Asude Bir Bahar Akşamı
*

bir yaz günün habercisi olan güneş gitmek üzere
mor tepenin ardına çekiliyor
ışığı kızıl ve sarının en kesif tonlarında 
bir yansımayla evlerin pencerelerine vuruyor 
gökte asılı kalan renklerini toplamadan 
çekip gidiyor öylece 
sessiz ve aheste

bahardan olacak ki yeşilin bamteline dokunan ışık huzmeleri 
bahçedeki kadim çınarın
köz köz olmuş meşenin yapraklarını 
birer birer dökmeye hevesli 
cüretkar bir edayla etrafa çoktan meydan okumuş bile
tüm huzme oyunlarından geriye 
hafif bir rüzgarın neşeyle göğe savurduğu 
esrik ve baygın yapraklar kalıyor 

düşüne savruluyor  o sevgilinin
göğün ebrusuna karışıyor  
güneş, kalan bütün renklerini de toplayınca 
yanmaya koyuluyor ipil ipil ışıkları şehrin 
renkler eşitleniyor asude bir bahar akşamında  
ve gece katran siyahını büründüğü vakit 
yorgun bir su gibi dinlendiriyor zamanı

demleniyor gece
saatlerin hızında akışkan olan her ne varsa 
el etek çekiyor 
durağan mutat bir seyirde geceden 
parlak aynalı cam bir küre 
geceyi izhar edercesine ışıldıyor
önünde uzanan koca bir deniz 
mehtabını ufkun son noktasına yaymaya gayretkar 
billur bir küre kesiliyor göğün odağında 

gökteki ayın o zarif kıvrımlarının raksına 
şahitlik edecek kadar 
görkemli bir ışık kaynağı oluveriyor güneşten el alınca 
gece sessiz 
gece ışıltılı 
gece munis bir aşık edasıyla 
günü biteviye bitirmeye hazırlanıyor 
geceyi bölen tek tük sesler yankı buluyor sokak aralarında 

bir çocuk sesi sızdırıyor pencereler 
annesinin müşfik kollarında 
geceye inatla direnen sesler büyüyor
niyaza durmuş bir zahidin nidası 
belki karşılık buluyor semanın meçhul köşelerinde
ay sükut ediyor
ta ki sesler uzaklaşıncaya kadar

dinmiş denizin dalgaları çekiliyor uzaklarda bir beldede  
ve mehtap uykuyu yeğliyor 
çehresi siyah koca bir boşluk kalıyor geriye 
mahmur gözlerle o yar, o vakit 
göğsünde terennüm eden musikinin 
hoş nağmeleri içinde buluyor kendini 

gecenin siyahını solurken ben
yürümekle koşmak arasında 
seri adımlarla yol aldığım şehrin sokaklarında 
soluk, sessiz çehreli insanların bakışlarına aldırmadan 
bir siluete dönüşen hissiyatımla ilerliyor 
gölgeleri bir heyulayı andıran
lodosun çarptığı azametli çınarların 
gecenin siyahını katmerleyen yansımaları altında 
hayallerimi kavramaya çalışıyorum

bir çınarın altında oturuyor 
hayat dedikleri varoluş emarelerim
bir bir tüm uzuvlarımdan siliniyor 
ve kendimi çok eskilerden aşina olduğum 
bambaşka bir dünyanın içinde buluyorum

uzayan gölgelerden geçerek 
gençlik yıllarına has o bildik ıtırlı yasemen kokularını soluyorum 
içeri giriyorum 
iki katlı, kesme taştan duvarları olan 
beyaz sıvalı ve pencereleri mavi evin avlusundan 
avludaki kesif bal kokusu 
burnumun direğini sızlatmaya yetip artıyor bile
sol taraftan yukarı çıkan ahşap basamaklı gıcırtılı merdivenler 
bana bıyıkları  yeni terlemiş delikanlılık zamanlarımın çilesini,
geçmişimi fısıldıyor 

her basamağa sinmiş acının kokusu uçuşuyor ortalıkta
duvarlar bir sır veriyor yıllardır kapısı açılmamış bu eve dair 
raflar üstünde biriken toz yığınları 
nice yaşanmışlıkları not etmiş 
ve hatta cümle gördüklerini yazmış 
bir gün okunsun diye 

arka bahçedeki salıncak 
kopan bir kayışıyla hala beklemekte 
geçmiş zamanın şahitlerini
sardunyalar, hüsnü yusuflar, şeker laleler, ortancalar 
hala solmamışlar o günleri yad etmek üzere 
çiçek tarhlarını geçince bahçenin az ötesinde 
sağ tarafta ekili, birbirlerine sıkıca sarılmış 
fasulye sırıklarının oluşturdukları oval kapılardan geçerken 
hala bir yerlerde canlı duruyor verilen sözler de

şimdi sımsıkı kapalı kapılar ardında hapsolmuş geçmişim
perdeyi aralayıp göz ucuyla düşlerde seslenmekteyken 
kesik kesik havlamakta olan karabaş
bölüyor bu yadımın son kırıntılarını 
zihnim sis kaplı, 
bulanık düşünce yığınlarını istiflemeye uğraşırken 
ıslıkla sessiz bir şarkı efsanesi çalıyorum

mütereddit haliyle dönüp dolaşıp aynı nakaratı tekrarlıyor 
hayata güçlükle tutunmak zorunda olduğumu hatırlatan 
binlerce düşünce öbeği… 
yar ile kesintisiz bocalamalar arasında sıkışan ruhumu 
kurtarmaya uğraşıyorum
lakin çok evvelden, 
gönül denilen odanın oymalı kapılarının ardına 
bir hayat gömdüğümü hatırlıyorum 

tam o anda önümde kırılgan, 
soluk mavi bir hayat boylu boyuna uzanmış yatıyor 
her şey bir gölge misali sıyrılıyor 
kah ayaklarımın altından kah sağımdan kah solumdan 
eylem ve eylemsizlik arasında bikarar 
şehrin kalan son ölgün ışıklarını 
takip ediyorum varacağı menzilden habersiz

bu kadim şehir ağarmaya başlarken tan yerinden 
güneş sedasının aksini gök kubbeye vurmaya yüz tutuyor 
geceden bu yana 
göğsümden dilime yol alıp 
nakaratında asılı kalarak mırıldandığım şarkı 
dilimden gönlüme tekrar yol bulmaya koyuluyor

melankolik ruh travmalarını mağlup etmeye hazır 
bir avcı edasıyla beklemeye koyuluyorum
ruhumu kendi kalbiyle aharlayıp terbiye etmeye muktedir 
bir gönül selametine muhtaç azat oluyorum tüm karanlıklardan 
sisli puslu gecenin katmerinden

tekrar gözlerini açıyor ve başlıyor gün
büyüyen, akışkan gürültüsüyle beni tekrar yutmaya 
devasa helezonun daireleriyle dönerek 
karar bulmaya tekrar 
asude bir bahar akşamının döngüsünde 


redfer

( Asude Bir Bahar Akşamı başlıklı yazı redfer tarafından 14.07.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu