İklimin manivelası…
Azat edilesi bir renk diledim
Tanrıdan ve sözcüklerime bir hane inşa etmesini.
İdrak ettiğimden de öteydi oysaki
yaşam, tezat iklimlerde şakıyan kalemimin sesine tepkisiz kalmadığım kadar
vardı mademki şiirlerdi iki yakamı bir araya getiren.
Sevdalandım şiire.
Rakkasesi olmuştum bir kere hüznün.
Balyalarca şiir diledim ilham
perimden ve izni çıktı mı kalemin…
İzne çıkmadan yazı öldürmeden ve
havalar soğumadan daim kılmalıydım sıcak havayı ve terledim.
Yetmedi lakin.
Tekledim.
O da yetmedi.
Bir tekerleme bahşetti evren kırık
tekerinde yüreğin…
Önce dalya dedim.
Sonra dilemmasında sıvadım kollarını
şiirin…
Şirin bir rakkaseydi mademki aşk ve
yazmak.
Eşleştiğim hüzünle cenk ettim.
Cezbettim.
Celbinde yamuldum ve yumdum
gözlerimi.
Şiar edindim illa ki matemi.
Tek odalı evim bildim şiiri ve arkası
geldi de:
Üç oda bir salon şiirlere sarıldım
derken balkon ekledim derken teras sonra veranda.
Akan çatısını yüreğin imgeler sundum.
Çimentoya buladım her birini.
Söküklerini de bir bir diktim varlığımın
ama azgın tayfası yalnızlığın diş biledi düşlerime.
Düştüğüm aşka yenik düştüm ve bir
kere daha sevdim en çok da şiiri.
Bir imla hatasıydı sevmek daha çok
sevebilmenin rüzgârında savruldum ve koptum kökümden ve kökledim hüznü ve
bastım gaza ve uçtum semaya.
Yazmak böyle bir şeydi işte.
Bir ömrün şiirsiz geçen boşluğunu
azat etmeliydim de sessizliğimi ve ses etmeden yazdım.
Sus payı bir söylemde dizeler peyda
oldu.
Hikâyenin kahramanı ben idim ve
sonumu ben yazarak b/elledim.
Ölü toprağını döktüm üstümden boca
ettim ve saf kan sevgiyle hemhal azık bildiğim kelimelerle takvimlere sığmadım
bu sefer ve bedenim dar geldi şiirler ne çoktu şiirsizlikse ölüm.
Ölüm bildiğim ne varsa şiirlere
serdim ve gönlümün abat iklimlerinde azadesi ruhun gönlüme şiirle maya çaldım.
Nice betimleme saklı idi alt
belleğimde ve nice sözcük kayıt dışı.
Nice ahkâm kayıtsız nice insan
tepkisiz.
Surlarında şehrin ve serlerinde
mevsimi ve kalemin rüzgârı…
Mazimde saklı boş sayfalar vardı ve
yazarak bir bir doldurdum.
Yarınım bellediğim şiiri bir gece
evvelinde yazıp not eyledim ve işte hazırdım yeni güne yeni doğumuna güneşin.
Telaşla sevmişken bir ömür…
Telaşesine yenik düştüm kalemin ve
kabrime sundum fermanımı ama mezar taşım yetmezdi bunca şiiri yazmam için ömür
de yetmedi.
Yetinmedim.
Yazdım.
Yatıya kaldı imgeler.
Uyumadım.
Uyuya kaldığım masa başında
öğrenciliğimle demlendiğim hayatımın ilk yarısında şiir yoktu gel gör ki ben
hayatı zaten şiir belleyip şiir gibi de yaşamışken…
Kerrat cetvelinde düşlerimin…
Kerbelası yüreğin köpüren denize
zimmetliyim.
Öksüz iklimlerde saf tuttum safiyet
yüklü saf varlığımla mısralar eşeledim eşleştim de duygularla…
Manivelası idim aşkın belki de
maceraperest bir rüzgâr:
Kahrından esen kahrından susan
babadan yadigâr…
Yalnızlığım mimlenmişti madem.
Mademki mabedim örtülmüştü matemimle.
Kılıcımın kını idi şiir ve kefen bezi
imgelerim aşka tezat bir haykırış belki de yalnızlığın peygamberi idi şiir.
Telaffuzu imkânsız ne varsa sırra
kadem basan.
Rölantiye aldığım aşkı aralıksız
duyumsadığımda şiirlere mahal veren öykülerden derlediğim cümlelerden akan
terim ile…
Ben bir şiir emekçisi idim:
Zamlı tarifesinde zanların ve
gıybetin mimarı isyankâr zalimlerin ve iblisin fitilini ateşlediğim idi şiir.
Derinde saklı.
Derimde seken.
Densiz iklimin seğiren saçları ve
gözleri.
Yazmadığımda külfetti hayat
yazdığımda yarenim.
Yazgımla hemhal ve itaat ettiğim
kader şiirlerimse hayata ve güne alt yazı geçtiğim…
Atağa geçen ruhum.
Azımsanan benliğim.
Azadesi ufkun.
Azat edilesi yüreğim.
Andıkça dünü ar bildiğim ölümü…
Arzı endam eden her şiir benden bir
parça ve diskalifiye olmuş ömrümün de sigortasıydı şiir.
Her gün her yazdığım aslında ödediğim
primi idi sonsuzluğun.
Sonsuzlukla seviştim biliyordum ki
onsuzluk idi dünümü siyaha boyayan ve hüzünlü kalbimle onu tek seferde çektim
içime:
O şiir.
O güfte.
O kadın.
O semazen.
Her birinde eşlik edense Yaratan.
O, yaz, dedikçe yazdım ve büyüdü iman
gücüm demlendi itikadım.
Şiir yazmak adeta bir ibadet.
Şiir yazmak adeta içine düşülesi bir
kuyu.
Şiir yazmak sonsuzluğun mahlası.
Şiarımdı mademki şiir.
Telaffuzu imkânsız sırlardan ve imkânsız
aşklardan ve okuduğum yüzlerce binlerce kitaptan şiir ördüm ve şiir gördüm sağı
solu her kör nokta bir açılımdı ve karanlığı deldiğim en masum sevdamdı şiir ve
de en mazlum.
Bazen yalnız kaldım:
Ben yazdım ben okudum.
Bazen ç/ağladım:
Her dize bir rahmet her şiir ise yeni
bir doğumun müjdecisi idi.
Annesi idim şiirlerimin bazen
hırçınlaştığım ve yazdıklarımı tek tuşla sildiğim.
Tuşa getirendi şiir bazen taşlanan
bazen taçlanan.
Sonumdu.
İkbalimdi.
Geç kaldığım.
Geçkin şarkıların arka fonda şiire
eşlik ettiği.
Şiir yedim şiir içtim ve hep âşık
oldum en çok da imkânsıza.
Şiir gözlü bir çiçektim ya da kap
kaça uğrayan imgelerimden sağalttığım yeni hayatım kadar da önceki hayatıma
atıfta bulunduğum.
Aslında.
Evet, aslında ben şehla gözlü bir
şiir idim ve binlercesi.
İkaz etse de evren idame ettiğimdi
şiir ve de idam sehpasına beni götüren.
Bir imla hatasından doğan şiir.
Hüznün bekası iken şiir.
İlahi Aşkın rabıtası.
Yazmakla eşleşen yangınım.
Yangım da ve yargılandım ve yanlışa
düştüm ama vazgeçmedim şiir yazmaktan şiirle yatıp kalkmaktan.
Evet, şiir idi benim suçum ve en
masum sevdam.
Ne de olsa ben şiirdim doğumu geç
vardiyası bitimsiz sureti surelerle iştigal.
İlahi Aşkın b/eşiğinde şiir
bellediğim hayatı ve yazmamı emrede mademki Tanrı’ydı...