Saçaklı ruhum yağan yağmura aldırış
etmeden yollara düştüğüm.
Urganım ve rugan ayakkabılarım dünde
kaldı tıpkı mutluluk gibi.
Göçebe bir tanrı adeta sessizlik ve
yalnızlık.
Kurak yazın kurak nidaları ve
suskunluğumun nazarında cenk ettiğim semada saklı bir kuşkanadına duyduğum
ihtiyaç.
Hava nemli.
Hava savruk.
Havasız kalan sözcükler gibi annemin
yorgun bedeni.
Yâdım dünse yarenim umut.
Yağan yağmursa ıslandığım ne malum?
Göç vakti geciken insanlar aslında
insan olmaktan ziyade insan doğmak insan kalmak ve insanca sevmek.
Kaskatı bedenim gecenin uyruğu ve
kaderin buyruğu.
Susmak bilmeyen hüzünlü çırpınışlar.
Ak akçem yok.
Kara bahtım dünden tescilli.
Yine de yine de şafağı bekliyorum
hastanenin gece yarısı kalabalıklarına eşlik eden üç beş adım adını unuttuğum
ilaçlar ve annemin soluksuz kalan bedeni.
Rengim yok artık.
Çünkü ben yokum.
Hanemde yangın hazinem sevgi ve umut
ve Rabbin teşviki ile yine baş koydum umuda tam da her şey sonlanmışken.
İçimdeki korku had safhada değil her
nedense annemin eve döneceğine inancım tam.
Şükür beni sevmeyenler var
acımalarından bin beter addedilmesin hani üstelik kan bağım olan az sayıda
insan.
Çürük bir gök gecenin rüzgârı
püsküllü.
Gergin bir hat çünkü had safhada hata
dolu yeryüzü.
Matem.
Kaygı.
Umut.
Yorgunluk.
Uykusuz geçen koca iki gün.
Gecenin neşri ve bir avazda doğacak
mı sahiden yeni gün ve ay?
Bakaya kalan yine benim.
Yarı yolda bırakılan yine benim.
Ama yarı yolda bırakmadığım insanlar
sayesinde içimde gaipten gelen bir huzur var üstelik vakit dolmuşken üstelik
altına imza attığım akit beni annemin maliki annemin annesi yapmışken.
Sorgu sual.
Sahi, biz bu noktaya ne ara geldik?
Karanlık.
Soğuk.
Gecenin diri rüzgârı meylettiğim aslında
sahipsizliğimle ilintili ve benim tek sahibim var insanların gözünde neye denk
düştüğümün de bilincinde ve ayırdında.
Doktorlar ve tüm sağlık personeli tüm
gayretleri ile insanları bilgi ve inanç ışığında sağlık ve derman dağıtırken
Allah’ın izniyle her nasılsa son noktaya gelinmiş olunsa bile…
Lanet yağdıran karanlık.
Umut ve sağlık ve hayat dağıtan
hakkını asla ödeyemeyeceğiz sağlık personeli ve devletin hastaneleri.
Allah bu devlete zeval vermesin artık
iyice kanıksandığımız acil serviste parmağım tetikte adeta kör noktası hüznün
ölümün bizle dalga geçtiği.
Saatler saatleri kovalarken.
Karanlık hasat zamanını beklerken.
Bilip bilmemek arasında gidip
geldiğim.
Her fısıltı bir nida.
Her çığlık bir kurtuluş ya da veda.
İzbeler tedirgin.
İndinde rahmetin edebildiğim duaların
hükmü ne olur sonlanmasın, demenin ta kendisi elbet Rabbime teslim olduğum
elbet annemi önce Allah’a sonra doktorlara emanet ettiğim.
Birileri arkamdan çekiştirirken
birileri yüzüme püskürtürken nefretlerini.
Pekişen iç sesim suskun.
Gece hareketli bir o kadar durgun.
Çocuk gelinin kanlı duvağı belki de
bir vurgun.
Körü körüne inandığım her kim ise
beni yanıltan ve işte Allah’a havale ettiğim.
Son bir yıldan fazlasını had safhada
acillerde yoğun bakımlarda harcadığımız zaman ve umut kaybı ve nice izlek ve
tutulan nutkum bense bir görevden ziyade birincil hedefim iken defalarca
kodladığım 112 ile nerede ise sırdaş akraba olduğum.
Sınırlarım.
Sinirlerim.
Hak ihlalim.
Öznem kayıp özlemim kayıp aslında
kayıp olan benim.
Kıvamını tutturamadığım bir krema
gibi akışkan ve yapışkan duygular ve telefonuma yağan mesajlar akla zarar.
Gecenin küskünlüğü.
Gecenin bitimsiz hüznü.
Sabaha yaklaşırken artık adımı dahi
unuttuğum yeter ki bir terk ediş olmasın benimki yeter ki diğer acillere de vakit
tanısın yüce Mevla.
İklim seferberliği.
İkilem yüklü insanlar.
Adeta birer tiyatro sanatçısı çoğu ve
her nasılsa sırtımdan vurulduğum ama tasvip etmediğim kimseyi hançerlemediğim.
Şu bir gerçek ki: bu yazıyı ve
nicesini yazma amacım sadece iç sesime engel olamadığım ve paylaştıkça yükümün
azaldığı.
Bu bağlamda kimsenin de acımasını
gerektirecek bir durum yok ki birileri bunu yüzüme haykırırken…
Anne hakkı hiç ama hiç ödenir mi?
Hele ki annesiz büyümüş bir annenin,
annemin hakkı.
Ortak paydada buluştuğum güzel
insanların ve dostlarımın varlığına duyduğum inanç ve güven nezdinde
paylaşmadan duramadım işte:
48 saat uykusuzluğuma rağmen gözümü
de uyku tutmazken.
Dert değil.
480 saat dahi uyumadığım zamanlardan
geliyorum ben ve işte direncim dünden takatim tükense de diretiyorum kadere ve
kedere:
Ben umudun tutuklusuyum.
Ben annemin tutuklusu ve duasıyım
nasıl ki niyazım sonsuz ve sadece Rabbimden istediğim.
Zar tutan Azrail.
Es geçen hayaller.
Pas vermediğim inançsız savruk ruhlar
ve insan görünüşlü canlılar ki cansız nesnelerin dahi bir ruhu bir gücü
olduğuna inanıp Allah aşkı ile bu hayata dayanmanın da diğer adı iken kalemin
nezdinde karaladığım üç beş cümle ve yazı ve şiir.
Edebi niteliği olmalı elbet her
yazılanın lakin bu kaygıyı bertaraf edip içimi dökmek istedim on seneden fazla
bir zaman olmuşken dostlarımla hocalarımla pek çok şeyi pay edip derdi de kapı
dışarı etmenin bir yolu iken kalemin diktiği sökükleri yüreğimin ve kale
duvarlarım çünkü ben savaşçı ve cesur bir annenin kızıyım şükürler olsun ki
yüce Rabbime…