M.NİHAT MALKOÇ
Şiirin tarihî geçmişi, insanın doğuşuyla başlar. Bu kadar eski ve köklüdür şiir… Çünkü şiir kişinin kendini ifade etme tarzlarından biri ve belki de en önemlisidir. İnsanlar bu edebî türe olağanüstü ilgi ve sempati duymuşlardır. Her dönemde revaçta olmuş ve bir anlatım vasıtası olarak kullanılmıştır. Bundan sonra da aynı yoğunlukta hayatımızı renklendirecek ve duygularımıza tercüman olacaktır.
Hayatımızı çepeçevre kuşatmıştır kadınlar… Bir elmanın yarısı erkekse, öteki yarısı da kadındır. Yaşamın her alanında onların tesiri hissedilir. Sanatta, edebiyatta, bilimde kadınların derin izleri vardır. Bu dünyanın yaşanabilirliğinin de vazgeçilmez şartıdır kadınlar. Onların olmadığı bir hayat, herhalde bir hapishaneden farksız olurdu. Bütün bunlara rağmen kadının etken olmadığı alanlar da vardır. Sanırım bunlardan birisi de şiirdir.
Kadın ve şiir birbirinin sebep ve sonucudur. Dünyanın en nadide varlıkları şüphesiz ki kadınlardır. Kadınsız bir dünya düşünülemediği gibi, kadınsız bir şiir de düşünülemez. Kadınsız bir şiir çiçeksiz bir bahçeye benzer. Bahçeyi güzelleştiren ve alımlı kılan unsur çiçek olduğu gibi şiiri de ihya eden kadındır.
Kadın başlı başına bir şiirdir zaten. Zarafetin ve nezaketin timsali olan kadın, dünyamızı ısıtan ve aydınlatan güneştir. Güneşten mahrum bir dünya nasıl ki yaşanmaz hâle bürünürse, kadınsız hayat da virandır. Kadın aynı zamanda şiirin gülen yüzüdür. Umudun ve sevdanın sığınağıdır.
Şairlerin en büyük ilham kaynağıdır kadınlar. En güzel şiirler onların suretlerinin kelimelere yansımasıdır. Kelimeler ki kadınlarla hayat bulur. En can alıcı ve yakıcı şiirler kadına ve aşka dairdir. Onları tasvir etmede zaman zaman kelimeler bile aciz kalmıştır. Bütün şairler kadını vasfetmede zorlanmıştır. Fakat en güzel dizeler onların evsafını resmedenlerdir. Ne diyordu usta şair Nedim kadınlara dair:
“Haddeden çıkmış nezaket, yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden, ruhsâr-ı âl olmuş
sana”
Şiir, kadını çağrıştırır bizde… Ezberimizde
olan şiirlerin çoğu kadınlar üzerine yazılanlardır. Fakat şiirlerin ilham
kaynağı olan kadınlar nedense şiire gereken düzeyde ilgi duymuyor. Tabir
yerindeyse kadın şiir yazan değil, yazdıran konumda bulunuyor. Bunu kendi
kendime hep düşünmüş ve sorgulamışımdır.
Türk toplumu ataerkil bir yapıya sahiptir.
Kadın, erkeğin arkasında durur hep… Fakat günümüzde bunu kısmen de olsa aştık.
Ama söz konusu şiir olunca kadının konumu yine değişmiyor. Kadın her zaman
olduğu gibi şiirlerin vazgeçilmez malzemesi ve ilham kaynağı… Lâkin yeterince
şair kimliğine bürünememiş kadın.
Kadın şiir sahasında aktif bir konuma
gelememiş nedense. Bunu ülkemiz dâhilinde de, dünya genelinde de düşünebiliriz.
Hem Türkiye’de, hem de dünyada öyle ilk düşündüğümüzde aklımıza
getirebileceğimiz meşhur kadın şair yok veya dikkat çekmeyecek kadar az… Bu
kısırlığın nedenleri düşünülmeye ve irdelenmeye değer bir konudur.
Bizim toplumumuzda kadın mahrem olarak
görülür. Onun ön plana çıkarak kendini teşhir ve takdim etmesi hoş karşılanmaz.
Hele de içindeki aşk ve sevdaya dair hisleri açığa çıkarması, onun toplum
tarafından aşüfte olarak algılanmasına yol açar. Bu nedenle kadının bu hissiyatı
içinde saklı kalır. Yüreğinde fırtınalar kopsa da bunu açığa vuramaz. Özellikle
kırsal kesimde buna hoşgörüyle bakılmaz. Belki biraz da bu yüzden kadın, şiirin
malzemesi olmaktan öteye gidememiştir; kendini kabullendirecek bir konuma
gelememiştir.
Ben şiirin erkek işi olduğuna inanmıyorum.
Aslında fizik olarak narin bir yapıya sahip olan kadınlar, ruh güzelliği ve
duygu olarak da erkeklerden daha incedirler. Bu şiir için olmazsa olmaz
şartlardan birisidir. Bu durum kadınlar için bir artı bir değerdir. Fakat bunu
bugüne dek kullandıkları söylenemez.
Geçmişe baktığımızda Osmanlı devletinde
birkaç kadın şairin varlığından söz edebiliriz. Bunlar arasında Zeynep Hatun, Mihrî Hatun, Ani Hatun, Fıtnat Hanım, Leylâ Hanım, Şeref Hanım, Âdile Sultan, Feride Hanım, Fıtnat Hanım (Trabzonlu), Habibe Hanım, Leylâ Hanım, Nigâr Hanım, Makbule Leman, İhsan Raif, Şukûfe Nihal’i sayabiliriz. Fakat her nedense bunlardan
hiçbiri Fuzuli, Bâkî, Nef’i, Nâbî, Nedim derecesinde meşhur olamamıştır. Erkek
şairlerin şiirleri günümüze eksiksiz denecek ölçüde geldiği halde, adı geçen
kadın şairlerin önemli bir kısmının elimizde sınırlı sayıda şiiri vardır. Bu
son derece üzücü bir durumdur.
Cumhuriyet dönemine gelince durumun daha vahim ve acıklı
olduğunu görürsünüz. Halide Nusret Zorlutuna’yı saymazsanız bu dönemde tanınmış
ve kendini kabul ettirmiş bir kadın şaire raslayamazsınız. Günümüzdeki durum
istenilen düzeyde olmasa da kadının şiire ilgisi iyimser olmamıza neden olacak
düzeydedir. Fakat kesinlikle yeterli değildir. Kadınlar mutfaktan çıkıp şiire
de el atmalıdır. Şiir ancak böyle kurtulur.
Şiirde erkek egemenliği bugün de sürüp gitmektedir. Bu
durum dünya edebiyatında da bizden çok farklı değildir. Dünya ülkeleri
içerisinde de sıyrılmış ve milletin gönlünde taht kurmuş kadın şair sayısı
parmakla gösterilecek kadar azdır. Kadının şiirde nesne olmaktan başka özne
olması, şiirdeki zenginliği ve çeşitliliği artıracak ve tatlı bir rekabet
oluşturacaktır. Bundan hoşlanmayanlar da çıkacaktır tabiî ki. Ama şiirimiz
renklenecektir.
Kadınlar başımızın tacı, gönüllerimizin ilacı….Sevgi
bayrağının yıldızı kadınlar… Onlar şiir yazdırdığı gibi şiir de yazmalı…
Hayatın her yerinde olduğu gibi, şiirin merkezinde de olmalı, kalem oynatmalı.
İçlerindeki ipeksi hissiyatı toplumla paylaşıp nefret ağacının kökünü
kurutmalı. Onlara her konuda olduğu gibi şiir sahasında da ihtiyacımız vardır. Her
şey kadınla güzeldir.