‘’Aziz
varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim
olduğunu hissediyorum. Oysa sevgili Bilge, aziz varlığımı artık ara sıra
kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için
bana dönüyor şimdilik. Biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar
gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır.
Ben ölmek
istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum.’’(Oğuz Atay)
Terk
edilmişliğin minvalinde, seken bir tohum misali:
Ruhumun
ikbalinde saklı umuda meyyal
D/okunaklı el
yazımdan arda kalan
Ne kul hakkı
yemişliğim vardır
Ne de ruhumun
külliyesinde çıkan yangın yalandır…
Ve işte
neşretti ilhamın öldürücü gücü ruhun güdüsü:
Sıra sayı
sıfatlarından arındığım ne ki, arakladığım ölüm ihtimalinin misliyle getirisi:
Ne hıncı diner
iblisin ne de kâfirin zulmü:
Ekmek elden su
gölden olsaydı keşke şiirler:
Ah, bilediğim
kalem midir mutluluğun öncüsü?
Muaf
tutulduğumsa gerçektir, hayattan nasıl ki haydan gelen ilhama suyolu belledim o
silme tuşunu ve tekerinde tekelinde kırgın sözcüklerin baş eğdiğim imgeler
tarafınca mı terk edildim?
Ruhun nüktesi:
Sözcüklerin
zevcesi…
Yalnızlığın
sancağına sıkı sıkı bağlı, eremediğim hidayetin ve ihmali nihayetin varla yok
arası ağrılarım, başını b/ağladım şiirlerim ve mısralarım ve işte teşrif eden
günün ve işte tasfiye ettiğimden de öte sürgün edildiğim ne çok kıta ne çok
coğrafya hali hazırda tayin edemediğim bir ihtimal ki: önce ölüp sonra doğduğum
mudur benim tek gerçeğim mademki vuku buldu bulacak o tevafuk: aralıksız
çektiğim eziyet varsın olsun meziyet addedilsin şu yumruda şu yamukta şu
duyguda değil de demekle mükellef olduğum ne kadar doğru varsa tespit
edilmişliği meleklerin nezdinde ve işte akıl meleklerimin telaşı ile yamadım
beyaz sayfayı yarıladım da ömrü madem.
Kurşun
ağırlığında bir gün:
Adı Temmuz adı
sıcak adı yâdında mazinin yılların da hezeyanını içinde barındıran bir ay,
mevsimin içinde kalan ukdesinden de ayrı düşmüş temsili bir resim gibi ve ruhun
teslimiyetine henüz vakit varken, kardığım bir şiir bir imge ve işte ütülü
mevsimin had safhadaki sıcaklığı diri gölgelerin dahi yere kapaklandığı.
Zemheride doğan
bir çiçek olmayı dilediğim kadar da var hani:
Sıcağın
bunalttığı ve göğüs kafesimde açan çiçeklerin dahi tekbir getirdiği.
Sözcükler
melun.
Sözcükler zaaf
yüklü.
Sözcükler
kabrimin ıssızlığına bazen bir çentik ekleyip de yaşamı yaşanır kılandan da öte
ve ne zamanki sus pus olsa kalem, bilediğim kadar ucunu varsın tutulsun nutku
varsın yazmak bir işkence addedilsin daha doğrusu yazamadığımda kutladığım bir
yıl dönümü ölümle tokalaşan elimde kalem göğün muhtevası ve işte yere
çöreklenen bir karanlık bir ihanet:
Aziz
varlığımdan arda kalansa varsın olsun bir rivayet…
Kuş uçmaz
kervan geçmez.
Kurda kuşa yem
olmamak adına kanatlanıp da semayı kucaklamak.
İçimin
hengâmesi yerküren efsanesi bir zümre mademki sözcüklerin çetelesi ve işte
yanına çentik attığı her bir cümle inleyen namelerin başkaldırısı ve çırpı
bacaklı kalemin de bekası nazlı nazlı gerinen bir yavru kedi misali pençelerini
de geçirdi mi boş beyaz sayfaya içimi tırmalayan sesi yalnızlığın paye
vermediğim kadar da gücümün yettiğinden de öte gücüme giden, ey şatafatlı
yalnızlığım.
Üstadın da
vurguladığı üzere:
‘’Bu nedenle, sevgili Bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkûm
edildim. ‘’
Her düş bir düşüş.
Her düşüş özdeş işte düşeş demekle hemhal elimde zar ve de
eşrafın okuduğu martaval.
Kıyıma uğrayan şu yürek her ne kadar seferberlik ilan etse de
illa ki sil baştan yaşan.
Silmeden de yaşını yasın tohumunu atan her şiir özveri ile
imgelerin çapağını temizleyip de şair özenle yerleştirirken sözcüklerini ve
işte kalemin berhudar yalnızlığı bilse de beyhude olduğunu zamansın gidişlerin
ve yalnızlığın aslında bir kehanet olmadığını ispatlıyor işte yazılanlar.
Bazen sonlanan ilham.
Solan yüzün de döktüğü güller ve yaşlar.
Dökümlü eteklerinde mevsimin ve Temmuz sıcağının nefesleri
kestiği.
Uyruğu yok elbet duyguların ama ulak bildiği kadar da
yüreğin, kalemin önderliğinde kalender günün hikâyesini yazmakla mükellef
yazar.
Sıcak ya da soğuk fark etmiyor aslında yeter ki yürek
soğumasın yeter ki kalemin alın terini silsin ilham:
Yalnızlığın seyyah varlığı da vücut bulduğu kadar kalemin
dilemması ve her satır başı yeni bir umuda alkış tutarken umurunda mı yazarın
dünya, yanı başında çağlayan şelaleye vakıf olansa sadece kalp gözü ve işte
sıcağı delen nemi yüreğin ve suyun iradesi ve kaldırma gücü her ne kadar yazar
kaldıramasa da hayatın ağır yükünü ve debdebeli yalnızlığın da kilit noktası
iken coşkunun saf tuttuğu ilhamın ve de yazarın yaşadığı hayatın arkasındaki
sahne ve gerçekler…
İrdelediği kadar duyguları.
İbraz ettiği kadar ruhundaki yalnızlığı.
Ket vurulan mutluluk ne ki kalem yazmadıktan sonra ve acısı
ile tatlısı ile geçen hayatın zindanında saklı tozlu anıları ile hayatın da
tozunu dumana katan bir şiir sevdalısı şakıyan yüreğin hem gülü hem bülbülü…