1980'li Yıllardı ve Batman'da görev yapıyordum.
O Yıllarda bilen bilir, Batman 80.000 Nüfusu ile Türkiye'nin en kalabalık ilçelerindendi. Hatta bağlı olduğu Siirt'in nüfusu 54.000 iken Batman'ın 80.000 idi.
O yıllarda Batman'da görev yapıyor olmanın en güzel taraflarından birisi hakim, savcı, emniyet müdürü, doktor her bir kamu görevlisinin birbirlerine selam veriyor olmasıydı. Yani bir hakim ya da doktor, gariban bir öğretmene tepeden bakmaz, onunla arkadaşlık kurmaktan kaçınmazdı.
İşte o yıllarda bir doktor arkadaşımı ziyarete gittim sağlık ocağında. Benim dersim yoktu, onun ise derdi çoktu. Soluğu ağrıyandan(!) tutun da doğum kontrolu için dağıtılan prezervatifleri yemekten önce mi yemekten sonra mı yutması gerektiğini sorana kadar herkes kapısındaydı.
Öyle '' Günde 30 Kişiden fazlasına bakamam.'' Diye bir kural da yoktu. Mesai saatleri içinde yüz hasta mı geldi? Yüzüne de bakmak zorundaydı.
İyi de bu kadar kısa sürede bu kadar çok hastaya bakılabilir miydi?
En çok ta bunu merak ettiğim için gitmiştim doktor arkadaşın yanına. Zaten yoğun bir hasta akını olduğu için konuşamıyorduk, ben arkadaşım doktoru izliyordum ama gördüğüm şey hep aynıydı.
Tüm tedavi şu bir kaç cümlede toplanıyordu ve bu cümlelerin tamamı değil bir kısmı sarfediliyordu hastalara
-Aç ağzını. Çıkar dilini. Öhö de. Derin derin nefes al. Sırtını aç.
Ya da elindeki çekiçle hastanın diz kapaklarına bir iki hafif dokunuş.
Sonra yüz hastanın en az seksenine aynı hap, yirmisine bir sürü ilaç..
Mesai bitiminde sordum arkadaşa.
-Ya dikkat ettim, hastaların yüzde seksenine aynı hapı yazdın. Hepsi aynı hastalığa mı duçar olmuşlar?
-Aman Allah'ım ! O zaman salgın var desene.
-Evet hocam. Hiç bir şeyi olmama salgını var.
-Nasıl yani? Bu hastaların %80'inin hiç bir şeyi yok mu?
-Aynen öyle hocam. Hiç bir şeyleri yok. Yahu adam '' Gecede ikiden fazla yapamiyim '' Diye bana geliyor. Sanki dünya alem her gece ikiden fazla yapıyormuş gibi...
-Yahu iyi de sen bunlara ilaç veriyorsun?
-Hiç bir yan etkisi ve zararı olmayan basit vitamin hapları hocam.
-Eeee vatandaş bu haplarla iyileşmediğine göre sana kızan olmuyor mu?
- Nasıl iyileşiyorlar? Diyelim ki ben sana '' Ruhum daralıyor '' Şikayetiyle geliyorum, sen bana vitamin hapı verip yolluyorsun ve benim ruhumun daralması geçiyor öyle mi?
-Hocam ! Tüm rahatsızlıkların tedavisinde başarının birinci şartı hastanın iyileşeceğine inanmasıdır. Hasta, doktora ulaşmakla bu inancın yarısını elde etmiş demektir. Ona bir de ilaç verdiniz mi? İşlem neredeyse tamam. İyileşeceğine inanmaya başlar. Bu inançla tekrar doğrulur, normal fonksiyonlarına kavuşur ve kerameti bizde ve verdiğimiz ilaçlarda zanneder.
-Bir nevi psikolojik tedavi yani?
-Kesinlikle... Bugün halkımızın gerek yobaz üfürükçülere gerekse aydın ve çağdaş(!) şifacılara sövüşlenmesinin başlıca sebebi işte bu inançtır.
- Bir dakika.. Bir dakika... Yobaz üfürükçüleri anladım da aydın ve çağdaş şifacılar da mı var?
- Olmaz mı hocam? Asıl sövüşçü onlardır ama...
-Ama ülkemizde geri kafalılık, cehalet, çağ dışılık denince akla hep şalvar, cübbe, sakal geldiğinden yani medeniyetin ölçüsü kılık kıyafet olduğundan asıl cahiller, asıl yobazlar, asıl sövüşçüler ve asıl sövüşlenenler maalesef görülmüyor. Mesela şalvarlı, cübbeli, sarıklı, tespihli bir şarlatan, kendisine gelen vatandaşı en fazla bin, bilemdin iki bin, taş çatladı üç bin lira sövüşler bir seansta ( Bugünün rakamlarına göre yazıyorum ) Oysa aydın ve çağdaş sövüşçüler içinde bir seansta 25.000 Tl tokatlayanları biliyorum. Sade vatandaş, üfürükçüsünden aradığı şifayı bulamayınca verdiği bin- iki bin tl canını acıtır ve feryat eder. Buna karşılık zengin oldukları için kendilerini aydın ve çağdaş zanneden kesime sövüşçülerine ödedikleri 25.000 Tl koymaz o sebeple şikayette bulunmazlar söğüşlendiklerini farkına varsalar da... O sebeple de aydın kesimin (!) söğüşçüleri medyada fazla yer almaz. Yahut da aydın kesimin söğüşçüleri sanki çok yasal, çok normal bir şey yapıyorlarmış gibi reklamları yapılır basın ve yayın organlarında.
-İlginçtir değil mi? Türkiye'de hiç bir şalvarlı- cübbeli şarlatan üfürükçü vergi mükellefi değildir, oysa bu modern sövüşçüler koskoca tabela asarlar çalıştıkları (!) yere. Vergi verirler devlete. Oysa 677 Sayılı kanuna göre falcılık, büyücülük, üfürükçülük suç olduğu gibi medyumluk da suçtur. Ama gel gör ki dertli insanlara muska yazan bir üfürükçü yakalandığında Bursa'daki sağır sultan bile duyar bu haberi ve üfürükçüye söylenmedik laf bırakmaz söyler ama medyumlara, şakracılara, reikicilere, meditasyonculara, yogacılara ve benzeri daha bir çok söğüşçülere söğüşlenenler çoğu kez görmezden gelinir.
-Hocam ! Şaşmamak lazım aslında. Bir ülkede yedi kez evlenip boşanmış bir kadın eğer evlilik programı sunuculuğu yapıyorsa daha ne arıyorsun ki?
(
Yobaz Üfürükçü İle Aydın Şifacı Kapışması başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
27.06.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.