M. NİHAT MALKOÇ
Tevhid kandilini yakan, ‘Lâ’ baltasıyla putları
kırandır İbrahim…
Gönülleri aydınlatan tevhit
kandilini yakandır ‘Lâ’ baltasıyla putları kıran İbrahim…
O, tek
başına bir ümmet olabilecek güçte, kabiliyette ve inançtaydı. Hz. İbrahim,
tevhit bayrağını gönül gönderine çeken bir sancaktardı. O, ‘Allah’ın evi’ olarak nitelenen Kâbe’nin
inşacısıdır. Hakk’ın adının yüceltilmesi uğrunda ölümü göze alandır O…Bu yolda
ölümü bir şerbet bilerek içmek isteyendir. Allah’ı uzun ve çetin arayışlar
neticesinde bulandır İbrahim…
Paylaşılamayandır İbrahim. Eski Ahit’ten yola çıkan
Yahudiler onu Yahudilerin atası, Hıristiyanlar ise Hıristiyan olarak bildiler.
Oysa o ne Yahudi, ne de Hıristiyan’dı. Bu konuda Rabbimizin hükmü şudur: “Ey
Kitap ehli, İbrahim konusunda ne diye çekişip tartışıyorsunuz? Tevrat da, İncil
de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? İşte
sizler böylesiniz; (diyelim ki) hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız, ama
hiç bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıp duruyorsunuz? Oysa Allah
bilir, sizler bilmezsiniz. İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan’dı: ancak,
O hanif (muvahhid) bir Müslüman’dı, müşriklerden de değildi. Doğrusu,
insanların İbrahim’e en yakın olanı, ona uyanlar ve bu peygamber ile iman
edenlerdir. Allah, müminlerin velisidir.”(Ali İmran Suresi, 65-68)
O, Allah’ın hususi
dostluğunu kazanmış “Halilullah” payesiyle onurlandırılmıştır
Peygamberlerin babası, putların
düşmanı Hz. İbrahim’ın adı tevhit akidesiyle özdeşleşmiştir. O, bu yolda en
cebbar zalimlere bile boyun eğmemiş, Hakk ve hakikat davasını gür sesiyle
haykırmıştır. Ku’an’da adı zikredilen peygamberlerin babası ve mürşidi sayılır
O… O, Allah’ın hususi dostluğunu kazanmış “Halilullah” payesiyle
onurlandırılmıştır: “Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve
hakka yönelen İbrahim’in dinine tabi olan kimsenin dininden daha güzeldir?
Allah, İbrahim’i dost edindi.”(Nisa Suresi 125)
Hz. İbrahim, şirkin dik yokuşlarında
bile Hakk ve hakikat davasını sırtlayan tek başına bir ümmetti. Hz. İbrahim’in
inanç ve düşüncesine tabi olanlara “Hanif” deniyordu. Haniflikte, şirk alameti
olan putları reddederek sadece Allah’a kulluk etmek esastı. Hz. Muhammed(sav)
de, kendisine peygamberlik görevinin iletildiği kırk yaşına kadar “Hanif”
dinine mensuptu. Zira “Hanif” demek “şirk kuşkusu taşıyan her türlü sapık görüşten
uzaklaşarak, Allah’ın birliği inancını benimseyen ve ihlâslı bir şekilde yalnız
O’na kulluk eden” demektir.
İbrahim’in güzel adı yüce Kur’an’ın pek çok
satırını nakış nakış süsler
İbrahim
Aleyhisselam, Allah katında çok kıymetli bir inci tanesiydi. Fakat o, inciye
dönüşene kadar istiridye misali çok çetin merhalelerden geçmiştir. Ancak
Hakk’ın rahmet damlasıyla karşılaşınca ve onu hicap sedefiyle örtünce inciye
dönüşebilmiştir. Fakat onda inciye dönüşebilecek bir meziyet ve maya mevcut
olduğu için neticesi de hayır olmuştur. O, Allah’ın gözünde bir fert değil,
adeta tek başına bir ümmetti. Onun serencamında kir ve lekeye rastlamak mümkün
değildir: “Gerçekten İbrahim, hak dine yönelen, Allah’a itaat üzere bulunan,
tek başına bir ümmet idi. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı. Allah’ın
nimetlerine şükreden bir zat idi. Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.” (Nahl, 16/120 ve 121)
Peygamberlerin babası İbrahim’in güzel adı yüce Kur’an’ın
pek çok satırını nakış nakış süsler. Zira Hz. İbrahim, Kur’an’da adı en çok
geçen bir peygamberdir. Çünkü o tevhid uğruna hayatını hiçe sayarak müşriklerle
başa baş, dişe diş mücadele etmiştir. Hem onun Nemrut gibi güçlü orduları da
yoktu. O tek başına bir orduydu. Yalnız olması onu hiçbir zaman yıldırmadı.
Çünkü o her şeyin ve herkesin sahibi olan yüce Allah’ı yanında ve yakınında
hissediyordu. Ona güveniyor, gücünü ondan alıyordu. Babası Azer bile ona
muhalifti. Fakat babasını bile bu konuda dinlememiş, onu da şirk çamurundan
kurtarmaya çalışmıştır. İbrahim, Nemrut’un kızgın ateşinde yanmayı göze
almıştır. O, Allah’ın kendisini o ateşten kurtaracağına, o kızgın ateşin
kendisine tesir etmeyeceğine yürekten inanmıştı.
İbrahim'i
“Halilullah” yapan kelimelerle ifade edilemeyen teslimiyetiydi
İbrahim öyle durup dururken Hz. İbrahim olmadı. Onu
“Halilullah(Allah’ın dostu) mertebesine ulaştıran sancılı bir süreç vardır.
Zira İbrahim bir arayış içerisindeydi. Çünkü o putperest bir toplumun içinde
doğmuş, putlara inanmaya zorlanmıştı. O, her gördüğü varlığı zihin süzgecinden
geçiriyor, mabut olup ol(a)mayacağını sorguluyordu. Gece göğü seyredip ay’ı,
yıldızları ilah olarak sanıyor, sabah olunca kaybolduklarını görünce akşamki
düşüncesinden vazgeçiyordu. Gündüz güneşi görüyor, onu ilah kabul ediyordu.
Akşam olunca o da ortadan kayboluyor, bunun da ilah olamayacağına kanaat
getiriyordu. Uzun, zahmetli ve sancılı bir süreçten sonra aradığı Allah’ın
bütün bu varlıkları yaratan güç olduğu gerçeğinin farkına varıyordu. Onun kutlu
arayışı Kur’an-ı Kerimde bütün tafsilatıyla anlatılır:
“Hani İbrahim, babası Azer’e (şöyle) demişti: ‘Sen putları
ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde
görüyorum. Böylece İbrahim’e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için-
göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir
yıldız görmüş ve demişti ki: ‘Bu benim rabbimdir.’ Fakat (yıldız)
kayboluverince: ‘Ben kaybolup-gidenleri sevmem’ demişti. Ardından Ay’ı, (etrafa
aydınlık saçarak) doğar görünce: ‘Bu benim rabbim’ demiş, fakat o da
kayboluverince: ‘Andolsun’ demişti, ‘Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse
gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum.’ Sonra güneşi (etrafa ışıklar
saçarak) doğar görünce: ‘İşte bu benim rabbim, bu en büyük’ demişti. Ama o da
kayboluverince, kavmine demişti ki: ‘Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta
olduklarınızdan uzağım.’ Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri
ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.” (Enam Suresi, 74-79)
Ateşle sınanmayan,
gülistanlarda yaşamaya lâyık değildir
İbrahim’in Nemrut’un dünya ateşinde değil de Hakk’ın aşk
ateşinde yanışının hikâyesi meşhurdur… Babillilerin bayramında herkes bayram
yerine gittiği halde İbrahim gitmemişti. Niyeti herkes bayrama gittikten sonra
puthanedeki putları elindeki ‘Lâ’ baltasıyla kırmaktı. Nitekim planı işledi ve
puthaneye girerek putları paramparça etti. Fakat altın bir tahtın üzerine
oturtulan büyük puta ilişmedi. Diğer putları kırdığı baltayı büyük putun
boynuna astı. Puthane hizmetçileri gelip de bu manzarayı görünce feryad-ı
figanı bastılar. Nemrut’a hemen haber verdiler. İbrahim şüpheli kişilerdendi.
Ona, bu işi kendisinin yapıp yapmadığını sordular. O da baltayı boynuna astığı
büyük putu kastederek “Bilakis, onların büyüğü bunu yaptı. Şayet konuşabilirlerse, onlara
sorun.” Bu sözde aslında büyük ve gizli mesajlar vardı. “Sonra başlarını çevirdiler. ‘Sen gerçekten bilirsin
ki bunlar konuşamazlar!’”(Enbiya 65) dediler. Bu söze karşılık Hz. İbrahim onlara “Bu
putlar, mademki konuşamaz bunu biliyorsunuz, o halde kimseye fayda ve zarar
veremeyecek şeyleri niçin ilah ediniyorsunuz?”
diye çıkıştı.
Bundan sonra İbrahim’i zor ve çileli bir süreç bekliyordu.
Nitekim İbrahim’i zindana attılar, daha sonra da ateşe atıp yakmaya karar
verdiler. Bir yıl boyunca o ateşe odun taşındı. Sonunda İbrahim göklere
yükselen kızgın ateşe atıldı. Fakat o ateş Allah’ın emriyle pınara ve gülistana
dönüştü. Bu sefer de Nemrut, Allah’la savaşmaya karar verdi. Ordular
hazırlattı; fakat orduları Allah’ın gönderdiği sivrisinek sürüleri karşısında
yenildi. Bu sineklerin en acizlerinden biri de Nemrut’un burnundan girerek
beynini kemirdi. Bir zamanların altın tahtlarını ve taçlarını elinde tutan
Nemrut, Allah’ın izniyle perişan bir şekilde ölüp gitti.
İbrahim,
puthanedeki putları kırmadan önce içindeki putları kırmıştı
Bizi en küçük bir kıvılcımı bile yakıp büyük acılara gark
eden ateş, İbrahim’i niçin yakmadı? Çünkü onun Allah’a duyduğu aşk ateşi,
Nemrut’un ateşinden daha şiddetliydi de ondan... İbrahim’in yüreği Allah
aşkıyla, Nemrut’un ateşinden şiddetli yanıyordu. Zira Hz. İbrahim içindeki
bütün şüpheleri tevhit değirmeninde öğütmüş, un ufak etmiş, sonra da süpürüp
atmıştı kalbinden. Ateşin Rabbinin aşkıyla yanıp tutuşan böyle temiz bir kalbi
dünya ateşi hiç yakar mı? Biz de İbrahimce bir duruş sergileyebilsek o ateş
belki bizi de yakmaz.
İbrahim, puthanedeki putları kırmadan önce içindeki putları
kırmıştı. Zira içindeki putları kır(a)mayanın dış âlemdeki putları kırmaya
cesareti olmaz. O, Rabbine duyduğu derin aşkla bağrı yanıp tutuşan bir aşk
ehliydi. Bu aşk ateşinin şiddeti yanında Nemrut’un dünya ateşi pek hafif
kalmıştı. O, kurtuluşu ateşin sönmesinde değil, aksine ateşin yanmasında
bulmuştu. Zira o ateş ancak teni yakardı, ruha sirayet edemezdi. Zaten ten ruha
giydirilmiş elbise değil miydi? Bedeninin yanında elbisenin bir hükmü var
mıdır? Elbise giyilir, sonra da çıkarılıp atılır, ten atılır mı? Ateşin Rabbine
aşkla bağlı olan ateşten hiç korkar mı? Korkmaz elbette; o da korkmamıştı.
İbrahim’in gönlünde rahmet bahçeleri yeşermişti. Unutmamak gerekir ki yanmayı
göze al(a)mayan İbrahim olamaz. Var mısınız İbrahim olmaya?...