Rengi yok gülüşümün:
Rakımı yok terk edilmişliğimin…
Yerde gökte ölüm yok: hüznün
reçetesinde saklı iken s/onsuzluk ve insan ihmal ettiği kadar kendini kıymete
binmekte yaşamak hele ki öznesi de gizli saklı olmadan elem tuşunda piyanonun
naif bir özlem beslerken içindeki yetime ve yatıya kalan illa ki hüzün: ne beis
ne yeis ne de evrenin reisi iken insan, o aciz bedeni ile nakşederken
sözcükleri varsın olsun bir yitim varsın olsun bir g/izin arka bahçesi her yeni
gün yeniden doğabiliyorsa eğer ki varsın ölüm olsun saklı tuttuğu külliyesinde
külliyen yalan addedilse bile mutluluk en çok da külünden doğan bir çiçek gibi
bir gül gibi gülüm/semenin seyrüseferinde yaşları da ne alıntı ne de algı
eşliğinde saklı severken de seğiren yürek…
D/okunuşu iklimin bir hüznün
reçinesine b/andığı kadar sevgiyi.
Acının telaffuzu insanlığın da meali:
hele ki hüzün iken şairin mizacı.
Güngörmüş bir ruh.
Geçkin addedilen bir yaş.
Sevdiği kadar sevilmediği varsın
olsun içinde ukde kalan bir yas…
Hayatın muadili ve müdavimi nice
duygu hele ki yasa addedilen bir resimde doğan güneşin yüzüne gözüne hürmeten.
Keklikler yok üstelik gökyüzünde bir
de ‘’kal’’ geldi mi insana.
Ve öten ‘’kalk borusu’’ içerlediği
kadar şair bir batında yaşayıp da ölürken.
Gecenin çağıltısı.
Aşkın ç/ağrısı.
Ön sözü var ya da yok iken şiirin ve
de son söz henüz söylenmemişken miski amber kokan bir sevda masalı anaç
yüreğinde tabiat ananın hiç kıyar mı sevgisine ve yüreğine ve çocukluğun da
mizacı iz düşmüşken sevgiye ve anne sesinde saklı iken kâinatın orkestrası en
tiz sesi sevginin en yalın notası gamlı yalnızlığın da ne bir alıntı ne çalıntı
olmadığına da şüphe yok iken ve işte şafağı da attı mı şairin şakaklarındaki
perçem yüreğini gizlediği peçesinden de sökün eden nazlı bir eda ile savrulduğu
kadar s/onsuzluğun ç/ağrısında dinmez elbet nazı ve niyazı ruhundaki umre aşkın
da ukde kaldığı özlemin de dibini görmüşken şairin kalemi en büyük özlemi de
kendine.
Bildiklerimden de öte tek bildiğim:
Hiçbir şey bilmemekle eş değer
sevdikçe büyüyen cennetim.
Şahikası evrenin ve şahidi sevginin
deryalara tekabül eden coşkusuna da eşlik etti mi yüreğin sitemi.
Ara namesi belki de yaşamın ve
verilen her Es’te saklı sözcüklerin sus payı söylemi belki de çetrefilli bir
aşkı bahşeden Rabbine duyduğu sevdası ve işte kemale de erdi mi şair,
ayaklarını yerden kesen.
Şelale misali…
Uçuşan şalı hikâyelerin kardığı kadar
önünü kanılası belki de kanatılası hummalı bir aşkın tekil hanesi ve tek
kahramanı olmalı mı illa ki şair?
Hicri duyguların ve de hicreti.
Havsalasında taştıkça sözcükler
cinneti cennet bildiği.
Ne bilgiç ne sıradan.
Ne şaşkın ne da yalanı savunan.
Acının dilemması ve de:
Nasıl ki tatlı dil yuvasından çıkarır
yılanı.
Yeri yurdu aşk.
İmlası ve ifası ve imha ettiği kadar
olumsuzlukları.
Bunca sevgisizliğe inat sevgiyle
büyüyen ruhu koştuğu Rabbine o Dergâh ki: konduğu İlahi Ufku ve Umudun
tecellisi illa ki teselli bulduğu şairin şu kocaman ve de tek kişilik
dünyasında.
Yere göğe sığmadığı kadar aşikâr…
Yoksa özlem midir pişekar?
Ötelenmekten değil ötesiz yaşarken
insan ve işte peyda olan iki cihanda da aziz olsun yeter ki insan…
Azadesi renklerin bazen bir buluta konan.
Azığı yüreğin andığı kadar aralıksız
Rabbini ardıç kuşuna öykünen şairin saf ve berrak yüreği.
İmgelerin tekelinde iken şiirler.
Şiirlerin de tekelinde iken aşk.
Aşkın tekelinde iken şair.
Ve şiar edindiği o kavşak.
Bir busenin masumiyeti.
Bir de umre iken saklı içinde.
Nice ukdeyi bertaraf edip de
hiçliğini coşkuyla yaşayan bir şahikanın dilinde ötüşen sözcükler bir
kırlangıcın nezdinde uçuşan imgeler ve nice şiirin nidası aslında soluksuz
kaldığı kadar şair fısıltısını dahi duyabilirken Sağır Sultan ve de şair
ağırdan aldığı kadar mutluluğu ağır ol da Molla desinler, demenin utkusu aşkın
havsalasından taşan binlerce duygu ve İlahi Aşkın eşlik ettiği hem sonsuzluk
duygusu hem de gaipten gelen devasa bir coşku.
Renkler öksüz.
Rakımsa ulaşılmaz değil asla.
Sözcükler efsunlu ve şairin doğasında
saklı yas ve yaş ve yasa.
Muadili iken gölgelerden ırak ve
münzevi duyguların rabıtasına tutsak asla da bir tuzak değil içine düşülesi aşk
bilakis hidayetin bir adım öncesi ne rehavet yüklü şair ne de rivayettir aşkın
ölçüsü ölüm dahi güzel hele ki ruh kavuşmak arzusu ile koşarken Rabbine.
Hüznüne kefil şair.
Şiirlere gebe hayat.
Hayata uzak belki de duygular.
Ve işte sonsuzluğu kucaklayan
meleklere öykünen şair.
Bir hayali daha gerçek kıldı mı da.
Fiile döktüğü her duygu aslında
rüştünü ispatlayan bir erdem bir hidayet eşiği iken ölümsüzlüğün çağrısında
sonsuzluğun da askısında saklı bir keramet bir nihayet belki de sonlanmayan bir
nihavent pekişen coşkunun muadili İlahi Ateşin her kıvılcımı nasıl ki doğmakta
ansızın bir batında gün ve gece ve işte yüreğin şiarı aşkın dinmek bilmeyen
İlahi Rüzgârı hayatı geçiştirmeden hazzında ölümün yaşadığı kadar şair hayatı
da cennet kıldığına dair tek olgu varsa yoksa dinmek bilmeyen O İlahi Çağrı…