” Beni bir kez aldatırsan sana yazıklar olsun; Beni iki kez aldatırsan bana yazıklar olsun” -Çinli bilge Sun Tzu-

İnsanların yeryüzüne geldiğinden günümüze kadar, hep arayış içinde oldular. Doğa olaylarından korkup, ona taptılar. Eski çağlarda, Politeizm, yani çok Tanrıcılık, ardından, Henoteizm, Monoteizm, Panteizm, gibi Tanrının varlığı hakkında arayış gibi kavramlar ile çeşitli görüşler devam ederken, Tanrının “Mutlak Olarak Mükemmel Varlıktır” ilkesi ile Dinler; içinde bulundurduğu açılımlarla, insanların inanış biçimlerinde çeşitlilik kazanıldı.



Her toplum, ve ülke, ‘Benim fikrim doğrudur’ felsefesiyle, kendisine yabancı olan ve dayatmaya kalkılan fikirlere karşı gelerek, ‘Tanrı’ adına sayısız savaşlar yapıldı. Onun için kurbanlar verildi. Tanrı adına yapıldığını kanıtlamak ve inandırmak görevi zamanla belli güçlerin tekeline geçti. Çeşitli nedenlerle çıkan ve insanlığın ayıbı olan savaşların bazıları da tarihe “ Din Savaşları” olarak geçti ve geçmeye de devam ediyor.



Bakınız, sizlerin din duygularını kullanarak, kendi alt yapılarını güçlendiren ve ‘Din’ söylemleriyle bu düşüncedeki grupların elde ettikleri imkanların 2003 yılı verilerini hiç merak ettiniz mi? 170 Yayın, 2570 Dernek, 316 Vakıf, 1780 Pansiyon ve Kurs, 580 Dershane, okul ve yaklaşık 180’i aşkın şirket. Ya şimdi?



Kuran’ı bir çoğumuz, evlerimizin baş köşesinde dantelli bez torbacıkları içinden çıkarıp da okumadığımız için anlamadık. Eğer toplum bunu anlamış olsaydı, günümüz Türkiye’sinde yaşanan olumsuz olayları, şu gün belki de çok azını tartışıyor olacaktık. Gün geçmiyor ki, mantığımızın çözemediği olaylar meydana gelmesin. Yine, Kuran’ı okuyup, anlayabilseydik, ne bizi din kisvesi altında aldatan politikacılar prim yapabilecek, nede onları zengin yapacaktık. Ayrıca, Türkiye’nin bir çok yerinde, müteahhitler çürük binaları yapmayacak, depremlerde öylesi 50 binler ölmeyecek, esnaf hileli mal üretip, satmayacak, halkın, alın teriyle bin bir güçlükle kazandığı ve iyi niyet çerçevesinde verilen paralarla Deniz Fener’ine ve yurtdışında şirket kurarak, kar ve zarara ortak olma vaadi ile toplanan paralarımızı sömürenlere kaptırmayacaktık. Çünkü Kuran’da, politikacılara ve hiç kimseye böyle bir imtiyaz verilmemiştir.



Bakara Suresi’nin 104. ayetinde; “ Ey İman edenler, Peygambere ‘Rai’na (bizi gözet/güt) demeyin. ( bize bak anlamında) ‘Unzurna’ deyin. Ve onu dinleyin. Küfre sapanlar için çok acıklı bir azap vardır” derken, Allah, Raiyye yani, davar sürüsü olmayın diyor. Bütün Krallık ve Sultanlık sistemleri sizce halkı sömürerek, Raiyye’leştirmiyor mu? Takva ve İslamı temsil eder görünen Suudi Kralı Fahd, ölümünden sonra yalnızca kefenle gittiğinde, bakınız ardında neler bırakmış? 32 milyar dolar nakit para, Cidde ve Riyad’da 5 milyarlık iki saray, Fransa’da bir şato, Boeing 747 tipi bir uçak, 600 Mercedes ve onlarca cadillac marka araba, İspanya’da 250 dönüm bir saray ve 800 kişilik hizmetçi ekibi ile daha nice şaşalı para harcamaları. Peki, bu kadar servet ne adına yapıldı? İslam mı? Yoksa, Suudi halkını köleleştirerek zengin olma adına mı?

Kral geçinenler ile dinden para kazananlar, acaba hiç Peygamber Efendimizin hayatını okumuşlar mı? Onun bir ömür boyu hep fakirleri düşünerek yaşadığını, bir çok geceler aç bile yattığını, aç olanları düşünerek, ekmek yediği zaman hurma yemediğini, biliyorlar mıydı? Şimdilerde, dini kullanarak zengin olan ve şaşalı yaşayanlara ne demeli?

Dini kullanarak, halkın elindeki değerleri alarak zengin olanlar, bu zenginliklerini nasıl gerçekleştirdiklerini sanırım bir çoğumuz yaşayarak görüyoruz; Onların, öncelikli hedefi, halkı parçalara bölmek, yani bizden olanlar; dindar, olmayanlar ise, Allah’a şirk koşarak ‘kafir ve dinsiz’ damgasını vurarak, onların birbirleri ile çatışmasını sağlamak. Bunlar, toplumun bilinçli ve bilgili olmasını istemezler. Amaçları, “ Siyasal Islam” , “ Ilımlı İslam” adları altında birleşerek, sözde dini korumak adına halkın elindeki değerleri bölüşmektir. Asıl amaçları, üç kavram üzerinde kurulmuştur. Birincisi, toplumu ‘Havel’leştirmek, yani kendilerine köleleştirmek. İkincisi, ‘Duvel’ dediğimiz, halkın malı ile saltanat elde etmek için kullanmak ve ‘Değel’ denen kavram ile de, halkın veya devletin elindekileri pusu kurarak din adı altında kullanarak güçlenmek. Bunları yaparken de, İslam Dinini, topluma; “ Dokunulmaz ve teftiş edilmez, sığınak” olarak lanse ederler. Ve hele bir düşüncelerine karşı gelin, işte o zaman hemen Kafir, dinsiz damgası ile Aforoz edilirsiniz.



Allah, dinimizi ve onun rehberi Kuran’ı, tüm insanlığa, doğru yolu bulsun, sapkınlıklara yönelmesin, hırsızlık yapmasın, ahlaklı olsun, yaptığı işlerde hak geçirmesin, helalinden kazansın, dünya nimetlerinden faydalansın, adaletli ve iyi bir bölüşümün olması ve kendisine ibadet yapılması için göndermedi mi?

Yazım bu hafta biraz uzun oldu, ancak bu yazımı yine kimlerin okuyacağı belli. Önemli olan “ ALDANANLARIN” okumasıdır. Size farklı yönlerden yaklaşanlardan Allah sizleri korusun ve aldananlardan olmayın der, Saygı ve Sevgilerimi sunarım.



17 Kasım 2008/Bursa

Ertuğrul ERDOĞAN

( Aldananlardan Olmayın başlıklı yazı ErtğrulErdoğan tarafından 23.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu