‘’Benim kelime haznem çok geniştir
derdim. Senin bir kelimene yetemedim; ‘’git’’ ne demekti sevgilim?’’(Alıntı)
Hırpani bir bulutum, sevgili:
Az evvelime meylettim:
Hani, hani, senden öncesizliğim
Hani, senle var olmanın hikmetinde
saklı iken
Sözcüklerime kefil olmam ki
Senin aşkınla yanan bir mum misali
Göçtüğüm şu melun şiir ki:
Bir içimlik olmayan gözlerinle
Misafiri olduğum ömürlük
Sevişlerim
Ve yanışlarım
Nasıl ki:
Telafisi yoktu bakışlarının
Ve bir ömrü aşkın
Sular seller gibi
Müdavimi olduğum kadar bu şaşkın
aşkımın
Yakarışları…
Kutsaldan da kutsaldı toprak:
Üzerime serili ölü toprağı ne ki
içine çağırırken beni kara ve sıcak toprak?
Topak topaktı servetim:
Yüzümün kiri ne ki ne?
Alnımın akıyla sevebiliyor olmanın
kestiği raconu nasıl ki bahşetmişti yüce Tanrı.
Gözlerimse sihirli bir b/eşik misali:
Sözlerin adeta uykuya sürükleyen bir
ninni:
Ve uykumda sadece seni gördüğüm
sadece seni sevdiğim nasıl ki damgalanmış bir öğretiydi ki:
Öznemdin.
Özlediğim.
Yanımda olsan bile delicesine seni
tek nefeste içime çektiğim; dokunulmazlığında bu aşkın, değil d/okunmak bakmaya
dahi kıyamazken gözlerin iken tek serveti içine düştüğüm bu yenilginin asla bir
yanılgı olmadığı kadar da sevgimin üstüne titrediğim.
Ne Mecnun idim.
Ne Ferhat.
Ben sadece senin mucidin.
Ne Leyla idin.
Ne Şirin.
Müdavimi olduğum tek bir ikimdin dört
mevsimi de içinde barındıran ve aymazlığında gözlerinin ve sefil varlığında
bilinmezin ben ki seyyahı bu sevda denen illetin…
İbrem idin.
İbarem.
İbraz ettiğim delice bir ferman.
İfşa ettiğim ruhumun rüzgârı.
İsyan ettiğim elbet:
Geç kalmışlığın da faturası ve
değerdin tüm değerlere ödediğim bedellerle kefil olduğum kadar bu hasrete.
Gün mizaçlı şakıyan bülbülüm ve de
gülüm…
Tükenen rahmeti dünün varsın olsun
cihan bir kördüğüm.
Külünüm.
Küskünüm.
Künyemde saklı hüzün misali.
Ağdalı değil ivedilikle bu aşkı
bahşedene sevdalı aciz bir beşer yürekte saklı o fer ve elimde fener peşine
düştüğüm kendim ayrık otu bildiğim dünüm arşı alaya çıkan tek hazinem ve mahzun
gülüşümle yazdığım ferman misali öyle bir akittin ki benzeri zor bulunur öyle
de bir ifrit ki hayat sefası bu aşkın zor sürülür.
Tünediğim dalım.
Kürediğim toprağım.
Canım vatanım, güzel insanım:
Ah, be sevgili: görmez misin için
için yastayım.
Haşmetli bir öğreti imiş meğerki aşk.
Hezimet yüklü bir küfe iken sırtımda
özlem
Ve içimi delen bakışların, göz
s/üzüşlerin.
Çatal karam fendi göğün neferi
yerkürenin nedamet yüklü çekincelerden azat ettiğim iken yüreğim.
Tekil hanem.
Tek hecem.
O münferit kavuşamadığım aşk iken
şarlatan iç burkan bir hasret bir özlem.
Biz seninle asla senli benli
olamadığımız kadar ve ben sana her ne kadar ‘’sen’’ diye hitap etsen de senin
açından sadece ‘’siz’’ şehrin açısından nasıl da vakur edalı bir ‘’sis’’ varsın
olsun içimi pare pare deşen.
Gövdem yok ki benim.
Köküm sensin.
Gölgem yok ki benim:
Az evvel kovdum başucumdan.
Tek uzvumsa kalemim ve ben sadece
sana hasretim ve o kalem ki: bu aşkı dile getiren ve o kesif sessizlik ki içimi
burkan bir yaş daha ihsan etmesin Mevla’m gözlerine sakın geride kalma sen her gidişimde
aslında senden gidemediğim kadar kendimden gittiğime kefil ve işte senin
sevgine hasret yanan bir meşale; serdiğim bir otağı ve gözümün nuru elanın
tonlarında saklı tuttuğum kadar da sonsuzluğun ruhunu feda ettiğim duyguların
katarında belki de sadece şiirlerim iken katarsis mahiyetinde endamlı bir
hüznün de bakaya kaldığı ölü öncesi son bir reverans ve aşkın iz düşümü sanma
ki sevgili sanma ki:
Bu denli kısa sürer mi söyle adını
göklere yazdığım o sevdanın hikâyesi?
Cüret ettiğimsin.
Zulmedensin.
Zikredene eş fikrimle bahşeden
Rabbime şükredensin.
Sözüm özümsün ve közümsün ve korum ve
gözümün nuru latif bir eda ile de son kez ettiğim vedanın ilk harfisin ve ilk
harfisin yüreğimin alfabesinin ve o tekil ve cinnet geçiren mütereddit ve
münferit hecenin ta kendisi:
Çünkü senin adın aşk, sevgili…