Bir düş’ ün taksimidir yazdığım ve de yazacağım satırlar belki de palavra addedilen çakma nidaların soluğunda saklıdır yalnızlığım ve sol çeperinde benliğimin kayıt açtığım güne dairdir kelimelerim.

İflah olmaz bir renksem eğer ki…

Ah, boca ettiğim beyazın nazında saklı.

Beyitlere sızdığım bir gizem ki…

Siyahın dengi sözcüklerin sureti ve işte na’şına sadık bir faninin de son dileği…

Gündür nazlanan.

Gece ise kamp kurduğum.

Mevsimdir tek niyazım soluğumu tuttuğum.

Bir renk cümbüşü ise sessizlik.

Bir de ulaşılası o tepe noktası.

Bir ihanet ise kendime ettiğim elbet yazmadığımda şahlanan huzursuzluğum.

Günü az evvel kovdum kapımdan geceye dilek diktim tuttum da elinden.

Az önce uyandım bir ömürlük uykumdan ve her insanın aslında izafi olduğunu tespit ettim mademki içine düştüğüm gayya kuyusuydu kundaklandığım mademki derbeder addedilmişti varlığım ve mademki çökmüştüm dizlerimin üstüne.

Tüten duman mı?

Yoksa yazdığım üç beş roman mı?

Yoksa ben bana mı çok yabancı?

Ah, asası yüreğimin dikili bir ağacım bile yok iken…

Dilemması sözcüklerin ve de kalemim uleması her birinin.

Ulak bildiğim kuşlar kasıtlı kasıtsız doluşan haneme.

Uyduruk sıfatlar aşkı hatmettiğim kim bilir kimdir neyin derdinde.

Sancağım ve bayrağım ve demir attığım hüzünlü minval.

Sökün eden ıssızlık ve tekbir getiren satırlar oysaki az evveldi ıssız addedilen ve işte yaza yaza yazı getirdiğim ve yaza yaza yazgınım kabullendiğim bu yüzdendir yazdığım mademki kaderimle uzlaştım ve makberi bir istila sözcüklerin yığıldı ve infilak etti edecek kalemim nem tutan sözcüklerde saklı iken o devasa kubbe.

Gönlümün şerefesi.

Acımın ihlali.

Arsız yalnızlığımla kucaklaştığım çocukluğum ve işte öldürdüğüm içimdeki çocuk.

Annesin nazına niyazına razı…

Varlığın tek sebebi oysaki sadece Tanrı.

Döşediğim zemin dişlediğim bileğim ve işte zaman ansızın dondu kaldı.

Sabitlendiğim minvalde.

Soyutlandığım gölgemde.

Seyyah sözcüklerle hemhal sıdkım da sıyrılmışken ve yüreğin çeperinde doğan dolunay aşkın kemirdiği kurdelemde.

Yansız.

Nazsız.

Nazenin.

Belki de ansızın vuku bulacak göçüm.

Oysaki öcün derdinde şeytan ve zalim ve işte katıksız ruhumu dinlendirdiğim kalemin gölgesinde savrulduğum kadar da düzenekte bir şekle şemaile bürünen haletiruhiyem nasıl ki izdiham nedeni yerleşkem ve doğan güne sitemim çünkü bir kere de olsa benim için doğmuş olmalıydı belki de doğacaktır yarın ya da öbür gün ve işte pekişen kasvetime indirilen darbeler aşkın idamesi bildiğim edebiyattan nemalandığım kadar şiarım iken ölüm ya da umut denen iki dirhem bir çekirdek rüyalar.

Takriben bin yaşındayım.

Ve de hala saklıydı içimdeki çocuk kıyamet kopana değin de saklı tutacaktım her bir zerresini ve işte infilak etti evren; yerle bir etti mihrabımı ve yerle yeksan olan kalbimden dökülen son kırıntılar adeta azadesi umudun adeta döngüsü kayıp ufkun rahmetine bandığım kadar dünyada bulamadığım adaleti Rabbime dönük yüzümde İlahi Adalette bulduğum.

Müzmindir sözcükler.

Muhatabım sadece kalem.

Mustarip olduğum gölgeler ve işte bir yenilgide vuku bulduğum ve acılarımdan ve külümden yeniden doğduğum ve artık içimdeki çocuk yaşamamakta bu bağlamda bu gün benim doğum günüm ve yetişkin kimliğimle kanat açtığım sema kayıt ettiğim bir tema ve ederi olmayan bir mevta oysaki ben hali hazırda diri ve canlı ve umut dolu bir varlığım sadece mazimi gömdüm içimdeki çocukla birlikte sürgün edildiğim coğrafyalardan da firar ettim ve işte pastadaki o tek mumu az evvel üfledim.

Bir yaşımdayım.

İçimde ölen çocuksa bin yaşında.

Bin bir dereden su getirenlere boca etmişken kayıtsızlığımı sadece iştigal olduğumdur beni bekleyen yeni hayatım.

Ne nazlı.

Ne çocuk.

Ne sıradan ne de sırasını savan.

Sınandığım kadar da sıvadığım kollarım ve işte ilk adımımı attım atalı kayıt açtım günüme.

Kaybolan ünüme mi?

Yoksa ünlediğim bir renkte vuku bulan sabırsızlığım mı?

Her halükarda şah damarımdan yakınla sırdaş ve ettiğim hasbıhal neticesinde kavuştuğum yine kendim ve kovuşturduğum dünden tek iz dahi yok iken yoktan var edene ettiğim şükürle kanat açtığım ikbalim ve idame ettiğim kadar da iade edeceğim içimdeki hüzünlü döngüyü sonlandırıp şerh düşeceğim…

Elbet vakit çok yakın ve bilen sadece O.

Akdi ise çoktan imzaladım ve kıblemi beyaza boyadığım her halükarda karanlığa bansam da zaman zaman iç sesimi artık geri dönmek için çok geç ve işte uğurladığım vefalı varlık:

Hoşça kal çocukluğum…

 


( Hoşça Kal Çocukluğum... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 16.07.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu