlerin üzerinden geçerken

şu suya nazarlık dağ

hep bir yumruk gibi karşımda

hasretin ve acının toprağa düştüğü vakte

güneşinin ışıklarıyla birlikte

bir daha geri dönmedi

ebabil kuşları

 

şu günüm

yani şu yaşadığım gün

bir de hayallerim gittiği yerden geri dönmedi

şu ayaklarıma dolanmış üzgünlüğüm kaldı geriye

birde gecikmiş olan gözyaşları

ah ..”E.N”

ağlayamıyorum

bugün

günlerden cumartesi

 

*

ah ..”E.N”

sen kapalı ufuklara tünemiş vahşetlere denk

sabah uyanmalarının acısına ağla

ağla diyorsam

ölüm yağdıran göğe

ölü püskürten yere ağla

 

kan kırmızı gecelerde ölüm kusan seslere

ve meleklerle beraber besmele çekenlere

ışığını saklayan

yedi kandilli süreyyaya

toprağın feryadına ağla

 

ah ..”E.N”

dünya yaratıldığından beri böyle görülmedi yeryüzü

yeryüzü hiç böyle bir gün görmedi

gündüz ve gece bu yerde

ay ve güneş ışımasının gölgesinde

saçları üşüyor toprağın

 

bir sağanak yağmuru altında

acısı ıslanıyor onbaşının

suların, ağaçların, kana bulanmış ekinlerin derdi aynı

ağla ki yelken açan denizciler

bir daha dönmeyecekler

şimdi

bir çatışma anından yazıyorum

 

*

 

bu akşam yemeği  yedikten sonra

kabak, nohut, tarhana çorbası

memleketlim sevdikleri için türküler söylemekte

hafıza gazel söylemesi için rica ettim

şimdi artık her taraftan

gazel, naat, ilahi nameleri işitiliyor

vatanı için çarpışmadan ölme düşüncesi

şehit olma hissiyatı

cepheye giden her askerde mevcut

 

saat 15.20

vadiye giden yamaca çıktık

solda çok eski zamanlardan birkaç mezar

çoğunun üzerinde hiçbir işaret yok

bazılarında birer ağaç dalı

iki üç tanesinde de kırık mermerler

okudum

şehit düşen askerlerin isimleri yazılı

 

ve şimdi doğrusu kalben pek sarsılmış bir haldeyim

kim bilir nasıl bir naz-u niyaz içinde büyümüş

ne hazin ki bir anne ve babanın

şefkat ve merhameti ile sevilmiş

bu vücutlar şimdi nerede yatıyorlar

 

ah ..”E.N”em

şimdi düşünüyorum

şehit olursam bende mi

böyle solgun yapraklı birkaç kel ağacın dibine gömülüp

terk edileceğim

bana da aynı akıbet mi gösterilecek

 

*

haziranın ilk haftası

8 haziran 1998

günlerden pazartesi

şahadet günü

 

saat 11.00. çatışmaya girdik

top ve tüfek patlamaları

şimdi biricik onbaşın yaralandı

allahaısmarladık ..”E.N”

 

ah ..”E.N”

gidenlerin peşinden sürüklenirken

önce boynu bükük ekinlere baktım

sonra  gabara

sonra altın ışıklı aya

ve selamla gelen rüzgara

 

sonra hasret dalgalı dağa

kanlı zarfın üzerine yazılı kelime-i şehadete

anadan, yardan, ocaktan ayrılışı teselli eden

ey rüzgar

götür beni gittiğin yere

ruhumu şad et

bir Fatiha fısılda kulaklarıma

sevindir beni

 

ah ..”E.N”

sende kapalı ufuklara tünemiş vahşetlere denk

sabah uyanmalarının acısına ağla

ağla diyorsam

ölüm yağdıran göğe

ölü püskürten yere ağla

kan kırmızı gecelerde ölüm kusan seslere

meleklerle beraber besmele çekenlere

son elvedalara ağla

 

*

saat 11.15

zavallı naci

evladım gibi sevdiğim yavrum

defterine emanet ettiğin hislerini

bir peder, bir ağabey yakınlığıyla okudum

 

naci’m,

pek genç ve körpe iken

kara topraklara emanet ettiğim

o sevimli vücudundan uzak kalmak

hem benim

hem de bölük askerlerinin

telafisi imkansız büyük bir kaybıydı

yalnız benim ve bölüğün mü ya

 

son cümlesi virgül ile yarım kalmışlığa

yazgısını bitiremeden şehit olana

tüm türkiye ağlıyor şimdi

ruhun şad olsun

 

en çok sevdiğin

komutanın yüzbaşın…

 

 

redfer

 

 Konusunu bir  hikayeden uyurladığım kendimin yazdığı  şiirdir.

Hikayenin şahsımla bir ilgisi yoktur.

Şehitlerimizin maneviyatına ithaftır.

 


( Şehit Onbaşının Günlüğü başlıklı yazı redfer tarafından 10.05.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.