Özürlü bir iklimim:
Safsata yüklü cihanın kapalı gönül
perdesi…
Bense açık veriyorum açmasam da
yüreğimi açığa alınmış bir sevgim var benim hüzne müptela aşka rağbet ettiğim Aşiyan
yollarında göç eden sevgili hem arzım hem azığım hem de azımsandığım kadar
kuytularda kurumlanan sözcüklerden nemalandığım…
Dün geceyi uyutup da gelmiştim: ya,
bu gün?
Günün efemine vızıltısı ve açmayı
erteleyen bir şakayık…
Ey, cihan sensin kaypak zemin sensiz
kafa tutan aşka sensin yalan torbanla dolaştığın.
Rengi soluksa güneşin.
Afrası tafrası da eksilmez sonbahar
bestesinin gamlı notaları ile tokalaştığım ve şişeler devirdiğim elbet su dolu
her biri elbet sudan sebeplerle yaşamım bir cehenneme dönüştü zamanında…
Tabular var tabutumda saklı.
Tapular var yüreğimin kâh sarkıtı kâh
dikiti.
Tevazu yüklüyüm ve yırtılmış
tefrikam…
Arzı endam eden akşama saatler kala
fırından çıkardım son şiirimi ve üstünü örttüm pudra şekeri ve çilek ile
çilelerime çekinceler eşlik etti başımsa göğe filan ermedi ne de olsa ben
semayım ne de olsa ben ıstırabım ne de olsa meylettiğim bir coğrafyadır duygu
ikliminde sektiğim ve elzem bildiğim hangi duyguysa kalemle ruhumu boca
ettiğim…
Arzın taleple döngüsü.
Tabuların putlaştığı maviden bir masa
örtüsü…
Örtündüğümdür gizim öldüremediğim
izim.
Öykündüğümdür dünüm elyaf
sevinçlerim.
Ötenazi yaptığım şüheda mazim ve
kıblemde saklıdır menkıbelerim ve şiirlerim ve mektuplarım…
Yâdımla teselli bulduğum ve işte
sökülmüş hüzün hırkam nasıl da sökün ettiğim yalnızlıktan ve başıma yağan
fetvalar aşkın arzında bir gölge gibi de özlem düşmüşken peşime ölümlü varlığım
ölümsüz olmakla iştigal kalemimin de direttiği kadar vardır hani…
Düşlerim, ah, İlahi düşlerim…
Bir muradın tohumunda saklı bekam
Bakaya kalan güne özlemim
Seyrindeyim evrenin
Varsa yoksa sefasını sürdüğüm cefa
yüklü kehanetlerim
Ah, benim çapulcu pul değerimde
imgelerim
Ne zamanki rast gelsem size çözülür
elim ayağım
Gel gör ki:
Çözemediğim bir düğüm saklı içimde
İçin için içerlediğim
Çetrefilli yoksunluklar arifesinde
Kürediğim bir minval adeta
Kavuşmanın diğer yakası
Bir şeyler illa ki
Eksik kalan içimde
Varsın olsun içtimada geçsin gün ve
gece…
Derli toplu bir ölüm diledim matbu
değil muğlak hiç değil:
Ayan beyan yokluğa karışacağım bir
cennet misali ki
Nirengi noktası sözcüklerin ve de
kalemim iken mihenk taşı mademki genlerimde saklı asaletim…
Afakidir neşem bazen yaşlara
boğulduğum günüm ve gecem geçmez sensiz.
Semada saklı sırlarım ve şehrin
surlarına serdiğim yalnızlığım.
Ölgün zaman ölümlü şiirler ne zamanki
sudan sebeplerle terk etsem kalemi ansızın doğar güneş hem de gecenin
karanlığında saklı iken seyri ben ki seyyah bir düş mahkûmu işi gücü sevmek ve
içimi dağlamak damgalı göğün tahakkuk eden vergisi illa ki sevmek.
Tombul bir kuş kondu cama.
Camdan cama giden yol insanların
meraklı bakışlarında.
Semada saklıyım illa ki bazense yerin
dibine geçtiğim ne zamanki yakalasam birilerin nasıl da erbabı iken onlar,
gıybetin.
Ederim yok.
Atar damarımsa sözcük pompalar.
Azat edilesi bir mahkûm gibi seferi
tanığı iken evrenin.
Pot kırdığım.
Putlar devirdiğim.
Varsa yoksa tahayyülü yarınların
tevafuk eseri bir ilham ile almışken yerimi sayfada.
Ziyadesiyle mutlu.
Ziyadesiyle hüzünlü.
Bir ardıç kuşu iken kalemin neferi
nice duygunun da kat izinde saklıyım.
Hamt ettiğim kadar içtimada geçer
ömür gün ve gece.
Aşkın şarlatan özlemine nifak sokan
nice zalim ve işte şerrine lanet okuduğum iblisin son marifeti.
Mahal verense şiire varsa yoksa
gaipten gelen ilhamım garbında günü bir şark çıbanı belki de edemediğim vedanın
gövde gösterisi.
Susuz bir yazın ardından.
Mademki ait olduğum bir yazın
deryası…
Haşmetli duygularınsa aslına rücu
ettiği ve saltanatın derebeyi bazense bir göç mevsimi günleri karıştırdığım bir
kuşa öykündüğüm önceki hayatımda sayılarla hemhal şimdilerde devasa bir örgün
eğitim gibi sözcüklere sarıldığım.
Dalgalar adam boyu.
Devasa bir kehanet zuhur eden ve
pestili çıkan imgelerin başkaldırısı.
Şarlayan zalim.
Çağlayan âlim.
Çatı katında ömrün sıvadığım kadar
kollarımı yoktur da bir Allah’ın kulu, sırtımı sıvazlayan hani…
Mütereddit değil artık kimliğim.
Meçhul hiç değil…
Gel gör ki meşgule verdiğim mutluluk
paye verilesi bir iklimden de öte ortak paydasında şiirlerle buluştuğum bir
yolculuk.
İkamesi ölüm.
İdamesi hüzün.
Cümleleri yıkayıp da astığım ipin
seyyahı ve mandallanmış sözcükler ve şarkılar ve hitabesi kalemin zaruri bir
yenilgi olsam ne ki men edildiğim hayattan metazori bir gülücük de değil asla
tesirli olan bilakis içten bir gülümseme şerh düşülesi hayatın bonkör yanı.
Yâdım şiir.
Yarenim kalem.
Yârimse yüce Mevla hamt etmenin iz
düşümüdür yazdıklarım.
Göğün müdavimi bir martı bazen
soluklandığı penceremin pervazı.
Yerin dibine geçen kimse yerle yeksan
edilmiş sözcüklerin mezarı içimde saklı da yalnızlığı kasıtlı rüzgârı.
Elem ve efkâr:
El, el üstünde.
Dervişin fikrîne sirayet eden zikri
ve işte yazılası cümleler bazen devasa bir ayraç koyup içime ta içine kaçtığım
kozam hali hazırda bir ipek böceği kelebek olmaya ne hacet yazılan her şiir her
yazı zaten kelebek ömürlü ve işte debdebeli duyguların dinmez iken esintisi.
Fıtratım.
Firakım.
Firarım.
Fedaisi olduğum cihanın ve sevgi
tohumları ektiğim gönlümün toprağı bazen cirit atan bir atlı belki de bir
devşirmen ve kimi sözcük bir yağız delikanlı.
Hüznüme muhalif gün ışığı.
Geceye kavuşmanın yasası elbet
aldığım yaş gibi aldırmadığım yas gibi tutanaklara geçen şiirlerim bazen
veryansın ettiğim bazen gerisi geri kaçtığım aşkın da verilmiş iken muhtırası.