Çalıntı bir şiirdi kabrim
Kalbin yeknesak tınısında saklı bir
melodi
Ve aşkın baş eğmediği bir düzen
ertesi
Ayıpların kaybolduğu
Kayıpların af olduğu
Terli bir bülten adeta
Maviden tini göğün
Tartaklanmış bir hüzün
Tenimde yangın içimde kor
Ruhum bıçkın
Sözcüklerimse gözlerim gibi kör.
Mayın tarlasında seken hecelerim:
Ben gibi bana düşkün;
Sen gibi sonsuzluğun çoktan
ispatladığım rüştü
Kefal gibi atladığım
Kefil olduğum yüreğim ve katilim
Elbet senden bana uzak
Bendense sana uzanırken o devasa
tuzak
Aşkın illet özlemi
İndinde duyguların kat çıktığım
hidayetin basamakları
Ve arsız bir düş’ ün bir adım sonrası
Gerçeğe dönüşen titrim ve sevdam
Ve matemin tüm renkleri
Özenle giydiğim giydirildiğim can
yeleği
Mademki ben bir kere aşka düştüm
Al işte kalemimi:
Nasıl da sonsuzluğun rozeti
Bakışlarında tasalı iklimden vurgun
yediğim kadarı
Ederim olmasa da atandığım bir mevki
Ben ki:
Hüznün müptelası gönüllü bir bekçi
Geceleri ve sokakları mesken
tuttuğum…
Zanlar bana t/uzak, bayım aşkın
ehemmiyetiyle yazıyorum bu satırları.
Ben bir gizim izinde aşkın
nemalandığım hüzün kökenli duygularım.
Metruktür kimi insan.
Mağdurdur da.
İklimlerle sevişirim ben ikiletmeden
sevdiğimi binlerce kere söyledim madem.
Matemim onurumdur ve insanlığım…
Şerh düştüğüm çocuk kalbim sıradanlığın
da izlerini asla taşımam ben.
T/aşkın mizacında.
Tebessümler saklı iken kalemimin
aşkla izdivacında…
Tükettiğim ömrün atan sigortası ve
yaslı basamaklı duraklar bulvarında sekerim bir bir…
Mini mini birler sınıfından hala azat
edilmedi yüreğim.
Şaşan ikiler sokağında geçerken
ansızın rastladığım üçler bazen bir ünlem bazen ayraç azınlık olsa da ruhumdaki
kırık sarkaç.
Nemalandığım gölgeler var misal.
Nazik bir sesle ötekileştirenler var
madem.
Ötenazi yaptığımsa aşkın rötarlı
mutluluğu elbet özlemi pelesenk yapmış kalemin hazanla içselleşen sözcüklerim
ve dünyada yaşadığım kabir azabını uzak tutmaksa ne mümkün?
Varsa yoksa atıl ruhlar.
Varsa yoksa batıl sözcükler.
Bir atıksa özlem.
Atıl yüreğimi ipe geçiren savruk
öznem.
Günüm muğlak yalnızlıksa müphem ve
işte ödün vermediğim kadar kendimden çocukluğumda öldürdüğüm nefsim ara ara
fısıldar kulağıma bilinmedik bir zamanda canlanmak ister de fırsat vermem.
Firaridir duygularım ve gözüm açık
gördüğüm düşlerim.
Bir mıntıka.
Bir sınır.
İhlal edilmiş hazanın hüzünlü baktı
bense kurulmuşken tahtıma asla da paye vermem insanların dolduruşuna.
Rengim asil bir beyazın titrinde ve
severim de karanlığı en çok geceye karıştığım en çok ruhumun bulaştığı hüzünle
dans ederim.
Sözcüklerimse rakkasesi ıssızlığımın
ve miyop bir yalnızlığa meylederim.
Tutkularım adam boyu.
Tutukluluğumsa aşka ve disipline ta
çocukken nasiplendiğim bir var oluş nüktesi belki de hikâyesi eksik olmayan
şiirlerimden alıp da başımı gideceğim yok mademki kendimden.
Göğün manifestosu.
Yerkürenin katmanları.
Bense boşlukta ikame ederim.
Ne de hoştur sallandığım salıncak ve doğaüstü
güçlerin tınısına tanısına vakıf ruhumla meşk eylerim ben evreni.
Sandığımda saklı küflü anılar ve an
meselesidir ölüm en çok da bağdaş kurduğum hüzündür ulaştığım mertebe ve mesken
tuttuğum şiirlerim yoldaştır içimdeki yetim yaralı çocuğa.
Dünüm dünde kaldı madem.
Matemimse sarılı kaleme kalemse kefen
bezine riayet eden bir sitemle konuşlandı mateme.
Diri bedenim.
Dinginliğe duyduğu özlemdir beni
hayata bağlayan ve dağınık duygularımla kendimi kötülerden kötülüklerden men
ettiğim.
Hicap dolu bir yakarış propagandasını
yaptığım ölümün teşrifi ve uyruğu kayıp güçler ulak bildiğimse kalemim bense
ulemasıyım yerin göğün ve kaskatı bedenimle fink attığım uzun dar koridorlar
nasıl ki hayatımda önemli bir yer tutuyor tutanaklardan da silsinler hani adımı
ve tutkuma bir kılıf geçirmesinler…
Güzün deminde dertlenmemek mümkün mü?
Kardeş coğrafyalarda kardeşin kardeşi
öldürdüğü.
Batılı gizemin bense ansızın firar
eyledim kendimden.
Koştuğum kadar diriyim.
Diri olduğum ölçüde de ölü.
Bir bölü iki, mademki diğer adım.
Ve işte b/ölündüğüm kadar çoğaldığım.
İkna odalarında öldü çocuk
hayallerim.
Çocuk yaşımda anladım ölümün neye
denk düştüğünü bu yüzden ölmeyi hep sevdim mademki beni defalarca doğurandı
annem ve yüz buldukça mahal verdim ölüme akabinde küllerime sirayet eden
güllerim ve gül mizacım ve babamdan yadigâr ismim.
Azınlık olsa da duygularım.
Tekbir getirdiği kadar da iç sesim.
Ayyuka çıkan firari uykularım.
Ve işte meddücezrinde evrenin,
defalarca acının ve aşkın resmini çizdim kalemimle ve yanına çentikler attığım
bir kutu iken varlık katsayımda büyüdükçe büyüyen hiçliğim.
İştigal ettiğim şu boş sayfayı da
doldurdum mademki coşkuyla…
Yeniden beklerim sayfama başka bir
evrende atıl yüreklerde ve atık bildiğim iken hüznün zamlı tarifesinde bir
varmış bir yokmuş, dercesine kendimi kendimden men ettiğim…