İklimler diyorum, azizim iklimler…
Hani ara sıra veryansın eden insan
ikiletti mi de sevgiyi.
Nazar eden zaman zaman.
Ah, yârin nazına yenik düştüğüm de
değil asla yalan.
Ve sözcükler ve dil yaram:
Şakıdığım bülbül niyetine…
Açtığım gül olmanın tininde.
Gülüm/semeye mazhar olan sancılı
döküşleri kanatlarımın ve pamuk ipliği ile bağlı olduğum hayatın o seferi o
seyyah rüzgârı…
Manen yastayım.
Madden tevazu yüklü çetelem ve
defteri kebirimin her sayfası şiire mazhar yalnızlığa azık sözcüklere köprü
olduğum kadar gaipten gelen sevgim ve ilhamım coşkumun yerinden söküldüğünde
inzivaya çekilen gönlümün radarı ışığı hezimeti de isyankâr kulların açık ara
farkla uzağında durduğum ve olabildiğince yakın bulutların feryadı…
Gönül yaram.
Yamalı yüreğim.
Kalender kalemimle peşine düştüğüm
gölgemin kaderi ve kederle eşleşen kaderin o tek harf ihlalinde saklı iken
kaleme esaretim…
Yazdıklarım.
Yakılası.
Yâdım teselli.
Yârimse tecelli eden özlemin eseri ve
esiri.
Mizacıma yenik düştüğüm ve şüheda
mazim.
Külünü deştiğim dünüm:
Gülün dikeni.
Bülbülün götürdüğü cennet bahçesi
nasıl ki saklı kıblemde nasıl ki seyyah bir neferiyim evrenin ve kilitli
yüreğim:
Sevdiğim yârin sevmediği nasıl da
belli…
Titrim.
Titreyen sesim ve elimden kayıp giden
sevdiklerim.
Lahzası dünün.
Tarhında günün.
Öykündüğüm aşkın ibresi gösterirken
İlahi Kudreti.
Yakut gözlerinde gecenin.
Gün yüzlü düşlerim ve peşine düştüğüm
gölgemin külliyesi:
Külliyen kapıldığım rüzgâr ayan
beyan.
Küstüğüm güncem.
Kardığım önüm.
Kanadığım kadar kanatan ilham.
Tünediğim kuru dalın sefasını
süremediğim kadar ölümün de ön sözü iken sözcüklerin kâh sustuğu kâh haykırdığı
fermanım altına attığım imzamdan öte parmak bastığım ve kalemin kelli felli
hikmeti bense bir kız çocuğu künyemde yazanların ikbali sevdiklerimin ihmali ve
tökezlediğim kadar tutulduğum aşkın rüzgârına eşlik eden o ney sesi.
Nazenin ve turkuaz bir aşk.
Kıyamet öncüsü tutarsız rüzgâr.
Alametifarikası ömrün tümlensin diye
yarım kalmışlığım.
Kandığım zalim.
Kanaviçeler ördüğüm.
Emsalsiz bir d/okunuş iken kendimi
bulduğum kadar kendimden kaçtığım.
Kayıpların minvali.
Bense çok sevmişken…
Ayıbı mıydı beşerin yoksa ayırdına
varamadığım mıydı aşkın hikmeti derken dik başlı hasretin ve özlemin bam teli.
Mimlendiği ne ki yüreğin?
Mihenk taşı mademki evrenin.
Sevecen sesinde çocuk kalbimin boynu
bükülse bile başımı dik tuttuğum kadar diklendiğim zalimin nefsine boyun
eğmediğim nasıl da belli…
Belirtesi iken sevginin,
yazdıklarımla hemhal.
Zarar ziyanda olsa da yürek iğnenin
ucu misali kalemimle kazdığım o asil ve tek kişilik mezar.
Hüznüme ve asaletime de kefil iken
kalem ince uçlu bir acıda baş veren şiirlerden sorsunlar beni sorgulamak yerine
de sevseler keşke…