Güne attığım bir çentiğin daha sonuna
geldim.
Rengi soluktu günün, mahzeni karanlık
ve s/üzgündü geceye mahal veren ıssızlık.
Kuram dışı bir ölüm diledim Tanrıdan
ve Kuranıma sadık sevdalı ve yaralı bir Mümin olmanın da farzıydı çektiklerim.
Gün çekildi sahneden.
Gün depreşti geceyi sürgüledi ve
süngüsünde sakladı düşlerini.
Şehir ıssızdı şaire sadık:
Şair yaralı idi yamadığı şiirlerinden
çekti çekeli elini…
Yazması yok muydu yoksa?
Yazgısı ile hemhal.
Okuması yazması olan herkesten
farklıydı sanki ve okuduğundan çoğunu yazdı derken sustu derken sindi yüreği
derken soldu kalemin rengi.
Rüzgâr delişmendi.
Rüzgâr katıksız nemli.
Rüzgâr hızlıydı kalemin hızına yenik
düştü.
Çanlar çaldı zil takıp oynadı
gölgeler:
Suskusu ile ziyneti bildiği kalem
değil racon kesmek resmini yırttı güneşi ne de olsa güneş sadece resimlere
doğuyordu.
Doğurgandı hüzün.
Densiz ve katıksız…
Miracı yitik.
Mizacı bitik.
Günsüz bir ömürse batılı idi gecenin.
Yaralar saklıydı hilalde.
Hilal saklıydı şairin iç cebinde.
Cebi yırtıktı şairin ve esvabı
yırtık:
Aşkın celp ettiği yüreğin cenk
ettiği…
Müzmin ruhuna Fatiha okudu melekler
oysaki bedeni diri hüznü bitimsiz bedeninden çıkamadığı kadar kalem de
çıkmıyordu aklından ve ruhundan:
Çizmeyi aşan münafıklar.
Gece iken askıntı.
Çalakalem yaşadığı on yılın ardından
kırık idi mızrabı kırık idi kalbi ve kırgın ve kalesi ele geçirilmiş.
Bir fetih bilmişti oysa:
Hem kalesini hem kalemini.
Bir Fatiha da kalemine okudu.
Kalesi düşmüş gardı düşmüş yüzü
düşmüştü sözcüklerin.
Karartılar istila etmişken ruhunu.
Ruhu sökün etmişken.
Rengine düşkün olduğu kadar umudun
peşinde ve pembe yanaklarına yaşlar eşlik etti.
Varla yok arası duygular…
Acı çektiği kadar uydusu olmuşken
yalnızlığın…
Varla yok arası nefesi nefsine
müdahale ettiği ilk günkü gibiydi şair:
Açmaza düşse de…
Açlığa yenilmediği.
Sular seller gibi yazsa da…
Susuzluğuna yenik düşmediği.
Serveti iken hayaller ve ziyneti iken
sevgi.
Feri söndüğü kadar muğlaktı fendine
yenik düşmüşken mevsimin.
Firari olması ne ki…
Fedaisi olmuşken bir kere bilinmezin…
Feleği çemberinden geçmemişti ve işte
fellik fellik arıyordu ruhunun iz düşümünde bir kum tanesine tekabül ettiği
kadar kum saatini kurmuştu bir kere ölüme.
Ölümsüzlüğü mihenk taşı bildiği kadar
da yenik düşmüşken sonsuzluğa.
Muğlak bir tanıda.
Sonradan görme bir tınıda
Meskeni ve mekânı ve zamanı boyutsuz.
Miladi takvimden çıkıp da yola…
Miadı dolmuşken bir kere.
Mizacına yenik düşen.
Meali hüzün kokan.
Mıntıkasında saklı nazı niyazı.
Derdest edilmiş ömrün son güftesini
yazmaya aday bir o kadar kalemin de tutulmuşken nutku…
Zemheride ölen gün ışığı.
Geceye yenik düşen kalbi saklı
tuttuğu kabri.
Yazacağı kadar yazmış yaşadığı kadar
da yaşamıştı madem…