Rome ve Juliet aşkı bizim aşklarımıza hiç benzemez,benzemesi de mümkün değil,Bizde Leyla Mecnun aşkı,Mecnunu hakka ulaştırarak kendinden geçerek aşkı veren Rabbine yaşarken ulaşması,Rome ve Juliet aşkında sıkıntılar aynı olsa da Vuslata ermeseler de,aşkı ve hayatı veren hakka ölmeden ulaşmadıkları konusunda aynı olduğunu söylemek pek zor. Tanımam meselesine gelince,Gözünde şeklin ve maddi yapının bir değeri kalmamıştır. Aşk onca çileden kendinden kendisini kaybettiğinden dolayı artık görünen varlığa yönelik bir duygu olmaktan çıkmıştır aşk ,hakka duyulan aşk olmuştur artık.
Hayat değil insan zalimdir aşka karşı çıkar ilişkisinen den dolayı hor görerek birbirine layık görmez insan, zalim olduğu kadar gururunu kaldırmaz atamaz insan! ‘Ayırdılar der aşkla seven insan layık görmediler aşkımız,aşkı bilmediler , oysa hala ayrılamadığını bile bile ayırdıklarını sanıyor aptallar aşkı bilmezler o zalimler, nedenler arar acıtsa da, kalbini öldürmeye izin vermez aşk ahla sever bunu söyleyemez uzakta kalan sevdiğine , aşk gurura gelmez,gurula olanı aşk af etmez, bu nedenle hasret iline atar! Şimdi neredesin, ne yaparsın bilemem, yazdıklarımdan haberin olur mu birgün emin de değilim diyeceğine aşk var git onu al omzuna alda gel korkma derken aşık yapamaz hasret ilinden bir adım atarak o nazlı yarine hasret kaldığına varmaz ,kaybolmuştur artık. Sanırım yenilgiyi kabul etmemin zamanı geldi; gururuna yenik düşmüş bir kalbin yenilgisi değildir aşk, hala severken gidip onu koluna atarak ya atın terkisine atarak dünya evine sokmak gerekir lakin aşkta gerdek gecesi olmaz gerçek aşklarda gerdek gecesine giren hiç olmadı,her iki durumda zıt bir şey,bir sır ,anlaşılması belki ahirete kalandır.
İnsan yaşarken bazen gördüklerini rüya mı gerçek mi hangisinin gerçek olup olmadığını anlayamaz çözemez! Anlatsa anlaşılmaz diye çekinir, bir kenarda düşünür durur. Durmakla da olmuyor, öyle ise diyorsun ha gerçek ha rüya hangisi gerçek ne fark eder yaşandıktan sonra o anı gerisinin ne önemi var. Üstüne bir harfte ben eklerim okurken eksik kalan harfi de sizler eklersiniz yeni bir hayat olur çıkar karşımıza. Karşılıklı aşk diyarlarında sözcük ve kelimeler sahilinde gezeriz karşı karşıya, selamlaşırız aşkın gülümsemesiyle, belki anlatacaklarım ilginç hatta absürt gelebilir, gelin beraber gezelim buna sonra karar verin isterseniz.
Anlatacaklarım, yaşadıklarım aynı dün gibi hala kulaklarıma söyleniyor” Aç koynunu aşkla dolsun, arayan o nazlı yârin seni sen aramadan bulsun” Nasıl olacak dediğimde, o ses ”Düş peşime, beni takip et” diye söylediğinde, ben düşüyorum peşine. Yanıyor tüm bedenim ama yanmak gibi değil, bir hoşluk kaplıyor hoşluktan öte başka bir hoşluk yok oluyor o an boşluk! Ben şaşkın beni takip et diyen aşkın kendisi mi kılavuz kaptanımı, anlıyorum bu hoşluk aşkın eseri. Elimde bir demet çiçek o anda bildiğim çiçeklerden güllerden değil! İleride kamış olmuş ney, çalıyor bir neyzen, gönül direğini titreterek sallayarak,” aşk dünyasında neyiz” der gibi, gönülden bir selam vererek devam ediyoruz. İçimde Rabbim hayırlısını ver diye dualar ettim, içimde kelebekler uçarken beni havalara uçururken, eyvah dedim kelebek mi oldum ömrüm bir güne indi! Gönlüm dedi bir günde bir bin günde bir, bin gün yaşadın bu bir günlük güzelliğe şahit olamadın, daha ne istiyorsun belanı mı? Haklıydı. İleride bir kapı sanki efsunlu ama değil, sihirli ama değil, anahtarını aradık, peşine düştüğüm zat, ne ararsın anahtarı ey divane onun anahtarı aşkla dolu olan gönlün değil mi? Anlamadım, sordum. Dedi pazara ne ile gidersin. Bende file ile dedim. Güldü o eskidendi şimdi o fileyi doldurmak için ne ile gidersin? Para ile dedim. İşte dedi buraya da gönüldeki aşkla girilir. Denedim sertçe, “usulca” dedi ,”bir gülü tutuyormuş gibi çal kapıyı” dedi. Kapıyı çaldım, içeriden bir ses “Kim o?” diye seslendi. Ne diyeceğimi bilmezken kulağıma fısıldadı “seni arayan bir divane” ses geldi, ”virane mi, divane mi” bende “divane”. Usulca açıldı kapı, içeride bir ton gül kokusu, rengârenk ışıklar, nurdan bezenmiş o nurani beyaz mavi renkler, parıl parıldıyor içerisi, şaştım kaldım hayranlıkla seyir ederken, içeriye girdim kapı kapandı. Peşinde olduğum zat dışarıda kaldı.
İçer de bana seslenen kimdi onu ararken bu nurani ışıklardan etrafımı seçemiyordum. Birisi bana dokunuyordu göremiyordum, o çiçek ve güllerin kokusunda mest olmuş kendimden geçmiştim. Az ileride bir pınardan akan su sesi geliyordu, takip ettim az ötede akan pınar gördüm, elimi yüzümü yıkadım. Bir havlu uzattı genç bir kız, sanki melek, yüzü nurdan beyaz gülüşü cennetten gelmiş gibi tarifi yoktu, etrafında her şey gülüyordu onunla. Saçlarında bahar yelleri esiyordu kokusuyla, kuşlar, bülbüller, kelebekler konmuş omzuna ötüşüyorlardı. Cennetteydim sanki sanki si abartılı olur, gerçekten cennetteydim. Kendime geldiğimde kelimeleri sözleri aşk pınarında yıkamışım gibi tüm kelimeleri gönlüme nakş ederken, meşk ettim aşkla yeniden doğdum, baktım karşımda o güler yüzlü o kız yani melek bana bakıyor, baktıkça etrafımızda bin bir renkte güller açıyor. Aşkla olduktan sonra dedim ömür uzun olmasına gerek yok, bir günlük ömür değil mi hayat bir gün olsun, ölümle hayat aşkın getirdiğiyle devam etsin ahiret hayatı. Dünya, rüya ile oluyorsun uyanıyorsun bakıyorsun ki rüya kandırmış seni, uyanıyorsun dünya kandırıyor en iyisi aşkla bir günlük dünya ve ahirete hayatı. Tabi kendimi öldüm ve cennette sanıyorum. Aşk dolu sözler gönlümde çağlarken karşımda, gönlümde çağlayan her aşk kelimesi adedince birer pınarla ortaya çıkıyordu, her birinin başında bir nurani melek, Rabbime binlerce şükürler ederek bakındım kaldım hayranlıkla.
Mehmet Aluç