*
hayallerimizin yükü altında ezilmeden dimdik duransın
üşümüşlüğümüzü alıp götürensin sıcacık sevda iklimine
iç ağrılarımıza erişen müjdesin sen
camilerinle, saraylarınla, çeşmelerinle
korkularımızı korkutansın sen
yenilgiye teslim olmuşları direnmek için harekete geçirensin sen
yalnız kalan çiçeklerin tesellisi
pusuya yatırılmış düşlerin bekçisisin
harabeye dönmüş bir çift yüreğin ümidinin kandilisin İstanbul
önce sabahın seherinde secdelerde buluşur sevenlerin
eşiğinde kıyama dururlar beş vakit
alınları ak eyleyen sen,
gönülleri de pak eylersin sessizce
gönüllerin ezeli ve ebedî sevinci sensin
tamamlanmamış bir hikaye de sensin istanbul
*
erguvanları çoktan açmıştır istanbulun
ve ulu orta incileri saçılmıştır istanbulun
istanbul, tanığısın en güzel zamanların
tanığısın imparatorların, sultanların
güneşin bulutlara seni sorduğu
şimşeklerin yağmurlardan alacaklı olduğu zamanların tanığısın
tefekkür mekanısın tarihin haşmetini
tedebbür eder seninle insan imanın hakikatini
islam medeniyetinin bütün güzelliklerini
bütün cihana gösteren bir beldesin
dünya seninle tanıdı adaleti
seninle selamladı medeniyeti
ruhunu da asaletini de dimdik ayakta tutmaya çalışırken
hatırlayamadığımız nice acıların tanığısın
muhabbeti bize bırakırken
ülfeti de külfeti de yüklenmeye devam eden yanınla
en çok sen layıksın asırların övgüsüne
*
ne kışlar geçti ne baharlar uyandı kucağında
nice yazlar geçti
nice sonbaharlar veda etti bağrında
nice güllerin rengi boyandı ateş kızılına
nice öfke ve adavete, iftira ve hakarete şahit olurken
habersiz değildi kelimelerin ağırlığından
gözlerinin mahmurluğundan
ve yılların sana yüklediği yorgunluklar
kalbinde yer etmişti
diri tutulan en masum hevesler
yiten sözcüklerin bitmeyesi hecesiydi bazen
eski bir tarihi düşer gibi
dikildi hayatının tam ortasına
susmak bize yakışır aslında
dilsiz düşüncelerle yarenlik etmek bize yakışır
biliriz çünkü biz sustukça sıranın bizde olduğunu
ve bizim daha söyleyecek çok şeyimiz var
istanbul...
zaman geçmişin kokusunu doldurur içimize
ve senin geçmişin canlanır gözlerimizde
meydanlarından yeniçeriler geçerken
padişahlar selamlar seni
hayatın yanlışlarına ayna tutan yanınla
doğruya meyleden bakışlarınla
karanlıkla inatlaştığın zamanlarla tanıdık seni
*
kargaşalıklar kapı eşiklerinde bırakılsın istersin
tramvay durakları en güzel rüyalarını yorumlasın istersin
şimdi yeniden kurma vaktidir kumdan şatoları
kapına bırakılmış selamlarla
seni yeniden selamlama vaktidir
esenlik sana yakışır istanbıl
sende arar sana vurgun olanlar geçmiş zaman lalelerini
sokaklarında arar seni görmeye gelenler
eski zaman köşklerini…
yorgun yürekler dinlenir çınarlarının altında
ayasofya da aranır mozaiklerin ahengi
kubbelerinde aranır
ikonalarında aranır düşleri saran güzelliğin
ulu mabet sultanahmetin vitraylarında
mavi çinilerinde aranır hasretin en güzel renkleri…
şamdanlarında, bizansı tanıyan taşlarında
geçmişin asaleti
hat yazılarında aranır
*
bir yanın senin ümidi diri tutar
bir yanın hasretin burçlarına sarılır
çeşmelerin tanığındır
mevsimlerde kaybettiğin izlerinin tanığı
gündelik sızılarını dindiremese de
şimdi güneş
yüreğine kenetlidir
gül mevsimi buluşmalarına tanık olansın sen
nice gül yaprakları yıkanmıştır çeşmenin sularında
nice aşıkların yüreği serinlemiştir sularının berraklığında
gözlerindeki nemi avuçlarına akıtır senin
sevgisini boşaltır musluklarından sultan ahmet çeşmesi
parklarında soluklanır yalnızlar
gönlü beslemenin kolay olmadığı zamanlarda talip olunur dostluğuna
tutulur ellerinden üşümemek adına
fırtınaların ortasında yaşanmışlığının asaletine sığınırken
sana vurgun olanlar
o kızıl ufukla beraber
yoldaşlık eder topkapı sarayına
*
fetih günlerinin neşesi aranır
romayı ve bizansı tanıyan surlarında
geçmiş günlerin coşkusu yaşanır.
asırların izleri yansır hala beyazıt meydanında
yüreklerin yorgunluğunun dinlendiği
dalgaların sükun bulduğu limansın sen
kuşanılan cesaretlerin gölgelenmesine
ihtişamıyla izin vermeyensin sen
istanbul
üzerine kurulmuş camileriyle tarihe yoldaşlık yapmaya devam eden
aşığı maşukuna kavuşturan gülşen sensin
gül mevsimi buluşmalarına tanık olansın
topkapısarayın da, sarayburnun da
bir selam yetişir sana gül diyarından
sen gül diye avutur mevsimler kederlerini
gül ki, hanende şenlensin güller
şenlensin meydanında senden selam getiren güvercinler
neşelensin camiinin kubbesine konan bülbüller
sevinsin yıldızları gecenin
*
dünya alem senin güzelliğini seyreder şimdi
çınar ağaçlarının şahitlik ettiği acıları saklar bağrında
karanlıklara hapsedilen
gözyaşlarıyla büyüyen ıstırapları
senin kirpiklerinin arasında saklamak ister
sana meyleden yanıyla asaletinle dimdik ayakta kal ister
büyüklükle yücelişin, zarafetle ihtişamın
imanla samimiyetin bütünleşip kaynaştığı kutlu şehir
sedefkar mehmet ağa ruh üflemişti taşlarına
mermerlerin adeta buse kondurmuştu nice mağrur başlara
secdegahın şahit olmuştu akan kanlı yaşlara
ezan nidalarıyla çalkalanırken kürsün
sen kainatın kalbine vurulan bir mühürsün
minarelerinden yankılan ve semayı kuşatan ezanlarınla çağır bizi
birliğe ve dirliğe çağır bizi
fatihalardaki aminler dökülsün dudaklarımızdan
bir cuma selamlığı değsin yazgılarımıza
bir cuma bereketi insin duygularımıza
sevgimiz ve saygımız artsın, vicdanlarımız kararmasın
uzak olsun insanlığı ve kendini unutan derbederler,
uzak olsun tüm kederler
zamanın beş vakte ulaştığı gecelerde
*
sabahın aydınlığı vursun insanlığın gözlerine
göz aydınlığı olsun…
öğlenin güneşi değsin iliklerimize kanımız donmaktan kurtulsun
ikindi vakti ile rahmeti artsın tükenen ümitlerin
akşamın sedası ile dinlensin gök kubbelerin
yatsının sevinci ile şenlensin hanelerin
istanbul
öyleyse mukaddes çağrının davetine icabet anı şimdi
bülbüllerin, güvercinlerin, martıların musikisine eşlik etme zamanı şimdi
şamdanların mumunu yakarken
neşesi kaçmış geceleri sevindirme zamanı
birbiriyle yarış edercesine
ayasofya camisine koşturanların en başında olmak
ve davet edildiğimiz her vakitte
gözlerimizi güzel olana çevirme zamanı şimdi
geçmişe tanıklık eden bir sütunla dertleşmek
avuçlarımızı semadan indirmeden
kalbimizi sende uyandırma zamanı şimdi
istanbul
redfer