ey onca uzak yerlerden
sesimi duymayan
sen beni aklına neden getirmiyorsun
getirdin mi yoksa
ben kadar
fazlasıyla
şu kadar yol öteden
bir akşam telefon edebilirdin
nasılsın
iyi misin
bugünün iyi geçti mi
diyebilirdin mesela
ah şu mesafeler
ah şu ayrılık
ne zaman bitecek onca vakit
her gün resminden gözlerimi ayıramıyorum
garip bir duygu
içimin boşluklarında
vs. vs.
hepsi bu işte
neler çekiyorum biliyor musun
sen yokken
haberin var mı
saniyelerle saç saça
baş başa geldiğimden
hele o karanlık gecelerden
yalnızlık
ve soğuktan
martılar çığlıklar atarak
başımın üstünden geçiyor
bak diyorum
bak şu martılara
ne kadar donuk
ne kadar duygusuz
ne kadar aynısı
başımın içinden geçen
senle
senin yüreğinde
benim gibi fırtınalar yok tabi
bunu sana defalarca söylemiştim
susmuştun
çok düşünmüştüm
bu suskunluğun sebebini
eğer ben senin arzuladığın gibi olmasaydım
biz, biz olur muyduk
turuncu sis lambaları yanar mıydı
o sokağın tenhasında
bir anda kar yağmaya başlar mıydı
ve ilk defa sobelenmiş bir çocuk gibi
sevinir miydik
öyleyse neden
o kadar ıslak anılar
benden yana hiçbir şey değişmedi
beyaz panjurlu pencerelerde
hala ferdi’den arabesk müziği dinliyorum
eskisi gibi
notalar tek tek ayrılıyor
her sesle sana olan hasretim de
uçup gidiyor
iç çekerek
onca zaman
açığa tam çıkmamış onca heves
onca arzu bırakıp gidiyor
elini uzatmadan
bir elveda
bir hoşça kal
bir dahaki sefere görüşürüz demeden
senin gibi
sanmıyorum
ne kadar çok istesem de
birkaç kelam et desem de
etmeyeceksin
hiç önemli değil
hiç olmazsa
sende birkaç mısra
bir iki şiir yazarsın artık
arda kalan o boşluk duygusunu
sayfalara dökersin
nasıl acı çektiğini
benim gibi
redfer