*
*
*
geçmişi...
birer hatıra mahfazası gibi severiz
onlarında canları vardır
sessiz bir hayatla yaşarlar
umduğumuz
rüya gördüğümüz
hülya beslediğimiz
düşündüğümüz
ağladığımız
hasta iken sayıkladığımız odalarımızda
bizi sessizce şefkatli bir dostlukla sararlar
onları görmekle
çocukluk zamanlarımızın sularına dalmış oluruz
duyulan o öd ağacı kokusu gibi mübarek bir koku
sanki gönlümüze işler
bir geçmiş zaman aleminde
tılsımlı bir ev hayatına göçer
saatler ayrı birer mahluk gibi
seslerini duydukça
en eski zamanlarımızın nimetlerine ereriz
eskiyen ömrümüzün birer timsali gibi gördüğümüz
sararan yönlerine bakarak
bazen onlara birer cankurtaran gibi sarıldığımız olur
güya onların gözleri ve kalpleriyle yoğrulmuş gibi
sevdiğimiz insanların
yüzleri
inanışları
manaları
ve hüviyetleri yaşar
hepsi de
alaturka rakamlı olarak yapılmış saatlerdir
bazıları duvarda asılı durur
her çeyrek saatte
yahut her saat başında çalarlar
bazıları bir kuş sesi çıkarır
bazılarından ise zamanı gelince
en çok sevdiğimiz bir şarkı bestesi duyulur
saatler
camlı dolapları içinde
bir sağa
bir sola
gidip gelen pirinç rakkaslarıyla
vaktin günlerini ve gecelerini
bir kahve değirmeni gibi öğütürken
sadece zamanın ölçüsünü vermekle kalmaz
evlerimizin içinden gelen sesleri de duyururlar
ve biz
memnun ve neşeli
huzur buluruz
nefes alış gibi
kalp atışı gibi
kapıda
duvarda
her yerde
öper vaktimizin alnından birde
duvardaki saatlerin sesi
çal duvar saati
seni onunla tanıştığımız ana ayarlamışım
çal ve anımsat bana tanıştığımız vakti
yeniden yaşamak istiyorum geçmişi
gönlümdeki o ilk fırtınayı
o ilk tayfunu
denizlerimi alt-üst eden
gemilerimi batıran
ve beni kaldırıp kaldırıp
geçmişin kayalıklarına vuran
bir deli sevda düştü içime
tam bu saatlerde
işte yine bu kasvetli gecelerde
gelip sana sığındım
nerdesin
nerelerdesin
şu karanlık gecede
kaçtı uykularım
yarım kalan sevdamı hatırlattın bana
nemlendi gözlerim ıssız pencerelerde
damlayan gözyaşlarım
akar durur
yüzüme yansıyan sokak lambasının ışığı
belki bir umut
ansızın çıkıp gelecekmiş gibi
dönecekmiş gibi
dağınık saçlarıyla
çal duvar saati
çal..
belki senin sesini duyup da gelir
yağmur yağan dağlar
akşam çöken vadiler
ay tutulması gibi tutuluyor yüreğim
ağlamak mı
ağlıyor
annesine muhtaç çocuk gibi
yankılanıyor sokakta baykuşların sesleri
loş ışıklar gibi defalarca
öpüşüyor kaldırımlarla
duvardaki saatin sesi
her saniye bir masal gibi şimdi
seninle ilk uyanışı seviyorum
sabah olmuş
tablada söndürdüğüm son sigaram
şiirimin son satırları
son hayalim
son özleyişim
biliyorum
bir yerlerde sabah oluyor çoktan
tik taklarınla geçen
altmış yıl gibi
dinle kalbimin atışını
ümidim yılların seline düştü
kuru yaprak gibi
salıver gitsin rüzgarlara
ömür fani
gün de geçer
dem de geçer
adem de geçer
ses de susar
saat de susar
adem de...
redfer
(
Duvardaki Saatin Sesi başlıklı yazı
redfer tarafından
12.10.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.