Yorgun gidişinden arda kalan bir kış
sabahı bir kış masalı armağanı Tanrının, aşkın bakaya kalan sitemlerinde saklı
siren sesleri için için söylenen yalanların: kanıksanası bir teselli uğurlu
sayım nasıl ki on üç: Şubatın fıtratına yakışır bir fırtına ve işte annemin
doğum günü.
Az evvel süpürdüm kapıyı
Uçuşan yaprakları
Tek tek topladım astım ait oldukları
dalda saklı
Bir kuş gibi beklentisiz uçtuğum
konduğum
Yerin göğün izini sürdüğüm
Ektiğim her tohum
Bana şiir olarak döndü
İmgeleri sıkılgan bir öfkenin kız
çocuğuydum
Tekerlemelerle masallarla sevgiyle
büyüyen
Önceleri sakin durgun bir liman
Sonradan çaldı eteklerimin zilleri
Önceleri çalan kapının zili
Nasıl da uzak bizlere tam da şimdi
Bir zihniyetim
Bir de tekil ziynetim:
Annemin doğası annemin duası
Tartaklansa da benliğim
Biteviye mücadele verdiğim
Hem hayatın
Hem yüreğin gizemi
Kaç fasılda soluyorsa artık gün ışığı
Hasılası ne ise göçen zamanın
Kuyruklu yalanlarına dolandım
Kayan yıldızın tenine konandım
Haizi olduğum umudun, sevginin
Nasıl ki donanımlı bir ruhun
Tek maliki
Mahal verdiği kadar hayallerim
Ve işte eriştiğim en yüksek zikrin
Eş düşen fikrime düşkün olduğum kadar
Annemin yüreğine
Bir batında ziyarete geldi düş ve
ölüm
Sabahın minvalinde açan güneş
Gecenin zifirine teslim ettiğim solan
çiçek
Anbean değişen haletiruhiyem
Göbek adımı sevmediğim kadar da vardı
hani:
Ne yıldız ne yıldız tozu
Ne de öngörülen yaldızlı yolu
Mademki mahal verendi evren
Manen sevdalı zengin
Ahrete göç etse de dündeki benliğim
Gün ışıldak
Gece ise dönen bir fırıldak
Simamda esen rüzgâr
Sinemdeki yangın ve benim için
Her mevsimin adı anne kokan sonbahar
Yıldızım barışmadı gitti mutlulukla
Tutulan nutkuma sadık bir rota
Elbet kalemin direktifi
Şahsına münhasır bir gizem olsa ne ki
benimki?
Sevgimle ifrata kaçtığım kadar
Kendimden alıp da başımı gidemediğim
kadar var hani
Beylik bir hüzün değil bu
Bellek ise tıklım tıklım dolu
Esen beynamaz rüzgâr
Firarımsa muğlak bir zamanda saklı
Bakaya kalan huzurun ayak sesi
Her duyduğumda annemin sesini
Adeta cennette bir yolculuk bu
Varsa yoksa Huda’nın eseri
Esir düştüğüm bir zindan değil asla
Bana yakışan da bu değil mi
öldürdüğüm zaaflarımla?
Aşkın Hünkârı
Seferisi hayatın
Seyyah yüreğimle konduğum bir
Bedevinin çadırı
Elbet aşk ve umuttur yaşamın mimarı
Arz etmeden ar bildiğim
Talep bulmadan arındığım
Karşılık dahi beklemeden sevdiğim
Ve konduğum adeta cennetin hurma
ağacı
Safiyet dolu varlığımla saf tuttuğum
Bir istikamet
Neşri günün
Yazılası şiirin
Ömrü sonlanmadan
Bir geçiş yapmalıyım bir sonrakine
Sonramla öncemde saklı bir
muvaffakiyet
İçten içe büyüyen ömrün yangını
Ne zafiyet ne rivayet
Sevginin Mihriban’ı
Aşkla sevgiyle örülü bir yası yaşı
Sunsa da kader
Kederin yok saydığım kadar
İlla ki annem: başımın tacı
Üstünkörü değil benim sevgim benim
hüznüm
Akışkan acıyla sürtüşen ölgün günün
Sınandığı kadar dirayeti
Bilinmezin g/izinde
Saf tutulası bir umut ki:
Yarınların ibaresi nasıl ki saklı
şiirde…