‘’Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.’’(Alıntı)

Kefilim düşlerime kefilim hasretime en çok da duyduğum kendime.
Öznem gizil bir hazine.
Ruhum bazen k/ayıp bir özne:
Aşkın bakiyesi iken şiir ve şiirin cephesinden geçerken umut ve bulut.
Unutulası bir isyanı bastırıyorum ne de olsa benim yüreğim İlahi tanıklığında Rabbin, sadece umut adına sadece aşk adına atıyor:
Bilindik bir aşktan çok öte hem bilindik olsa olmasa ne ki yeter ki insan boca etsin tek servetini yüreğini.
Komplimanlar yağdırıyor sıçrayan her kıvılcım ve ses etmeden yaşıyorum.
Bir kaos benzeri yaklaştığım liman hele ki öncemde tüm gemileri yakmışken.
Yetmezken lakin ve şimdilerde mektuplarımın ve yüreğimin ve şiirlerimin ucunu yakıyorum:
Ucu bucağı görünmez iken mahiyetimin ve mahremimin ve matemimin.
Gönül zaten düşkün sevmelere.
Bir izotop olsam dahi uçan kaçan bir sevdaya kanat açtım:
Varsın izafi addedilsin nazenin varlığım bense kat çıktığım kadar duygulara uyuduğum güzellik uykusundan henüz uyandım.
Kumpanyam.
Ve kumandam.
Ve kusurum en alasından hem de:
Sevdiğim kadar hatırşinas.
Yazdığım kadar çılgın.
Yaktığım kadar ateşe de vermişken ruhumu.
Ötenazi yaptığım iken uydusu olduğum duygularımın ve hali hazırda hız kesmediği kadar kalem melun ve metruk hecelerden yana da olmadı tercihim:
En afilisi en münferidi ve işte dile getirdiğim kadar o vazgeçilmez heceyi:
Ben aşkım çünkü.
Ben şahikayım.
Ben bir doğruyum.
İki noktanın birbirine en uzak olduğunda değil kendimle yakınlaştığımda kendime ve işte tutuşan köprünün ayaklarında çizmeler boyumu da aşarken dalgalar ve sinemde saklı rüzgârın vurucu gücünde tosladığım kadar da kalem’ e ve yıkılmaz kale duvarlarıma asılı en meczup tabloyum aslında Tanrının yarattığı görkemli evrenin, saltanatını süremediğim kadar da geçtiğim evrelerden içe dönük yüreğim ve bakışlarım.
İçsel yolculuğum.
İçsel hazinem.
Sır vermez ser vermez yorgunluğum ve cenk ettiğim siperim ve çeperinde hayatın içine saklandığım kozamdan ben değil de duygular ve sözcükler firar ederken elbet farkındayım da olup bitenin.
İmlecim de şaşkın.
Kalem zaten nidalarla sökün eden ruhumdan.
Ve ölümlü dünyanın gidişatında bilsem de ölmek için çok erken.
Gidenler tekbir getiren.
Bir de hiç gelmeden yokluğa karışanlar ve işte o isyanı bastırmak adına kefil olduğum kadar iç dünyama ölümle değil kendimle restleştiğim sözcüklerse hümayunu evrenin ve göğün perdeli ayakları varsın bir martaval olsun yaşamak varsın bir martıya dönüşeyim varsın insanlığımla anılayım nefret edenlere dahi cephe almazken ve işte cebimde son kalanlar:
Azıcık umut azıcık rüya alabildiğine aşk ve inancın sonsuzluğu.
Girift bir haznede tek hazinemle iştigal ölümsüzlük iken racon kesen ve ölümden zerre korkmadığım kadar da gidenlerin ardından dökecek yaşı şimdiden dökmüş ve hiç gelmeyenlerin üstünü hepten çizmiş.
Ne enkazım ne de derdest edildim.
Ne isyanım ne kibir ne öfke.
Ruhumun söküklerinden ördüğüm bir yelek bir şiir daha size sunduğum altın tepside:
Ya, yanında ne alırdınız?
İsteyin yeter ki ve yeter ki kesmeyin ümidinizi.
Ölümden başka her şey yalan mademki…
( Ölümden Başka Her Şey Yalan... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 16.07.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu