Düşlerimden mesul değilim asla düştüğüm tuzaklardan da ırak kaldığım her insan her dün her mazi, uyruğu olmayan ruhumun birer uzantısıdır.

Uzadığı mı boyumun yoksa uzayan burnuma konan kelebeğin ruhu mu geçti içime?

Öykündüğüm bir dünüm yok artık, ölümüne sevdiklerim yaşama sevincimi çaldılar madem matem yüklü mabedimin kapısı varsın kırık olsun varsın nice kapıdan kovulayım kapış kapış sevgilerin tükendiği bir lahzada saklı iken tedirginliğim sonlanmayan güzellik ve sessizlik uykuma da bir an evvel geri döneyim.

Ölüm, sıklıkla düşündüğüm.

Ölümsüzlük ise epeydir nazire yapmadığım.

Sevgiyle dirilen hücrelerim insanların duygu ve kinleri ile öylesine çabuk öldüler ki gittikten sonra sonsuzluğa son uğurladığım değil özlemek taziyelerimi dahi sunmuyorum…

Sondan bir evvel rastlaştığım kendim.

Bir sonramsa tahayyül dahi etmenin imkânsız olduğu.

Israrla zihnimi yorduğum ve zorladığım duygularınsa kaybolan kat izinde saklı tutmak adına Tanrıya verdiğim yemini…

Çoktan işgal edilmiş iken kale’ m…

Kaile almadığım kalem’ imle sürdürdüğüm ilişkinin da çıkmaza girdiği…

Sözcüklerin uzadığı cümlelerin devasa bir rahmete büründüğü gerçeğini de dışladıktan sonra biliyorum artık yazmamam gerektiğini ve de boşa harcadığım ömrün ardından yas filan da tutmuyorum çünkü finale oynuyorum artık ben: oylumunda sözcüklerin bir ömür cahil c/esareti ile sevmenin de sonuçlarını biçiyorum.

Sevmekten zarar gelir mi sahi, insana?

Hele ki kendine sevme arzusuyla her kalbe el atmak adına uğraş verdiği bir ömrün hikâyesi kaç tanedir ve kaç yüz sayfaya denk düşer sahi?

Yüze yüze kuyruğuna geldiğim ömrün hediyesi bir torba dolusu hayal kırıklığı ve çöken omuzlarıma en son konmuşken kelebek ömürlü bir şiiri daha şimdi azat etmişken ruhumun ve alt belleğimin kütüphanesinden kuram dışı varlığımla kuralcı kişiliğimle kurada çıkan bir hediyeymişçesine sefil kalemim karşılık bekliyorum ister istemez hulasasında olan bitenin karşılık bulmaktan da öte kapıldığım hissizlik buhranı ile de baş başayım tam olarak da son bir yıldır…

Hüzün, desem hafif kalır hissettiklerimi daha doğrusu hissetmediklerimi dillendirmek adına gerisin geri de giderken kalemim…

Umut, desem karanlığa denk düşmekte hayat hem de uğruna bedeller ödediğim.

Huysuz mizacımla huy bildiğim her duyguyu da yansıtmak adına son on bir yıldır yazmamla da hiçbir şey değişmemiş ve ruhum değişime uğramamışken son noktayı koymanın da zamanı belki de geldi geçiyor…

Önümden geçenleri görmediğim.

Arkamdakilerden de kendimi kollamadığım kadar…

Kodladığım her duygu bir açılım sunacağına yüzüme kapanan kapıların ardından biliyorum artık başka bir kapı kolunun beni içeri davet etmediğini…

Rica üzerine sevmediğim.

Rica üzerine yazmadığım ve de…

Rücu edense bir teselli babında tecelli eden cümlelere nasıl oldu da bu kadar b/ağlandım?

Rengi solan bir örtü gibi ruhum da ölgün bir iklime kanat açmışken…

Tutulan nutkunda kalemin nutuk attığım yıllara özlem duyduğum…

Kendimle iştigal ve kendimle kavgalı iken dikiş tutturamadığım bir kumaş belli ki hayatın sunumu ve kayıplarımla şerh düştüğüm ömrün tek güncesi ve tek sunumu da değil hani yazdıklarım…

Yazgımı kabullenmekle basiretim de b/ağlanmışken ve kaderci ruhuma çöreklenen umut iklimi…

Bir süreliğine devre dışı kaldığım üstelik sözcükler iken kavmim ve müridi olduğum Edebiyat Dergâhında nice yası nice mutluluğu da bir arada yaşamışken yaşadığım kadar da umurumda değil artık yarınlar yâdı mazinin yareni yüreğim ve yaralarımla dolu yamalı bohçamda nazire ederken sadece içimdeki çocuğa…

Bil mukabil, vefalı dostum kalem.

Bil mukabil, ruhumun uçurumlarında uçuşan sözcükler…

Bil mukabil, sevgili kendim hali hazırda kendime sevgi duyup duymamakla sınandığım kadar en azından kendime olan saygımı da son noktayı koyana kadar koruduğum…

Edebiyat Dergâhında uçuşa geçtiğim on bir yılın özetinin ardından biliyorum da yeni yepyeni bir başlangıç yapmam gerektiğine bu yüzden Araf’ta salınan kalemimle kavgalı ve şiirlerim ve yazılarım iken benim ekmek teknem…

Tek kozum iken yazmak kozamdan firar etmenin de zamanının geldiğinin bilincinde yeni bir ben olmanın da idraki ile dolmuşken içim…

Yaşadığım binlerce hengâme ve hezeyan, çıtasını da yükselttiğim duyguların efkârına b/andığım kadar kalemi kale duvarlarına tırmanan bir çocuk ya da bir kedi gibi biliyorum da düştüğümde kimsenin bana el vermeyeceğini…

İçimde eserken hızını kesen rüzgârın eşlik edeceği günlerin de özlemi ile yanıp tutuşurken…

 


( Kalemin Kale Duvarları... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 14.08.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu