Aşkın Ahengi
Bazen aydınlık, bazen karanlık; gören göz veya işiten kulak
bazen duymuyor… Göğüs kafesinde olan kalbimiz hisleri ve duyguları ahenkle her
büzülüp genişlemesi ahengiyle içten içe süratle değiştiriyor ve hâlden hâle
döndürüyor hele etrafını birde aşk sarmışsa, o duygu ve hayallerin hissiyatına
doyum olmuyor, bu doyum bildiğimiz doyumlara asla benzemiyor, anlat deseniz anlatamam
anlatırken kelimeler kifayetsiz kalıyor benim gibi…
Her nefes alışımda, varlığımın derinliklerinde bir değişim
hissediyorum, bu değim beni benden alıp başka bir ben yapıyor ve bu ben benden
başka bir ben oluyor, bazen o oluyor. Sanki her soluk, beni yeniden
şekillendiriyor, ruhumu yoğuruyor. Kimi zaman bu değişim öyle hızlı, öyle ani
ki, kendimi tanıyamaz hale geliyorum. Bir an önce neşeyle dolup taşarken, bir
sonraki an hüznün koyu gölgelerine bürünebiliyorum. Gözlerim bazen aşkla
bakmayınca en parlak ışığı bile algılayamıyor, kulaklarım en gür sesi bile
duyamıyor. Sanki dünya ile aramda görünmez bir perde var, beni dış gerçeklikten
ayıran ince bir zar. Bu anlarda, içime dönüyorum. Kalbimin ritmine kulak
veriyorum. Her atışında farklı bir hikâye, farklı bir duygu barındırıyor aşkla…
Göğsümün içinde, kalbim aşkla beraber olunca adeta bir
orkestra şefi. Duygularımı, düşüncelerimi, hatta fiziksel varlığımıı bile
yönetiyor. Büzülüp genişledikçe, sadece kanı değil, sanki tüm varoluşumu
vücudumun her hücresine pompalıyor. Bu ritimle birlikte ben de değişiyorum,
dönüşüyorum, aşkın etrafında bir kelebek gibi. Baazen bu değişim o kadar hızlı
oluyor ki, kendimi bir duygu girdabının içinde buluyorum, şaşırıyorum oysa aşk
olmadan önce böyle şeyler yoktu kalbimin içinde vardı da ben mi fark edemedim? Evet,
ben fark edemedim kesin... Sevinç, keder, öfke, şefkat hepsi bir arada... Hepsi
birbiri ardına geliyor, beni sarıp sarmalıyor. Her biri bana farklı bir
pencereden dünyayı gösteriyor. Kimi zaman bu hızlı değişim beni yoruyor, kimi
zamansa hayatın muhteşem çeşitliliğini kutlamamı sağlıyor. Aydınlık ve
karanlık, tıpkı nefes alıp verişimiz gibi, hayatımın doğal bir parçası haline
geliyor. Birinin varlığı diğerinin kıymetini artırıyor. Karanlıkta kaldığımda,
içimdeki ışığı daha çok fark ediyorum. Aydınlığa çıktığımda ise, geride
bıraktığım gölgelerin bana öğrettiklerini hatırlıyorum, tıpkı bir okul gibi, tıpkı
bir öğretmen gibi, kulak verince, dikkatli dinleyince insan öğreniyor ve
hayatına uyguluyor.
Bu sürekli değişim, bu duygusal gel-gitler, bana insan
olmanın ne demek olduğunu hatırlatıyor. Sabit kalmamak, sürekli değişimle, her
an yeni bir 'benden kurtulup ”o” olmak, yârin sevdiği âşık olmak…' İşte yaşamın
özü bu sevmek. Kalbimin her atışında, nefesimin her alınıp verilişinde, kendimi
yeniden aşkla keşfediyorum. O zaman anlıyorum ki, bu değişim sadece bana özgü
değil, aşkla olan herkes için aynı. Herkes, her an, kendi içinde bu dönüşümü
yaşıyor lakin aşksız bu dönüşüm insanı insanlıktan çıkarırken, aşkla önce insan
sonra yakarak kul ediyor Rabbine. Belki de bizi birbirimize bağlayan, anlayışlı
ve şefkatli kılan şey de bu ortak deneyim ve paylaşım, yaklaşım... Hepimiz aynı
ritimle dans ediyoruz hayat sahnesinde, kimi zaman uyumlu, kimi zaman uyumsuz,
ama aşkla olunca her zaman canlı ve dinamik kalabiliyoruz.
Aşkın ahenkle insanı sarmasındaki o güzelliğe rast
gelince hayranlıkla seyrediyorum... Bu öyle bir aşkın sarışı ki, gözlerimi
alamıyorum. Sanki evrenin en muhteşem tınısı diyeyim şarkısındaki o estetik
melodisi kulaklarımda çınlıyor ben bu melodinin her notasını dinlerken mest oluyorum.
Aşk, adeta bir ressam gibi, insanın gönlüne o yârin aşkla bakışını çiziyor işte
en canlı renkleri serpiştiriveriyor. Her şey daha parlak, daha anlamlı
görünüyor gözüme, ah aşk sen ne güzelsin böyle anlatırken kifayetsiz kalıyorum
sözler gibi. İki insanın bakışlarında gizlenen o derin bağı gördüğümde, kalbim
heyecanla çarpıyor. Sanki zamanın akışı yavaşlıyor ve ben, bu muhteşem anın
tanığı olmanın ayrıcalığını yaşıyorum. Aşkın dokunuşuyla değişen yüz
ifadelerini izlemek mimiklerin gülüşünü çiçek açısını izlerken adeta bir sanat
galerisinde en nadide tabloları seyreder gibi hayranlıkla seyrediyorum.
Aşkın ahengi, sadece görsel bir şölen değil, aynı zamanda
ruhun derinliklerine işleyen bir melodi bir dokunuş bir ahenk. İki kalbin aynı
ritimde atışını hissetmek, evrenin en kusursuz uyumuna şahit olmak gibi, Yüce
Rabbim sen mutlak güç ve kudret sahibisin, bu güzelliği seyrettirirken hissettiriyorsun
sana şükürler olsun. Bu ahenk öyle güçlü ki, etrafındaki her şeyi etkisi altına
alıyor. Sanki çevredeki her şey; ağaçlar, çiçekler, hatta rüzgâr bile bu aşkın
dansına ayak uyduruyor, zaten Rabbim gül kokulu Nebi hürmetine aşkla yaratmadı mı
bu âlemi ve bizleri? Aşkın insanı sarması, tıpkı ipeksi bir kumaşın teni
okşaması gibi yumuşak ve nazik. Ama aynı zamanda, fırtınalı bir denizin
dalgaları kadar güçlü ve karşı konulmaz kadar güçlü. Bu sarmalın içinde, insan
adeta yeniden doğuyor. Gözlerinde yeni bir ışık, yüzlerinde yeni bir ifade
beliriyor. Sanki aşk özüne dokunmuş gibi, içlerindeki en saf, en gerçek
halleriyle içimizde hislerin coşkusuyla coşturtuyor. Bu muhteşem tablonun
karşısında, kendi içimde de bir şeylerin kıpırdandığını hissediyorum. Aşkın bu
denli güzel, bu denli saf halini görmek, bende de bir uyanışa sebep oluyor, hatta
depreme sebebiyet veriyor tüm hücrelerimle. İçimdeki sevgi tohumları sulanmış
gibi, kalbim daha bir coşkuyla atıyor.
Aşkın ahengine kapılmış çiftleri izlerken, onların dünyasına
gizlice bir bakış atmış gibi hissediyorum. Gülüşlerindeki içtenlik,
dokunuşlarındaki şefkat, bakışlarındaki derinlik o kadar güzel ki anlatamıyorum
sadece seyrediyorum... İşte aşkla ben, bu âşıkları gülüşleriyle sessiz bir
okuyucusu olarak okurken, insanlığın en güzel yanına tanıklık etmenin
mutluluğunu yaşıyorum. Öyle ki, bu güzelliğe şahit olmak bile insanın içini
ısıtıyor, ruhunu arındırıyor. Aşkın ahenkle insanı sarmasındaki güzelliği
seyretmek, bana hayatın gerçek anlamını hatırlatıyor. Bu anlarda, tüm
zorlukların, acıların, kederlerin bir anda silinip gittiğini hissediyorum.
Geriye sadece saf bir varoluş sevinci, hayata ve insana duyulan derin bir saygı
kalıyor. İşte bu yüzden, ne zaman aşkın bu mucizevi dokunuşuna tanık olsam,
kendimi adeta büyülenmiş gibi hissediyorum. Bu güzelliği seyretmek, benim için
hayatın en değerli armağanlarından biri. İşte ben her seferinde, içimde yenilenen
bir umutla, dünyanın hâlâ güzel bir yer olduğuna olan inancım yenileniyor."
Şimdi, bu satırları yazarken bile, içimde bir şeylerin değiştiğini
hissediyorum. Kelimeler düşüncelerimi şekillendirirken, düşüncelerim de beni
yeniden bambaşka bir renge ve güzelliğe bürüyerek, hayata daha güzel ve neşeli bakmamı sağlıyor, vesselam.
Mehmet Aluç