Sözcüklerin cirit attığı yaralı bir
coğrafyadır içim ve devasa kilitler vardır açılmayan kapıları sıkı sıkı örten
kandığım kadar insanlara kalbimin yerinden söküldüğü bir duvardır belki de
kendime tosladığım ve kendimden özür dilediğim yamalı hırkamın yakasına konan
kelebek mizaçlı şiirlerim ve şahlanan şah damarımdan yakın olana duyduğum
bitimsiz sevda.
Renkler solgundur içimin
coğrafyasında Horon teptikçe imgeler ve canım daha da yandıkça sokulduğum
Rabbime sol yamacımda annem sağdıcım iken kalem sağımdan başladığım saymaya
varamadığım sol yanım ve dikemediğim söküklerimi meleklerime havale ettiğim ve
bir adım sonrası: nasıl ki istişaredeyim Rabbimle tutuştuğum kadar tükendiğimi
de saklarım insanlardan ve meylettiğim sevgiye davalar açarım.
Kazanılmış zaferlerim vardır dünümde
saklı.
Kayıt açtığım yenidünyalardan yok
iken de acılarımın farkı ve kat izinde sevdamın meylettiğim limanlar çapası
çırası kayıp meali yitik tümceler ben ki meşk eylediğim kadar kalemle ilke
edindiğimdir vicdanımla olan barışıklığım.
Külyutmazdır hem yetileri insanların.
Kul olmaktan öte birbirlerine köle
oldukları.
Ve hummalı bir koşuşturmanın içinde
dışa vurumdur şiirlerim içimdeki harbin sonlanmadığı ve kaçıncı cihan harbi
olursa olsun dış sesin zulmü ve maruzatı sadece kin ve nefrettir.
Arzuhalim askıda yüreğim gibi.
Çektiğim kabir azabı da tetikler
kalemimi.
Kalender ruhumla kalantor gölgemle
kazık atmayacağım elbet dünyaya yine de yükselen çıtası sevginin çalakalem
yaşamanın da mizacı elbet devrik cümlelerimin rüzgârı elbet devirdiğim putlar
elbet divanesi olduğum aşkın ve umudun hicranıma tuz bastığı.
İndindeyim inancın.
Yamacındayım Mevla’mın.
Yâdımsa dünde saklı.
Yarenim ve sevdam annem yârim
bildiğim hecelerden başımı alamazken nasıl da gitmek isterim uzaklara nasıl da
terk etmek isterim bedenimi.
Havsalamdan taşandır duygularım ve
köküm sağlam.
Kök hücrem yaralı ve mağdur sevdamla
arşınladığım uzun yollar dik yokuşlar.
Nefsime tabi olmadığımsa aşikâr ta
çocuk yaşımda öldürdüğüm nefsim ve her nasılsa çocuk bedenimi açlıkla imtihan
ettiğim.
Müptelası olduğumsa hayallerim hız
kesmeyen hazzın doruğunda ve yine Rabbin izniyle her hayalimi gerçeğe
dönüştürdüğüm.
Biliyorum da aslında tası tarağı
toplayıp da gitmeliyim ama nereye ve hangi zaman zanlardan yıpranan ruhum ve
sahiden de sevgimin var mıdır bir ederi?
Eylemler ve fiiller.
Sözcükler ve öznem ve dinmeyen
özlemim.
Arasında sıkıştığım iki cihan ve an
itibari ile Araf’ta asılı kaldığım.
Mücbir sebeplerden ördüğüm
şiirlerimse adeta benden bir parça aksinde sözcüklerin içime tuttuğum ayna ve
nefsimi terbiye ettiğim.
Göğün menkıbesi.
Yârin teşrifi.
Yâd ellerde solan çiçeklerim.
Yağmur zamanı kendimi yağan rahmete
teslim ettiğim.
Elbet tüm teslimiyetimle Rabbime
sığındığım ve sevdiklerimi de O’na emanet ettiğim…
Bağrıma bastıkça kalemi ağıtlar
yaktığım.
Ve tünediğim o kırık dal aslında
dayanağım Ulu Çınar ve müspet menfi yorumlarla kalemimi ve yüreğimi ihya
ettiğim…
Bir çengel bulmaca gibi olsa da hayat
ve alabildiğine çetrefilli ve işte bir kuşluk vakti düştüm yollara kuş gibi çırpınan
yüreğimle yaşatılan zulmü ve tüm zalimleri Allah’a havale ettiğim…
Yorgun kalbimin yamacında açan
gelincikler misali.
Narin ve kırılgan addedilse de Gül
kimliğim, dik durduğum kadar ve de kendime batırdığım dikenlerimle ben çoktan
kavuştum cennetime ve sihirli bir değnek misali kalemimle hasbıhal ettikçe
büyüyen sevgime ve inancıma banıyorum umudu ve uyanıyorum derin uykumdan yorgun
iklimlerin müdavimi Yıldız kimliğimle nasıl da kayıyorum semada ve kopan
kuyruğuma sapladıkça hançer misali kalemimi arşı alaya çıkıyor sessiz
çığlıklarım elbet vardır bir gören vardır bir duyan ve hamt ettiğim sürece
istikbalim emin ellerde İlahi Aşk iken şiarım şair kimliğimle ruhumu sevgiye ve
aşka yasladığım…
Çürük vişne gülücüğü esefle adadığım
varlığım hiçliğin komplimanlarında uzak durmak adına tuzak bildiğim nefsin de
kölesi olmamak adına tüm uğraşım.
Rengi yok duyguların semti yok sakini
yok:
Yoksul bir kalabalık içimde tepinen
ve beti benzi atmış yüreğin beyhude çırpınışları.
Ne yaralı ne maralı ne yamalı.
Sadece eksik gülüşler saklı içimin
cennetinde nemalandığım sevgi anne ikliminde batmayan güneş ve cinnetin
eşiğinde cennetin beşiğinde gürültücü bir iç ses.
Mayası bozuk çoğu insanın hoca bile
vazgeçmişken varsın maya tutması göl varsın mayalanmasın yer gök varsın olsun
tefe konsun yürek tav olduğu kadar s/onsuzluğa kırık mızrabın ucunda varsın
asılı kalsın turuncu güneş.
Meylettiğim ne sair iklim ne dünüm ne
yetim kimliğim ne de hüviyetim.
Çalıntı kelam alınmayan selam.
Alıntısı yüreğin şiir dolu bir hülya
denizi şiarım varsın olsun sevgi ne fark eder ki bu saatten sonra?
Sönen coşkum.
Yetmez.
Sus payı bir söylemde evelediğim
gevelediğim yazılar belki de pekmez kıvamında pürü pak olsa içim ne ki masum kalsam
kimin yararına ve işte ince ayar yapamadığım cihan cinnet noktasında
sözcüklerin şekil değiştirdiği:
Cennetimi cinnete çevirenler.
Cinnetimi çiğ çiğ yiyenler.
Aymazlığında cehaletin.
Eksik etekli hecelerin kifayetsizliği
filan değil hani:
Hali hazırda temsil ettiğim kadın
ırkı eteğimden dökülen taşlar değil sadece eksik addedilen varlığım aslında
şeytana pabucunu ters giydiren insan ırkı.
Devrin değiştiği.
Sevginin ayaklar altında ezildiği.
Esen rüzgâra muhalifim ve solgun
ruhumu peşkeş çekiyorum iklime:
Hali hazırda göz kırpan güneş rengi
kayıp bir ışık rakımı belirsiz bir dağ ve nicesinin burnu Kaf dağında bense af
dilemek adına hazır ol da aralıksız nöbette ve içtimada ve fazla mesai yapsam
da eklenen ne ki varlığıma sadece soyutlandığım sadece eksildiğim geçen zamana
tercüme kalemimle meşk eylediğim oysaki ben gereksiz ve soytarı bir zaferim…
Kalem kabuk değiştirirken.
Yürüdüğüm minvalse mayın tarlası.
Yaranamadığım insanoğlu varsın olsun
kalem yüreğin tahrası.
Hazan müzmin hüzünle özdeş.
Güneş kaypak gece oldu mu üşüyen
ellerim kaskatı kesilmiş bedenim ve annemin nefesinde esen rüzgârım sadece onu
üşütmemek adına onu korumak onu savunmak ona sahip çıkmanın kaidesi elbet söz
verdiğim üzere anneme asla vazgeçmeyeceğim yazmaktan varsın olsun…
Varsın olsun yıkık bir kale.
Varsın olsun küf kokan bir kalem.
Varsın olsun içtimada ya da arka
planda lakin nefes aldığım müddetçe arkasındayım kalemin Rabbimse tek sığınağım
ilhamıma vesile bahşedilen nefesi de sözcükleri de boşa tüketsem bile…
Zar tutan kader.
Sefil keder.
Kardığım imgeler.
Her yüzü her zerreyi her açıyı her
acıyı şiir bellediğim ve kaidem duyumsamak ve dile dökmek.
Kaçkın eşrafım.
Ahalisi yitik iken devranın.
Aşkın közünde.
Sözcüklerse tek kozum.
Kozamla eş değer mabedim hanem ve
harem ve halim darmaduman olsa bile kime ne?
Beylik değil sözcüklerim hele ki bu
gün.
Ne baygın ne sıradan ne de ulaşılmaz
sadece duvara tosladığım şu hayatın sayısız minvalinde saklı tutulası bir
masumiyet ve umut deryası aşkın da şahikası iken kalemin tutulmayan nutku
kaidelerden ördüğüm kale duvarları kalem ise tek sığınağım Allah’tan sonra.
Israrla seviyorum ve yazıyorum.
Yazgıma sirayet ve riayet eden
binlerce cümle ile çıktığım cihan harbi.
Israrla yâd ediyorum dünümü ve kalbim
tıklım tıklım bir o kadar kırık ve darmadağın.
Un ufak edilmiş bir kaya parçası
addedilsem bile sadece haizi olduğum tek zerreyi muhafaza edip korumak
kollamakla mükellef ve işte baba yadigârı ne varsa ve kim kaldıysa geride sahip
çıkmak elbet tüm teslimiyetim Rabbime dönük yüzümle yarınlardan da ümidi
kesmediğim kadar bana kesilen biletle gidişi olan dönüşü olmayan bir yolculuğun
da müridi ve üyesiyim yeter ki yüce Huda çekmesin elini benden…