Düşümden tırnağımdan arttırdım ben
tüm bu sözcükleri öncemde saklı o kasvetli hava bir düş kıyımı iken yalnızlık
ve çemkiren zalime sözüm özümden s/üzülen, ah, senin o üzüm gözlerin.
Manidardı şafak b/elimi büken
Zehir olandı hayat içimde gezinen
O matruşka sevinçler hem hileli
Hem düne hibeli
Adaklarımda saklı akitler
Bir sağım bir solum
Bir de varamadığım
O solgun yaka
Meylettiğim mevsimin kırık dişleri
İçimde seken o kör kurşun
Namus bekçileri iş başında
Sandım ki sancım yokmuş.
Sanrılarımdan sökün eden o dik yokuş
Kalben huzurlu
Kayrasında yaşamın ruhumun efsunlu
nutku
Bazen tutulan dilim
Bazen tutuşturduğum ateşin
Ve açmaya kıyamadığım
O devasa parantez
Ve işte o yorgun imleç
Kaç perde ise artık hayat denen bu
oyun
Uyumsuz bir müdavim
Uyuya kaldığım ömrün
Ertesi haşmetli bir hüzün
Nasıl ki ederim
Açık ara farkla önce koştuğum
Mademki muadilimdir kederim
Hörgücü kaderin
Ne imha edebildiğim
Ne de ihya edebildiğim yürek iklimim.
Bilinmezin imla hatası
Haşmetli ve çok uzun bir zincir
Eklenen halkalarla zehir
Ettiğim şu kavruk ömür
Bir batında da doğdu mu umut ve sevgi
Kaçarı göçeri hayallerle ilintili
Çalamadığım ne varsa kırık plağın
titri
Bir varmış
Bir yokmuşçasına
Yoksun kılındığım mutluluğun hatırına
Hani, ezelden beridir seni sevdiğim
Melun bir kâbus
Esen meltem
Matemin gölgesinde saklı ulaşılmaz
mahrem
Göz ucum
Kalem ucum
Uç uç böceğim
Şimdimden yoksun
Her gölge
Her atar
Her anı
Her yalnızlık
Sahibinin sesindendir hani
Yazmanın tevafuk
Yüklü şah damarından da yakın
Yandığım ne ki
Yağdığım kadar hüznün yağmaladığı
Hem yüreği hem bedeni
Kordan ruhum
Közünde saklı nutkum
Bir damla
Ve de derya
Hem matem hem mahrem
Alaşağı edildiğim yokluğun tuzağında…