Sözcüklerimin ıssızlığına sığındım
bir o kadar iman gücümde yeşeren umudun iz düşümüydü gözümden akan yaşın da
muadili iken katlandığım kadar hayata kat ettiğimden de fazlasıydı sevgimin kat
izinde yüreğin dilemmasında yanan için için o kutsal ateşin son durağında saklı
tuttum bitimsiz yalnızlığımı.
Mahşerin çağrısına uydum gecenin
kıvamında düştüm yollara ve tahliye edemediğim kadar hüznün bekçisi olmaya ant
içmiştim sanki ve elimden alınan hüviyetim ve hürriyetim öksüz şiirlerle diktim
söküklerimi okunda Erosun o devasa yanılsama sanrılı günün yolcusu varsa yoksa
ayılmak adına uyudum mutlu rüyaların izini sürdüm lakin gizimdi servetim ve
yalnızlığımın buğusunda serpildim yetmedi büyüsüne kapıldım sevginin ve kıyamet
alameti süregelen zulme seyirci kalmadığım kadar ruhumla sürüldüğüm topraklarda
nakşetti bekleyişim.
Sazın sözün olmadığı bir boşluk.
Kutsal İlahi Aşkın nüansında hâsıl
olan hoşluk.
Ne kölesiydim cihanın ne de kula
kulluk ettim gel gör ki sevmekten alıkoyamadım kendimi seviyemden düşmediğim
kadar gözümden düşenlere idi isyanım gel gör ki: af diledim Mevla’mdan yanlış
bir yola sapmamak adına sığındım sınandığım kadar sığamazken bedenime
biliyordum ki: ben bu hüzünlü yolun bu dik yokuşun müdavimiydim illa ki.
Kök hücremde kok kömürün ısısını
hissettim.
Kör noktasında cihanın kordan
hecelerle inşa ettim mabedimi.
Nazenin bir yürek.
Nadir rastlanan bir coğrafya:
Pekişen acıların hükmettiği kadar
nükseden bir özlemle diktim gözlerimi yola ve diklendim iblise ve direttiğim
kadar doğruları direndim dibi gördüğümün bir adım sonrası inandım feraha
çıkacağıma:
Çıktım da.
Çıkamasam da kolayca o dik yokuşu
bazen kaysam da…
Kayramda saklı yalnızlığımı kutsadı
melekler.
Kaynayan kanımda zuhur etti akıl
meleklerim:
Kapışan iblise kapışan zalime bir
baktım ki yaşım dinmemeye yemin etmişti adeta lakin kendim için ağlamadım:
Ağlak değildi varlığım:
Aylak hiç değil:
Hiçliğime mukabil içimdeki öfkeyi
bastırdım sevgiyle eşleştim.
Sunumunda hayatın semirendi varlığım
acının kıvamında yalnızlığın da kırbacında serildiğim kadar mahzenimde dikiş
tutmasam da cihanın ve umudun basireti bağlandı kimine göre başını b/ağlamıştım
ben aşkın ve o aşk ki: nelere muktedir.
Çok sevdim.
Seğiren gözlerimde seyrettim âlemi:
Yetmedi!
İçimdeki akımı geçiştirmedim aslında
ben hayatı geçiştirdim ve hep bir adım sonrasını düşündüm ve gördüm ki: bir
adımdan fazlaydı yarınlar üstelik tek ad’ ıma tekabül edendi sessizlik artık
kaç adım attımsa artık ad’ ımdan dahi soğumuşken biledim iç sesimi ve
rüyalarımda cenneti gördüm gözüm açık gördüğüm hayaller durağında nasıl ki
buluşmuştum hüzün denen hançerle ve sırtımdaki yara izini de biledim ve havale
ettim Yaratana.
Koşullar sunmuştu bana evren adeta
bir koşu bandında yaşarmışçasına olduğum yerde kalmıştım bir ömrü artık nasıl heba
ettimse yetmedi bu sefer kendimi ihbar ettim Tanrıya.
Rengim solgun.
Yüzüm s/üzgün.
Anaç yüreğimde saklı tutulası bunca
insan nasıl da hüzne boğmuştu beni:
Haiz olduğum vazifelerim vardı
üstelik en başta…
Bilmesine gerek yoktu belki de
insanların ve başladığım noktaya geri döndüm defalarca.
Uğurladığım insanların sayısı
haddinden fazlaydı ve kalemim adeta benim ulağımdı.
Zümrenin sessizliğine binaen zulme
direndikçe daha çok zulüm gördüm ve başımdaki takkeyi koydum önüme arkama dahi
bakmadan kaçmak istiyordum ve alabildiğine uzaklaştım kendimden oysaki en yakın
istikamette saklıydı mutluluk ve içimde saklıydı cennet gel gör ki zemherilerde
üşüdüm ve soldum ve cehennemi yaşadım bir ömür.
Meylettiğim bir rabıta.
Revnak duygular.
Meali yoktu oysaki duygularımın bense
var sandım ve hiç olmadığım kadar hiçliğimle denk düştüm acıların sığınağında
dik başlı yüreğime söz geçiremediğim kadar sazı sözü de susmuştu hayallerimin
ve haletiruhiyemde saklı idi ölümün ön sözü.
Derin dondurucuda kalmış anılarım ve
dost bildiğim onca insan ben ki: isyanın eşiğinde lakin alt etmiştim öfkemi ve
alabildiğine coşkulu aralıksız af diledim Rabbimden.
Azat edilesi bir köle misali.
Azrail’in beklediği kurban gibi.
Azığımdı hüzün bense azadesi dünün.
Yâdı mazinin ve iz düşümü sözcüklerin
oysaki tek sözcükle muhatap olmuştum kendimi bildim bileli ve aşk denen
yoldaşla sözüm ona evreni sokmuştum en içime ta derinden kundaklandığı kadar
yüreğim kundaktaki bebeğe dahi acımazken zalimler kimden neyden medet umuyordum
ki?
Acımla başa çıkabilirdim:
Çıktım da.
Lakin insanlarla başa çıkamadığım
kadar hep başa döndüm bir ömür.
Baştan sona okuduğum değil sondan
başa sürgün edildiğim yalnızlığımla terfi ettiğim bir görev bir makam addedilen
hayal dünyamda saklı izimle kaybettiğim gizimle sarf ettiğim gücümle…
Atlas yorganımdı vicdanım.
Abiyesi ruhumun uçuşan eteklerim
varsa yoksa üstümdeki hüzün mintanım sökülen yüreğim yerinden ve yerine tekrar
koyamadığım kadar tekdüze addedilen hayatın sıra dışı yolcusuydum:
Sonlanmazken ömür solan cennet
bahçem.
Havarisi duyguların avare gönlüm
anlık değil ömürlük sevgiler biriktirmişken içimde ve başım Rabbime dönük
boynum nasıl ki kıldan ince O’nun katında kat ettiğim kadar yolumu kat izinde
sevginin kaybolsa da gençliğim hali hazırda bin yaşında bir çocuğun nezdinde birdirbir
oynayan geçmişimde saklı anıların gücünde ve gücüm yettiği kadar gücüme gitse
de yalnızlık baş eğmiştim bir kere kaderime…
Kederin istiflediği bunca kelimeyi
yoksa nasıl bir arada tutardım bende saklı bu yürek bende mevcut bu hüzün
olmasa?