Ölümün bir rengi yoktu üstelik
öykündüğümden de öte aralıksız teğet geçerken.
İçtimada saklı hüzün ise bir b/ölü
portal idi renginden kaçan kendinden yakınan ve gizin de bir parçası.
Asası ne miydi düşlerin?
Ya, asalet ne miydi?
Mazlum ve mağrur gönlün muradının
dikenli telleri…
Ve özgün idi şairin hüznü bir o kadar
hür addedilen ruhu aslında ölgün duygulardan arda kalan kırıntılardan
nasiplendiği kadar yarınlara ve sevgiye hem meyletmiş hem niyet etmişti şair.
Dingin ruhların öyküsünü yazıyordu ve
dirileceğini bile bile ölüyordu dirilmeye saniyeler kalan ruhunda saklı
ıstırabı şiir diye de kâğıda döküyordu.
Ölü bir öfkesi vardı ta çocukluğundan
kalan ve sevgili arkadaşlarından ona yönelen ona sunulan alaylar ve sevgiyle
nazire ettiği bir ömrü nasıl ki sevgisizce heba etmişti insanlar hali hazırda
ülküsüne ve umuduna sadık yaraları ile kandığı kadar da kanatıyordu yüreğini
şairin sevdalandığı kalemi.
Bir kalemde silinir miydi insan?
Yoksa kaile alınmamak adil miydi?
Hemhal olduğu duyguları ve kopuk
olduğu kadar hayattan…
Ya, izini sürdüğü hep mi gizin
tetiğine basılı kalemi miydi?
Hazandı ritüeli:
Gönlün baharı da kışı da yazı da
hazandı.
Azandı iblis ve zalim tayfası ve şair
dayandığı kadar hayata dayattığı sevginin ikiletildiği bir boşlukta hoşluk
olarak görüyordu ruhuna askıntı olan hüznü ve tüm dertleri.
Renklerden mustarip idi saklı tuttuğu
beyazı.
Sözcüklerse münferit.
Meali ölüm olsa bile yarınlara baş
koymuştu mademki.
Mahremin yazgısı.
Mabedin haznesi.
Ve şairin içinde saklı hazinesi…
Nasıl da endamlı bir var oluştu nasıl
da nazlı…
Yokluğun ve yoksunluğunsa tutuşan ucu
oysaki insanlar iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz olduğu kadar nelerle
iştigal idiler ve nelere mesken olmuştu hayat şairinse şerefi ve onuru önde
giderken elbet öncüsü olacaktı doğruların bir soykırım yaşanırken dünyada soyu
tükense de sevginin soyundan gelen genlerine ihanet etmeden çoktan vazgeçmemiş
miydi mutluluktan ve de kendinden?
Hazzı sevginin haiz olduğu umudun ve
her hücresinde saklı tuttuğu iman gücü.
Hazinesi sevgi haznesinden taşan
coşku ve yaşattığı hatıraları.
Ufkuna değecek göz…
Uğruna sevginin ve şerefinin,
vazgeçtikleri…
Uydusu iken inancın bir o kadar
insanların neferi sirayet ettiği kadar doğruya bir rivayet miydi yoksa
yaşayacağı günlerin bereket getireceği?
Rahmetin indinde.
Sevginin nezdinde.
Sevecen olmasa da çoğu insan sevgiyle
dinginlik ve dirlik kazanan elbet ilk ve son insan değildi yine de tutuştuğu
kadar aşkın ateşi yürüdüğü Hakkın Yolunda yürüttüğü kadar da elinden tutup kâh
kaderini kâh kederini isyan eden sözcüklere aldırmaz gözlerle bakar ve yolundan
da asla şaşmazdı şair.
Yolgeçen hani iken yüreği kimleri
kimleri saklı tutuyordu içinde.
Değerlerin kutsallığında ve üstüne
ant içtiği Kutsal Kitabın da izi değil miydi yüreğinin ve vicdanının eşleştiği?
Yol yakınken ölüme.
Yoldan çıkanlara da aldırış etmeden.
Yüreğine sapladığı pergelle kendi
etrafında bir daire çizen elbet sevginin eşkâli iken varlığı semazen
duygularında koştuğu kadar Rabbine ve katık ettiği sevginin her zerresine sadık
ve yaralı yüreği ile menzilden de çıkmamaya yemin etmişti mademki bir kere…
Bir kereliğine de olsa…
Sadece bir kere.
Niyetini bilse de Rabbi.
Niyazından asla vazgeçmedi ta ki
gideceği kabrine ulaşmasına uzun zaman olsa da kıssadan hisse kimine göre
kısasa kısas gel gör ki:
Aşka namzet hüzne ve özleme riayet
eden evren ve şafakla iç içe varlığına ihanet etmeden önündeki engelleri de
görmezden gelen kâh vefası kâh vicdanı kâh sabrıyla mademki katık etmişti bir
kere sevgi ve umudu inancına varsın olsun yalnızlığın esaretinde essin rüzgârın
sesi de hızı da varsın öfkesine yenik düşsün nice insan…