karanlık gece
camdaki buharlara yazıyorum ismini
içim titriyor ,üşüyorum
denizden sahile vuran küçük dalgalar
denizden kopmuş ve hala çırpınmaktalar
sokulmaktalar usulca sahile
kumların üstüne
küçük sarı sandalın sırtına
şehrimi, sokağımı ,meydanlarımı hep başkaları zapt ediyor
ne zaman bulmak için onlara koşsam
yerinde yoklar
ahalisi kayıp
zihnimin içinde uyuyan şehre sesleniyorum
kırık dökük mısralarla
sonra anlıyorum ki kalbimin suları ve gökleri mavi
gemileri ve ışıkları beyaz
bir tek yerinde olmayan benmişim meğer
tıpkı delikanlı yaşlarımdaki gibi
kalbimle köşe kapmaca oynarken
ayrıntılara takılmak
üstelik olmayan ayrıntılar vehmedip
kendi içimde uzun yolculuklara çıkarken
kar hep yağıyor veya yağmur
veya hiç yağmıyor
bana yağıyor
göründüğü gibi değil
hiç bir şey
say ki
kelebeklere renklerini vermiş sıcaktan eriyen ağustos
ve toprağın ortasındaki yeşilden yaratılmış
aşk kokulu bütün çiçekler
ıssız bir dağ köyündeyim, bir nehir kıyısında
amansız bir fırtına beklerken
denize ulaşacağım
sular gibi kıvrılıp
aşk serüvenini gösteren çizgiler
yazılıp siliniyorlar
basamakları çıkarken veya inerken
veya oturup kalkarken
içimin çatlaklarının bir yerinde biriktirdiğim
hep aynı özlem
yorulmak, değişmek anlamına gelmiyor
yani ben hep aynı yorgunluğun içindeyim
bir bakıyorum ki hep aynı zamanlarda
aynı pencerelerden aynı denizlere
aynı bulutlara bakan gözlerle
aynı sesim
aynı anılarım
aynı duygularım
aynı acılarım
aynı yüzü giyiyor, aynı bakışları takınıyorum
aynı cümlelerde gülmelerini
aynı vurgularda ağlamaklı olmalarını telkin ediyorum
giysilerim günden güne değişiyor
aynı caddede her akşam farklı birileri
aynı lambanın ışığı altında duruyorlar
aynı kaldırımlarda yürüyorlar
aynı metin ,aynı senaryo ,aynı sahne
oynanan aynı tiyatro oyunu
bazen ben sahnede oluyorum, onlar salonda
bazen onlar oynuyor ben alkışlıyorum
amatör bir tiyatro oyuncusuyum sanki
yani ne oynadığımı fark etmeden
yaşayarak oynananın en iyi oyun olduğunu biliyorum
en iyi oyunun en az yaşanan olduğunu
zamanla fark etmeye başladıkça
her yıl aynı
yıllara rağmen diye başlayan parçalar içimde
ben hiç değişmiyorsam da
etraf sürekli bir akış içinde
farklı kimliklerle
ayrıntıları kaydederek
tükeniyorum vehmetme şansımı yitirdiğim gün
yağmur yağıyor
denizle pencerelerim arasına
ayrıntılarda kayboluyorum
ayrıntılarda boğulduğum gibi
siyah beyaz bir fotoğrafın derinliğine çekilmiş
semtin kızlarına aşık oluyorum biteviye
her sabah kahvaltıdan sonra
çıkıyorum uzun yolculuklara
tren raylarının üzerinde
söz gelimi
yaz sonlarında eylülün değdiği o yerlerde
ilkin iri çiseler yağmur
sertleşen rüzgar eşliğinde toprağa düşerken
köşe başlarını kestaneciler tutarken
boş arazilerde çocuklar oynarken
mektepler henüz başlamamışken
benim olan anılar
bir bir yağmalanıyorlar
dinliyorum şimdi kulağıma gelen sesleri
en sevdiğim şarkılar çalıyor
yorganı çekiyorum başıma
gözlerim kapanıyor yalandan da olsa
bulunduğum noktadan rüyalara açılıyorum bugünden
yeni göç yollarından
leylekler bacalara konmadan
redfer