*
*
esen
bu rüzgar ne
yakınmalarıyla
yüklü benim yitik insanlarımın
ve
yurt özlemiyle boğazlanmış
ve
kaskatı bu rüzgar ne
toprağı
ve ufku doyuran bu sesler ne
ovaya
umutsuzluğunu döken
avaz
avaz haykıran bu sesler
yüzüme
gözüme yüreğime boğazıma çiy gibi vuran
kan
gibi yayılan
insan
kokusunu boşaltan bu sesler ne
söz
verdik
başkaldırdığımız
vakit
ve
kurtulduğumuz vakit siyonistlerin uşaklığından
zalimlere
boyun eğmeyeceğiz
açlara
söz verdik
çıplak
ayaklılara
bir
deri bir kemik kalmışlara
bir
deri bir kemik
israil
hapishanesinde
o
zehir zıkkım geceleri
o
dikenli telleri
duvara
asılan adaleti
çarmıha
gerilen ayı
hatırlatmaya
söz verdik
hücrede
…
vururken
yüzümüze karanlığın soluğu
iç
çekerek hani
nasıl
kalkardık ayağa
nasıl
isyan ederdik dinlerken soygunları ve yağmaları
gözlerde
korku saçan umuttan
olgunlaşacağı
günlerden
bahçelerden
güllerden çiçeklerden amberden
gazze
sokaklarından
gazzeli
çocuklara
kadınlara
ve
aşklarımıza
yarınlardan
halkımıza söz verdik
hatırlamadan
olur mu sazını gazelini
davut
ve süleyman ve yusuf hikayelerini
anlatırken
ibrahim
ve
kara saçlarını
ve
siyah gözlerini selahattin eyyubinin
ve
ebu ubeyde
ve
kassam masallarını
intikam
ateşini tutuşturmaya söz verdik
sürgündekilerden
aramızda
olmayanlardan
dağ
gibi heybetli kahramanlardan
kızıl
gömlekli sevgililere
ve
yeşil sevdalılara
ve
alnı ak analara
söz
verdik
filistin
üzerinde eskirken karanlık gece
oturduk
gözleyerek siyonistlerin gecesini
halkalar
çıkardık cıgara dumanından sessizlikte
meydan
okuduk demir parmaklıklara
gıcırdayan
anahtarlarına gardiyanların
kara
gözlerine
soluk
yüzlerine
söz
erdik
kabullendik
hücrede acı çekmeyi
haksızlığın
zincirini kabullendik
adaletsizliğin
duvarlarını
demir
parmaklıkları
yalnızlığı
ve açlığı
evet
biz
burada
göğüslerimizin üzerinde
bir
duvar gibi uzanıp kalacağız
gırtlağımıza
saplanmış bir cam parçası gibi burada
dikenleri
yontulmamış bir yabani incir gibi
bir
ateş
bir
alev fırtınası gibi
gözlerimize
bata bata burada duracağız
aç
çıplak
öfke
ve kin dolu
türküler
söyleyerek
sokakları
doldurarak gösterilerle
ve
zindanları gururla
yeni
çocuklar yaparak birbiri ardından
öfkeli
nesiller gibi
yeni
çocuklar yetiştireceğiz
evet
biz
denizlerine
susamışlar gibi kalacağız burada
zeytin
ve incir ağaçlarının kaybolmuş gölgesinde
gözümüzü
dört açarak
hamura
maya atılır gibi ağaçlar dikerek yeni yeni
ayaklarımız
buzlar içinde
ama
yüreklerimiz cehennemler gibi
evet
biz
eritir
taşları yanınca içimiz
gitmeyiz
gitmeyiz
taşlar çatlasa da
ve
esirgemeyiz korkaklar gibi taptaze kanımızı
bir
geçmişimiz var bizim burada
bir
bugünümüz var
ve
geleceğimiz …
yıkamazlar
beni
ne
kadar çarmıh yükleseler omuzlarıma
tutunarak
toprağıma
tutarak
avuçlarımla
savunacağım
yurdumun her karış toprağını
filistinde
her seher
söylenen
türkülerle doğar şafak çiçeği
ardından
aydınlanır sabah
çiçeklerinden
alev akar gider filistine
yavaşçacık
usulcacık sağa sola kıvrıla kıvrıla
ne
sırrını saklar
ne
bozgunun ağır yükünü
filistinde
sarar dört yanı gece
göğüslerde
sancı
karalar
iner gecelere
korkunç
amansız karanlıklar
kardeşimin
kokan cesedi sarar dört yanı
bir
yanda resimler
bir
yanda onlarca şehit cesedi
bir
yanda kederli anamın kanlı kuranı
kabullendik
kurtulsun
diye çarmıha gerilen ay
alınan
haklar geri verilsin diye
satılmasın
diye bir daha
satın
alınmasın diye bir daha
ve
hürriyetsiz kalmasın diye filistin
çünkü
ben filistinliyim
hiçbir
şeye bağlı kalmadım
filistine
bağlandığım kadar
canımdan
çok savunacağım
yurdumun
her karış toprağını
göze
almışım yurdum için her şeyi
eğilmemişim
karşısında zalimin
direnmişim
tüm zorbalığa karşı
yetim
yoksul çıplak ayak direnmişim
taşımışım
kanlı ellerimle
düşürmemişim
yere filistin bayrağını
başka
yurt istemem onun yerine
assalar
damarlarımdan beni istemem gene
buradayım
hala
filistinin
çevresinde
yurdumun
peşinde
ben
buradayım
redfer