Misilleme yapan bir mezar taşı
başımda dikili adeta yüreğin sarnıcı.
Öldüm mü ne?
Ölümsüzlük iken kıblem kıymete
b/inmediğim ömrün öyküsü dile gelen zemheride saklı bir gıybet ruhuma ters esen
nüktesi rüzgârın.
Yüz görümü şiirler birikmişken iç
cebimde…
Ah, sevgili muallim yolum yine düştü
sana baş koyduğum şu dertli mizacım yufka yüreğimse kaç porsiyona tekabül
ediyorsa artık…
B/öl tam da ortadan.
Olmadı mı?
Başa dön o halde.
Bir martavalsa okuna not almalı özet
geçmeliyim güne.
Göğün savruk rakkasesi bak zembille
inen ilhamım yerkürede saklı bir gök kubbe varsa yoksa dinmeyen ilhamım…
İltihap dolu evren: her düş çürük,
acısını derinden hissettiren.
Bir çekincem olsa baş koyar mıydım
söyle bu yola?
Sevgili muallim, canım sırdaşım
meslektaşım:
Başıma sokacağım var mıdır sahi bir
dikili ağacım?
Mazharım acılara.
Meftunum yalnızlığa bir de aşka.
Şecerem şerefli soy ağacım:
Makbul görsem ne görmesem ne?
Görmemişin oğlu olmuş madem benim de
haiz olduğum hayallerim, sırlarım yazmaya doyamadığım masallarım.
Köprücük kemiğim kırıldı kırılalı.
Köprülerini hayatın yaktım yakalı.
İhtimam ile yaşadığım ve yazdığım çok
mu belli: sormalı bir bilene varsa fikrin söyle sevgili muallim?
Ah, sevdam.
Ah, hazan bahçem.
Ah, mefkûrem.
Sevecen yüreğimin iksiri.
Zanların tefsiri.
Adaklarım var dünde kalmış.
Adadığım kadar kendimi sevmelere…
Bir muadilim var ya da yok.
Bir mizansen ise içinde saklı gözyaşı.
Hem mihrabım da yerli yerinde.
Yerle yeksan olmuş bir ömre daha
neler demeli?
Ey, muallim sen ki…
Sarnıcım.
Sağdıcım.
Solumdaki yangın.
Muadilim belki de olmalı iken bir
farkım.
Gün b/öldü ortasından ve edindiğim
izlenim yangın yeri yufka yüreğim yanında demli çayım misali demli acılarım
varla yok arası bir minvalde saklıyım.
Hazzın doruğunda insanlar: bazen
soykırım bazense çoğu çıtkırıldım:
Çıt etmeden yaşadığım değil asla
yalan.
Ah, yüreğimi örten atlas yorganım:
Semiren acılardır ihbarım istikrarım.
Solgun göğün müdavimi Yıldız
kimliğimle sektiğim zemheri.
Yerde açan gül mizacım yaralı bir
gülüm, gülüm/semeyi unuttuğumdan beri seğirir gözlerim varsa yoksa dikenlerim
içimin bangırtısı nidalarım.
Peçem yok.
Perçemime konan o kelebek.
Tek bir lehçem yok:
Mademki insanız ve işte ortak
noktamız yaşadığımız kadar yaşattığımız sevdamız.
Muhterem yalnızlığım, yoldaşım.
Baba yarım, sen sevgili muallim bak
işte başındayım kara tahtanın.
Ne de olsa üstüme bulaştı bir kere
tebeşir tozu her ateşlendiğimde yuttuğum aspirin öncesi yediğim zılgıtın da yok
iken ötesi:
Öteberim.
Ötekileştirildiğim.
Ön sözüm ve önsezim.
Zırnık vermediğim dilenci nasıl ki
benden bin kat zengin.
Sandukam hazır ve nazır.
Mezarım babamın yattığı toprağın
koynu varsın olsun ölü toprağı üzerinde mevsimin hayli yorgun hayli yılgın bir
gündeyim.
Göğün kırık tamburu.
Aşkın lahdi.
Sen, söyle muallim:
Ben miyim tek düş zengini?
Her halükarda gördüğüm her halükarda
hayatla gerçekle eşleştirdiğim.
Bir rengim yoksa bile.
Bir de ederim.
Atağa geçen her şiirde tutamadığım gözyaşım
sönmek bilmeyen bir ferim.
Figanın dibi.
Feryadın merkezi.
Çağlayan sessizliğimle koştuğum
Rabbim.
Bir melodi adeta içine serildiğim
melankoli:
Her acı benim çocuğum ve her şiir ile
eşleştiğim.
Muteber bir imgeden doğan her dize
diz dize yaşadığım dizelerimde açan çiçek misali bazen solup içime kapandığım
ansızın da doğduğum açıldı mı gözlerim fal taşı gibi meylettiğim değil olsa
fallar kahvenin telvesinde saklı nasıl ki hayatlar:
Bir kahvenin yok asla kırk yıllık
hatırı yoksa terk eder miydi beni kırk yıllık gerçek dostlarım?
Kıran kırana bir savaş değil yaşam
sancılı bir oluşum bazı bazı:
Kırağı çalan güne söylediğim bir
şarkı içimi parçalayan o dinamit bilemediğim de yürüdüğüm yolun bir mayın
tarlası olduğunu ve işte tüm farkımla yaşıyorum tüm farkındalığımla yazıyorum
ben kendi romanımı.
Nakşeden gün.
Nükseden hüzün…
Sevgili muallim mademki bana değil
bir binlerce harf öğrettin.
Kusurum varsa af ola:
Yaşadığım kadar seni de yaşatacağım
yazılarımda:
Hem varsın hem yok.
Hem dostsun hem de karnı tok:
Tok evin aç kedisi olmadım madem buyur
gel otur soframa:
Ne verdiyse artık Allah.
Tünediğim dalımsın küstüğüm kalan
yarım:
Yâdımsın saklı dünden ve yarenim
sensin bana hayatı öğreten ve sıvazlayan sırtımı:
Ağacım.
Çınarım.
Çizmeyi aşan nevi baharım.
Nevi şahsına münhasır yol arkadaşım yalnızlığımın
ırgatı.
Sancılı sanrılı değil artık yaşam
mademki ölümle yok olmuyor insan.
Ölmenin keyfini sürüyorum yaşadığım
kadar yaşattığım hayallerimle serili bir yolda nakşeden güne hüzne de dönmeden
sırtımı…
Sağanağım.
Sarnıcım.
Sadık kaldığım kadar Rabbime.
Solumdaki vurgun ve tutkunu aşkın,
yol arkadaşım, kalemim ve metruk na’şım:
Bir imgeden doğan doğduğu gibi de
ölen bir şiirin daha nabzını tutmaya geldim mademki bu dünyaya ve işte şiir
yüreğimle yaşadığım kadar yaşatacağım da sevgimi:
O minval ki sektiğim.
O mihenk taşı ki döngüden tecrit
edildiğim.
Ön sözü yok mademki hayatın ben şiir
olmaya geldim.
Ve tüm yalnızlığım ve tüm nazım da
sadece sana geçerken ölümüne sevdiğim…