Sessizliğin ırkı bilirdim ölümü bir
de kanatlanan ruhum erimeye gör sen ümidi.
Tartaklanmış göğün çivit mavisi hele
ki yok mu o hengâme…
Aşkın örtüsü hüznün sürgün edildiği
kumanyası cihanın Baltık Denizinde seyreden bir yabancı mahiyetinde aşk ve acı
ve köpüren ruhun defansı: aşk iken ışık tutan yetmedi esen ılık rüzgâr.
Renklerin hasında ve yalnızlığın
izinde
Göğü okşayan parmakları bulutların
Saf kan yalnızlığım
Safiyetin de kabri iken üzerinde
uyuya kaldığım
Döşeğim
Dimağım
Devrik kralı mutluluğun
Cefası gölgenin
Can yakan evrenin
Duyumunda saklı
Varsa yoksa beklediğim
Rahmetin ta kendisi
İzahı olmayan mevsimin
Sür git seferi
Zandır zamlı tarifesi beşerin
Zordur yaşamak
Ne var ne yok aşkla inançla kefilim
Günün kırık tekeri
Dünün buruşuk yüzü
Yarına meyleden
Yâdında mazinin
Yanan ateşi
Saklı tuttuğum iman gücümü
Salıverdiğim içimdeki çocuğu
Sığınağım mezarım ulu Rabbim
Nasıl ki neferiyim
İlahi Ateşin tek kıvılcımında
Büyüdükçe büyür hüznün haşmeti
Sarmalı gizemin
Gün mizaçlı bir ömür dilerim
Ve de solmaya yüz tutmuş gül cemalim
S/üzgün yüreğin hikmeti
Adağım
Adandığım
Sandukam
Seferisi yalnızlığın
Kuş tutsam ağzımla
Uçuşan umudu ziyadesiyle yakın
durduğum
Ölümü bertaraf edemediğimden öte
Gönlün kubbesi
Meali ölüm kokan öfkesi beşerin
Oysaki ziynet bilmiştik
En başta sevgiyi
Koruyucu gücü Rabbin
İnsanlar ise kasıtlı kasıtsız zarar
veren
Bir anne ölü doğdu mu da gün
Bir çocuk kan donduran bir düğüm
Misali
Kekremsi hüznün ve masum yüreklerin
safiyeti
Neşri ölüm
Nesri adeta şiir bezeli zemin
Kıtalar aşılası cihan harbi
Kaçıncı teyakkuzu ise şairin
Debdebeli öyküsü yeter mi sahi
Anlatmaktan bıkkın
Aklanmasa da alnı
Deşen bir yılgı ve o ölü yılkı atı
Düşleri ölü doğan günün menşei
İnsan olmaya gayret eden seferi
sözcüklerin nüktesi