En cüzi yorgunluk, kelamın
direnişinde saklı sevgi ve selam.
Yiten güne duacı.
Yatıya kalan duygulara efkâr
b/asarken yıldızlara.
Müptelası olduğum kadar Samanyolunun
hem ne çıkar ne çıkar âşık olmuşsam en parlağa o Mehtaba?
Günler öğün.
Sözcüklerse kalemin öğüttüğü.
Zincirleme kafiyeler ve imgeler teyit
ettiğim kadar içimdeki sevgiyi ve takvası ruhun tedavisi elzem iken yüreğin
tahayyül edebildiğimden çok öte kalemin zikrine de denk düşerken fikri.
Bir ziynettir içimde saklı o huşu.
Bir kefaret iken sessizlik.
Sessizliğin yorgun telaffuzu ve de
kalemimle teftişe çıktığım cihanın kubbesi.
Adaklarım saklı b/ağrıma giden.
Batıl yüreklerse zulmün yoldaşı.
Atıl kümülatif sözcükler ve direncim
ve sınanan dirayetim ve:
Sen ne dersen de, hafız:
Ben bu aşka kefilim…
Bir b/aşka bağdaş kurduğum hörgücü
özlemin kalemin yediği vurgun ve sürüldüğüm coğrafyalar.
Hasret ve haset kimse adeta bir soy
kırım ve sevgiyle coşan kalemim münazara ettiğim kadar kendimle varsın olsun
müptelası doyamadığım bu servetin kâh dik yakası kâh dik başı:
Aş ermekle iştigalim yine bir şiire
bir de mehtaba başkaldırdığım çünkü ben en şaşalı çılgın coğrafyayım aşkın
kutsadığı kabul görmenin diğer adı ve tadına doyamadığım bir coşku.
Her yeni gün nice şiire delalet.
Her şiirse nice özleme gebe.
Gaipten gelen bir ilham ve asalet ne
de olsa asi bir rüzgârım ben asil bir yürek coğrafyası yoksa totem midir
kalemim top-yekûn alfabeden firar eden bunca harfin…
Varsın olayım kölesi.
Varsın imha edeyim evrende saklı
kötülüğü ve zulmü:
Ah, hafız…
Savurduğum nidalarıma bakma sen.
Kendime zulmederim hem ben kendimi
bildim bileli:
Ve işte çıkış noktam anbean içimde
büyüyen bir aşk bir huzur bir de coşku yazmaktan ne zamanki men etsem kendimi
eşlik eden devasa bir zulüm ve hüzün bense yazabildiğimden de ötesine vakıfım
kendimi bile bile ve kim ise bilmezden gelen ben kendimi biliyorum ya: bu,
yetmez mi hem huzura ve Rabbime dönük yüzümde açan güllerden sor ben yüzümden
düşen bin parça değil yüreğimin b/ölündüğü ve mademki bir b/ölü iki iken aşkın
istikameti bense kendime kavuştum kavuşalı büyütüyorum da içimde süregelen bu
ateşi…
Azadesi sözcüklerin.
Bir kavşak.
Bir kavis.
Haris yüreklerden alabildiğine uzak
hissiyatım ve maneviyatım nasıl ki ufkumda utkumda ve umutta saklı.
Debdebeli k/esirleri de severim hem
ben:
En çok da çok bilinmeyenli bir
denkleme tekabül ettiğimden de öte…
Ve işte nutuk atanlar.
Öncemde tutulmuşken de nutkum.
Arbede sonrası enkaza dönüşmüş olsa
bile ruhum…
Endamlı bir güneşim ben üzerimde bol
miktarda balçık lakin elimin kiridir akan alnımın akıyla yaşadığım kadar
bazense mütereddit bir kimlikle s/alındığım hayat denen iklimde kimse kim
ikileten sevgimi.
Müspet bir ruh.
Nankör nidalar.
Kasıtsız bir sevgiyle iştigal ve işte
ben estiğimden de öte bir rüzgârım.
Acının detone olmuş sesi.
Açamadığım kapılardan tut da
kapısında kovulduğum köylere muhtar olarak atanmak var iken hayalimde…
Ve yorgun sözcüklerimle haiz olduğum
o İhtiyar Meclisi.
Kapısından kovulduğumun ertesi
bacadan bodoslama daldığım sevginin ekin ve ekim yeri.
Kırık bir mizaç.
Kırgın gölgeler.
Astığı astık kestiği kestik kim ise
uzağında durduğum kadar da kalıbımdan taştığım ve de aştığım bentler yüreğimden
aşırdığım şiirler ve imgeler…
Rengimle uyuşmaz iken de yerden
kesilen ayaklarım ve ben en cebbar gökkuşağıyım:
Hem belime doladığım.
Hem de etrafında dolandığım.
Sandık dolusu anı ve andaki
mevcudiyetimle istimlak edilmiş olsa bile yüreğim ve işte sevebildiğimden de
öte pervasızca diktiğim söküklerim…
Mıhlanmış iken kalem en derinime.
Derin bir teessüf ile kendime
ettiğimden de ötesi ve işte kendimi sevmekle iştigal bir imgeden de çıktım
mademki yola vardığım o tutku o rota o nota asla da koyamadığım nokta…
Üç noktalı bir sevgiyim ben Yıldız
mizacımla donandığım kadar mehtabın dolaylarında yazmadığımda dona kaldığım
yazdığımda adeta kutsandığım bir coğrafyada saklı bir dağ gibi de yaslandığım
kadar coşkulu bir şelaleye tekabül etmenin de verdiği huzur ve mutlulukla…
Mükerrer bir gülüm/seme evrenin
nidasının bir armağanı adeta:
Kutsanmış ruhların emsalsiz rüyası:
Aşk ve duygular fora, hafız…
Bir kesit ise ki şiirden ürediğim
doğrudur…
Ve de o kesif sessizlik sancılı bir
imla hatası aşkın hurafe olduğu değil şah damarından da yakınlığı; ön sözü
güven olan bir ana kıta şiirlerse sevdalı yolculuğu ruhun nasıl da tıklım
tıklım dolu onca yarım adayla…
Evrilmekse bütüne.
Devindiği kadar şair kendi ekseninde.
Halis munis iken yürek öncesinde ve
işte ihtişamlı bir vaveyla: aşkın karekökünde saklı hüzünlü bir özlem ve devasa
bir mabet içinde saklı matemin sarmalında gizemin görünmeyen bir buz dağı
öncesiz iklimlerin duayeni sonrasız zemherinin içini de üşüten mahremiyeti.
Tevafuk eseri doğan güneş:
Mütereddit bir sarmal kifayetsiz bir
şecere ne çok çentikle dolu ruhun karatahtası…
Ne çok yalın duygu bir karnaval
misali iç içe geçmişken ve geçkin gecenin karanlığında yüce Mevla nasıl da
vakıf karanlık gecede usulca yürüyen kara karıncanın ayak sesine.
Duyulmaz sandığım çok öncesi.
Duymazdan gelenlerin ödediği
kefareti:
Boynumun da borcu iken alabildiğine
sevgi.
Her yemin bir ışık; her ışıksa ayrı
bir umut ve ufkunda geleceğin bir utku belki de yüreğe takılı ve işte o kırık
mızrap ne çıkar ki yürek doluysa ıstırapla aşkın kâhini melekler aşkın şahidi
kalem aşina olduğu kadar unutulmuşluğuna gün yüzlü bir serenat belki de evrenin
cıngılı, s/onsuzluğun nakşı ve ısrarla sevebilen yabancı.
Akut gölgeler.
Kronik hüzün.
Bir martavala dönüşen masallar oysaki
şair inanmaya ve sevmeye dünden razı.
Hacizli yürekler korosu.
Dam üstünde otağı kurmuş saksağan.
Öğretiler cenk ederken cehaletle ve
bilginin doğurgan yüzü nasıl ki tek bildiği şah damarından yakın şairin, aşkın
azadesi sözcüklerin esintisi duaların gücü ve duyguların kat izi…