Ölümü arzulayabilirdim önsezilerimde
sızmamış olsaydım ve en vurucu renk olabilirdim karanlığın zifirinde
sözcüklerin indinde yalnızlığın da izdüşümü iken üzerime düşen gölgenin
savurduğu laneti ıskalayabilirdim, revnak acılarımda saklı bir bulut olmasaydım.
Miski amberdir kokan teni
yalnızlığın:
Sözcüklerimin ve sevginin
savurganlığında önüme yığılan engellerdir düz yolda bile düşerken asilce ve
usulca yaşadığım ömrün zemherilerde titreyen titrinde ucu yanık güneşin de
muhatabı iken kalemin genzinde saklı bir uyruk gibi ulu bir rabıta gibi aşkın
eriyen surelerinde suretime sinen hüzün gibi.
Böğrüme saplanır kalem.
Bir batında doğar güneş ve ay.
Bir renk festivalidir sözcüklerin
zümresinde ansızın zuhur eden o teselli elbet her mucize tecelli ettiğinde
yerden kesilir ayaklarım.
Hüznümse sabit katsayısıdır içimdeki
denklemin.
Hazansa münferit bir acı mütereddit
yüreğimden sökün eden isi sözcüklerin ve sisi İstanbul denen yalnız ve yanık
şehrin semaya yükselen çığlığında yalnızlığın ve yer ile göğün birleştiği ufkun
zambağı umudun beyanı uğursuz bir kara kedi misali peşime takılmışken kör talih
ve kederin kovaladığı bedenimden ayrı düşerken her aşka düştüğümde ve firar
etmenin özlemi ile kendimden nasıl ki fedaisiyim duyguların ve imkânsız aşkın
özveri dolu serzenişi.
Gökten düşen üç elma:
Aymazlığında kaderin…
Yere basan ayaklarım ne ki ansızın hâsıl
olurken kanatlarım…
Ve düşüşe geçen hislerim aslında
üşenmeden kolaylıkla sevebildiğim kadar kanayan hecelerin de gövde gösterisi
iken yazmaktan kendimi alamadığım beti benzi atmış şiirlerimin…
Ah, defolu yüreğim ne de olsa engelli
addedilir benim imkânsız saf kan sevgim hani…
Hani, külçe ağırlığında altın
neşreden.
Hani, bodoslama cereyan eden bir
zulüm.
Kaskatı kesilir hem bedenim hem dilim
ve işte kalemdir devreye giren devre arası iken sözcüklerim miadı dolmuş ömrü
de kim neylesin?
Kalite standartlarında yazarım ben
sözcüklerimi ve de her bir imge adeta birer kolluk kuvveti.
Kasveti yazarım ve tırnak
işaretindeki her sözcük tırmalarken beyaz zemini ben kalantor gölgelerden
alırım hırsımı:
Beyaz teni semanın.
Yerkürenin dibi.
Yâdım olsa olsa bir teselli.
Yarenimse içimde saklı ben sevgiden
ve yârimden aldığım kadar gücümü bir koşu saklanırım gözlerden ırak bir kasıt
değildir de sözcüklerim sadece var olduğumun bir ispatı hiçliğin merhalesinde
yanıp sönüp gözlerim her kıstığımda gözlerimi her kastığımda bedenimi rüküş
imgeler sırıtır ansızın ve her birini tek tuşla uzay çöplüğüne gönderirim hem
de kolayca ve kendimi acımadan verdiğim emeği umursamadan.
Beylik değildir benim duygularım
belki de beyhude.
Benlik değildir sözcüklerim çünkü ben
evrene ve s/onsuzluğa zimmetliyim.
Kalemimse ziynetim.
Sözcüklerimse zarifçe s/üzülürler
yüreğimden.
Zarfa koymayı unuttuğum bir mektup
bazen kâh adresine ulaşan kâh yalnızlığımı tüm cihana duyuran.
Tebessüm ehli iken yüzüm.
Yüz göz olmadan insanlarla…
Gerisin geri kaçtığım her hüzün.
Bir geçit bir tünel bir dehliz
içinden çıkamadığım ve işte Rabbime ettiğim dualar en beyazından usulca kat
izinde yalnızlığın kayıt altına aldığım her gün beni s/onsuzluğa uğurlarken.
İçtimada iken yüreğim.
İstifa etmenin verdiği huzur ile
geçmişimi andığım.
İdrak etmenin de ötesinde isyanını
bastırdığım Yeniçeri Ocağının ve işte salkım söğüt ve işte salkım saçan ruhumu
tahliye edip bedenimi yok saydığım ve bundan mütevellit kendime yaptığım her
eziyeti meziyet bilip de kendimi kendimden kaçırdığım.
Aymazlığında ruhun.
İdamesi olsa ne ki varlığımın.
Göğün zaferi iken bulut.
Yerin sefasını sürmediğim cefayı yüklenip
cenderede yaşadığım kadar cenk ettiğim celp ettiğim cihanın da tozunu dumana
kattığım gençlik yıllarım ve işte öykündüğüm sadece kendim iken öldürmekle
yükümlü iken de sefil nefsini bedenimi ve ruhumu çocukluğumdan bu yana açlıkla
susuzlukla terbiye ettiğim bir vazife addedilirken ıssızlığımı büyüten hüzne
verip veriştirdiğim bir o kadar kendimi kendimden men ettiğim.
Rücu ederken aslına.
Rükû ederken yüce Rabbin varlığına.
Rica üzerine değil emir eri iken
kalemim bir emir kipi iken buyur ettiğim ve ‘’yaz’’ emrinin bir adım sonrası
ruhumu huzurla buluşturan şiirlerim ve yazılarım iken yüreğimin yongası ne de
olsa dört yapraklı yoncadır benim ıssızlığım bazen ikilettiğim bazense zorlukla
idame ederken hayatı bir idam sehpasıdır kurulan önümde ve işte darağacında
sallandırılırken evrenin de verdiği emir üzerine:
Elbet kırmakla mükellef iken kalemimi
kınına yakışan bir asalet ile esaretinden kurtulduğum dünyanın da yedi kat
altında belki de en üstünde göğün ulaşılası en uç rakım iken hidayetin
çağrısında ağrıyan yüreğimi huzura kavuşturduğum da asla bir rivayet değilken
hâsıl olan o rehaveti sonlandırıp sığındığım tek Makam iken yüce Huda…