M.
NİHAT MALKOÇ
Malazgirt Meydan Muharebesi, tarihin
dönüm noktalarından biridir.
Her köşesi şeref levhalarıyla dolu
Türk tarihinin dönüm noktaları vardır. Bunlardan biri de hiç şüphesiz ki zaferler
zincirinin altın halkası olan Malazgirt Zaferidir. Malazgirt Zaferi, Anadolu
kapılarını Türklere açan sihirli bir anahtardır. Bu altın anahtar sayesinde
Anadolu coğrafyası Müslüman-Türk kimliğine bürünmüştür. Başka bir tabirle
söylemek gerekirse Malazgirt Zaferi sayesinde
Anadolu’yu fethettik ve bu topraklara yerleştik. Bu muharebe kazanıldıktan
sonra Anadolu’da ilk Müslüman Türk Devleti olan Türkiye Selçuklu Devleti’ni
kurduk. Anadolu, İslâmiyet'in doğduğu günden beri bir türlü fethedilememişti.
Müslüman Türkler; yani Selçuklular, Anadolu’yu ilk kez Malazgirt Zaferi
sayesinde İslâmlaştırmayı başardılar. Bu, İslâm ümmeti ve Türk milleti
için bir dönüm noktası oldu.
26 Ağustos 1071 tarihinde
gerçekleşen Malazgirt Meydan Muharebesi, tarihin dönüm noktalarından biridir.
Büyük Selçuklu İmparatorluğu hükümdarı Sultan Alparslan ile Bizans
İmparatorluğu hükümdarı Romen Diyojen arasında Malazgirt Ovası'nda gerçekleşen
bu tarihî savaş, Sultan Alparslan'ın, tartışmalara mahal vermeyen, kesin zaferiyle neticelenmiştir.
"Romen Diyojen komutasındaki
Bizans ordusu, Alparslan'ın ordusundan dört kat üstün olsa da, ordunun
karışık ve kozmopolit olması, disiplinden yoksun bulunması, Bizans
İmparatorunun başa geçtikten sonra bazı komutanları tasfiye
etmesi, ordunun maddi ve manevî bir çöküntü içinde bulunması,
komutanlar arasında çekememezlik ve büyük bir rekabetin bulunması,
birbirlerine entrikalar çevirmeleri, ordunun iyi idare ve
sevkten yoksun olması, organize bozukluğunun bulunması, Türk ve Bizans
ordularının savaş düzenlerinin ve taktiklerinin farklı olması gibi
etkenler Türk ordusunu daha avantajlı kılıyordu.
Türk ordusunun yalnız Türklerden
kurulu olması, ordunun tamamına yakın süvarilerden oluşması, çok değerli
komutanlara sahip olması, Türk ordusunda intizam, nizam ve
disiplinin olması, sevk ve idare kabiliyeti çok üstün komutanlar
arasında Bizans ordusunda olduğu gibi rekabet ve anlaşmazlığın olmaması
Alparslan'ı güçlü kılıyordu. " (1)
Sultan Alparslan'ın
savaş kuvvetleri (ordusu) Artuk, Mengücük, Saltuk, Dânişmend ve diğer Türkmen
beylerinin güçleriyle birlikte Bizans ordusunun ancak dörtte birine karşılık
geliyordu. 200 bin askerden oluşan Bizans ordusuna karşı, 50 bin kişilik
Selçuklu ordusu savaşıyordu. Fakat esas olan kemiyetten çok, keyfiyetti. Bizans'ın
200 bin kişisi farklı düşünceler içerisindeydi,
birlik ve beraberlikten mahrumdu. Öte yandan gönül birliği içindeki 50
bin kişi aynı ideale hizmet ediyordu. Zafer, zafere inananlarındı. Nitekim öyle
de oldu. Birlik ve beraberlik içinde hareket eden azlar, dağınık bir görünüm
arz eden çokları neticede yendi. Düzen, düzensizliğe; iman, küfre galebe çaldı.
Zafer yine inananların oldu.
Malazgirt bizim için bir zafer, Bizans
için şüphesiz ki bir hezimettir.
Bizim için bir zafer, Bizans için
bir hezimet olan bu önemli savaş, tarihin devasa duvarlarının örüldüğü kesme
taşları yerinden oynatmıştır. Bu büyük savaş, bir Bizans imparatorunun Müslüman
bir komutana esir olduğu ilk muharebe olarak kayıtlara geçmiştir. Fakat İslâm
terbiyesi alan Alparslan, Bizans imparatoru Diyojen'e bir savaş esiri gibi
değil bir misafir gibi muamelede bulunmuş, onu yanına oturtarak onunla
müzakerelerde bulunmuştur.
Malazgirt Zaferi sadece Anadolu'nun
fethinin getirisiyle (bereketiyle) kalmamış, İstanbul'un (kadim tabirle
Konstantiniyye'nin) fethiyle sonuçlanacak kutlu sürecin de mukaddimesi
olmuştur. Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse Malazgirt Zaferi
gerçekleşmeseydi belki de (maazallah) İstanbul da fethedilemeyecekti. Böylece
tarih bugünkünden başka bir şekil alacaktı. Bu
yüzden Malazgirt Zaferi, İstanbul’un fethi kadar mühim bir hadisedir. Bunu
böyle bilmek ve bunu bize bahşeden Allah'a şükretmek gerekir.
Dünya savaş tarihi içerisinde tam
bir taktik savaşı olarak dikkat çeken Malazgirt Meydan Muharebesi, Türklerin
savaş zekâsını göstermesi açısından da dikkate şayandır. Selçuklular bu kritik
savaşta "sahte kaçış taktiği (Turan taktiği)" uygulamışlardır. Bu
taktik sonrasında düşman askerleri (Bizans ordusu) savaş alanından hızla uzaklaşmıştır.
Malazgirt Meydan Muharebesi'nin cuma
günü gerçekleşmesi sanıldığı gibi bir tesadüf değildir. Şuurlu bir şekilde cuma günü saldırıya
geçilmiştir. Sultan Alparslan bunun için, zamanın fakîhi (İslâm hukukçusu) ve
imamı Ebû Nasr Muhammed b. Abdülmelik el-Buharî el Hanefî'den fetva almıştır.
Büyük fakîh ona "Sen Allah’ın üstün kılacağım diye vaat ettiği İslâm dini
için savaşıyorsun. Bu yüzden bütün hatiplerin minberlerde Müslüman halk ile
birlikte senin için duada bulunacakları Cuma günü düşmana
saldır.’ tavsiyesinde bulunmuştur. O da kendisine çok güvendiği hocasının
tavsiyesine uymuş, böylece Büyük Selçuklu ordusu, milletinin duasını ve manevî
gücünü de arkasına alarak zafere yürümüştür.
Malazgirt, tarihin akışını
değiştirmiş; ona yepyeni bir güzergâh
tayin etmiştir.
Malazgirt Meydan Muharebesi deyip de geçmemek lâzım. Dünya
tarihinin akışını değiştiren ve ona yepyeni bir güzergâh tayin eden
"Malazgirt Muharebesi Türk ve dünya tarihinin dönüm noktalarından birini
oluşturur. Bu zafer sonunda, Bizanslılar’ın bütün maddî imkânlarını kullanarak
hazırladıkları büyük ordu dağıldığından daha sonraki yıllarda Türkler önemli
bir direnişle karşılaşmadan Anadolu içlerine akarak kısa zamanda Ege ve Marmara
kıyılarına kadar ilerlemişler ve bu defa istilâ ve yağma amacı taşımadan
fethettikleri toprakları vatan edinip Saltuklu, Mengücüklü, Dânişmendli,
Dilmaçoğulları, Ahlatşahlar, Yinaloğulları, Çubukoğulları ve Artuklu
devletlerini kurmuşlardır." (2)
Malazgirt şiirden tiyatroya,
hikâyeden romana kadar edebiyatımıza konu olmuştur.
Milli kimliğin inşasında edebiyatın
yeri ve önemi büyüktür.Yeni nesiller tarihî dönemleri öğrenirken, tarihî
şahsiyetleri kendilerine rol model seçerken
şiirlerden, tiyatro eserlerinden, hikâyelerden ve romanlardan istifade
ederler. Onun içindir ki bu konuda yazanlar gerçekleri ezip büzmemeli, sorumlu
davranmalı, tabir caizse kılı kırk yarmalıdır.
Tarih sahnesine çıktığı günden
bugüne kadar, var olduğu her dönemde İslâm'ın bayraktarlığını yapan milletimize
tarihin akışı içerisinde yön tayin eden Malazgirt Meydan Muharebesi (Zaferi),
aziz milletimizin serencamını edebî bir dilde yansıtan edebiyatımıza sıkça konu
olmuştur. Tıpkı Çanakkale Zaferi ve Kurtuluş Savaşı gibi, Malazgirt Zaferi de
şiirden tiyatroya, hikâyeden romana kadar pek çok edebî türde kendine yer
bulmuştur. Fakat bu konuda edebî açıdan
istenilen düzeyde kâmil eserler ne yazık ki verilememiştir.
Malazgirt Zaferi edebiyatımızda
değişik saiklerle uzun süre ihmal edilmiştir.
Malazgirt,
Tanzimat ve Servet-i Fünûn Edebiyatı’nda hiç yoktur. Tarihe olan ilgisiyle
bilinen ve Türk edebiyatında ilk tarihî roman olarak kabul edilen
"Cezmi" romanını yazan, yine "Celâleddin Harzemşah" adlı
tarihî bir tiyatro eserine imza atan
Namık Kemal bile Malazgirt'ten bir kez olsun bahsetmez. A. Hamdi Tanpınar
bu durumu eleştirir.
Cumhuriyet sonrasında
"Anadoluculuk" fikrinin etkisiyle tarihçilerimiz Selçukluları
keşfeder.Yahya Kemal'in bu konuda şahsî gayretleri olur. Bu konuda yazılar
kaleme alır, konferanslar verir. Hatta "Alparslan'ın Rûhuna Gazel"
adında bir de şiir kaleme alır. "Süleymaniye'de Bayram Sabahı"
şiirinde Malazgirt'e ve o asil ruha göndermelerde bulunur.
Milliyetçi şair Niyazi Yıldırım
Gençosmanoğlu'nun "Malazgirt Destanı" Malazgirt Zaferi'yle ilgili
yazılmış en bilinen eserdir. Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın serbest tarzda yazdığı "Malazgirt
Ululaması", Hakkı Cengiz Alpay’ın “Alparslan ve Malazgirt Destanı" da
Malazgirt'i ve Malazgirt Zaferi ruhunu
şiir türünde yansıtan kıymetli eserlerdir.
Malazgirt Zaferi, Türk romanındaki
yerini gecikmeli de olsa almıştır. Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun
"Selçuklu Üçlemesi" olan "Kilit", "Anahtar",
"Kapı" Malazgirt konulu edebiyata dair derin sessizliği bozar.
Üçlemenin ilk kitabı olan Kilit’in başlangıcında Alpaslan’ı küçük yaşta Sarı
Hoca'dan ders alırken görmekteyiz. Kilit, Mustafa Necati
Sepetçioğlu'nun "Dünki
Türkiye" serisinin ilk kitabıdır. Roman Tuğrul Bey ve Çağrı Bey
dönemindeki Selçuklu ile başlıyor .Yazar, serinin ikinci kitabı olan
"Anahtar" adlı romana Alpaslan’ın ölümüyle giriş yapar. Olaylar
Alparslan'ın oğlu Melikşah döneminde geçer. Bu kitapta Melikşah, Nizâmülmülk,
Süleyman Şah, Hasan Sabbah gibi tarihî isimler çıkar karşımıza.
"Kapı" "Selçuklu Üçlemesi"nin üçüncü ve son kitabıdır.
Kılıç Aslan'ın sultan olması, Çaka Bey ve Anadolu Selçuklu Devleti'nin
yükselişi anlatılır bu son kitapta.
Malazgirt Zaferi deyince Ahmet
Yılmaz Boyunağa'nın "Malazgirt'in Üç Atlısı" ve Emine Işınsu'nun
"Ak Topraklar"ını da unutmamak lâzım. "Malazgirt'in Üç
Atlısı" Malazgirt'in binlerce
atlısından üçünün nefes kesen hikâyesidir. Bu romanda Selçuklu orduları büyük
bir hızla Anadolu'ya doğru ilerlerken bu durumdan hoşnut olmayan karanlık
güçler de boş durmamaktadır. Selçuklu Sultanı Alparslan'ı öldürmeyi planlayan
Hasan Sabbah, Sultan Alparslan'ın yakın adamlarından Aksungur'un kız kardeşini
rehin alır. Kız kardeşinin hayatına karşılık Aksungur'dan Sultan'ı öldürmesini
ister. Okuru sürükleyen hikâye böylece uzayıp gider. Işınsu'nun Ak
Topraklar'ı ise Oğuzların Çağrı ve Tuğrul Beyler zamanından başlayarak Sultan
Alparslan dönemine kadar yurt tutma mücadelelerini ve Anadolu'nun vatan
kılınmasının anahtarı sayılan Malazgirt Zaferi'ni anlatan bir romandır.
Başta şiir, roman, hikâye ve tiyatro
olmak üzere Malazgirt’e dair edebî eserlerin çok önemli bir kısmı Malazgirt
Zaferi'nin 900. yıl dönümünde kaleme alınmıştır. Yani 1971'de... Selçuklu Tarih
ve Medeniyeti Enstitüsü o sene 900. yıl dönümü vesilesiyle çeşitli şiir, tarihî
roman ve temsil eseri yarışmaları düzenlemiş,
dereceye giren veya yayımlanmaya lâyık görülenler, söz konusu enstitü tarafından okurlarla
buluşturulmuştur. Şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun “Malazgirt Destanı” ve
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Malazgirt Ululaması” gibi eserler 1971’in Malazgirt'e
dair önemli kitaplarıdır. Yavuz Bahadıroğlu’nun 1976’da yayımlanan
“Malazgirt’te Bir Cuma Sabahı” romanı bu dönemin son ciddi eseridir. Ahmet
Yılmaz Boyunağa’nın “Malazgirt’in Üç Atlısı” ve “Hanoğlu” gibi diğer popüler
romanlarının dışında bu dönemde Malazgirt'e dair başka dikkate değer eser
görülmemektedir.
Uzun süre boyunca (1985-2012 yılları arasında) hiç kimse Malazgirt'ten
bahsetmez. Malazgirt, edebiyat dünyasında adeta unutulur. 30 Eylül 2012’de
iktidardaki Ak Parti’nin 4. Olağan Kongresi’nde o zamanki Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın “1071 Vizyonu”ndan bahsetmesiyle bir anda Malazgirt'e ilgi artar, bu
konuyla ilgili başta roman olmak üzere çeşitli edebî türlerde kitaplar
yayımlanmaya başlar. Söz konusu bu dönemde Okay Tiryakioğlu'nun
"Alparslan/Çift Başlı Kartallar", Ebubekir Subaşı'nın "Savaşçıların
Efendisi Alparslan", Ahmet Haldun Terzioğlu'nun "Alparslan/Zaferler
Çağı", İsmail Gümüş'ün "Hançer", Yunus Ozan'ın "1071 Sultan
Alparslan/Malazgirt Kartalı", Yunus Oğuz'un "Sultan Alparslan",
Mehmet Kemal Erdoğan'ın "Sultan Alparslan/Anadolu Fatihi", Mehmet
Akbulut'un "1071 Malazgirt/Beklenmedik Ölüm", Hasan Erimez'in
"Bin Yılın Göçü/Gaziler Çağı", İsmail Bilgin'in "Sultan
Alparslan/Malazgirt’te Bir Selçuklu Kartalı", Cengiz Acar'ın
"Yafes’in Çocukları" adlı romanları okuyucunun ilgisini çeker. Fakat
bu dönemde yazılanların bir çoğu edebî anlamda Tarık Buğra'nın "Küçük
Ağa" ve "Osmancık"
romanlarıyla kıyaslanamaz.
Ziya Gökalp, kaleme aldığı manzum
tiyatrosunda Malazgirt'e vurgu yapmıştır.
Türkçülük akımının öncüsü Ziya
Gökalp, 1922 yılında "Tarihî Kahramanlıklar" serisi içerisinde "Alparslan-Malazgirt
Muharebesi" konusunda iki perdelik manzum bir piyes kaleme almıştır. Kızıl
Elma şairi Gökalp, Alparslan'ın kahramanlığı ile üstün ahlâkî vasıflarını belirttikten
sonra Alparslan'ın ağzından Allah'a şu dua ve yakarışlarda bulunmuştur:
"Bugün biz çok zayıfız, düşman fazla kuvvetli,/Senden imdad olmazsa düşman
alır bu ili,/Kadın çocuk dinlemez hepsini eder idam,/Maksadı bırakmamak
yeryüzünde bir İslâm/Vicdanlardan çıkarmak için doğru imanı.../İster yıksın
Kâbe'yi, yaksın güzel Kur'an'ı/Yoktur İncil'e karşı bizim hiçbir kinimiz,/Ehl-i
Kitab diyoruz İncil'in ashabına,/Niçin onlar düşmandır İslâm'ın kitabına?"
Gökalp, Alparslan'ın dilinden yaptığı bu serzeniş ve yakarışlardan sonra,
huzuruna gelen Bizans elçisi kendisini tehdit ettiği zaman, yine Alparslan'ın
ağzından onu şöyle konuşturur: "-Git söyle Kayserine, Hak esirger
dinini,/Kolay değil fethetmek arslanların inini,/ İslâmiyet bir kızdır, bekçisi
Türk bir arslan:/Elinde dal kılıcı bekler onu her zaman/Git söyle Kayserine,
biz sulhu çok severiz,/Lâkin harbe girersek, insan değil ejderiz."
Nice hamasi şiirler yazılmıştır
Malazgirt'e ve onun şanlı komutanı Alparslan'a.
Nice hamasi şiirler yazılmıştır Malazgirt'e. Türk destan
geleneğimizin ve Malazgirt Zaferi’nin edebiyatımıza yansıması açısından
müstesna güzellikte bir eser olan "Ağustos Güneşi" şiir kitabından
alınan "1071" isimli şiirde şair Azmi Güleç, Malazgirt Savaşı'nı
şöyle tasvir eder bizlere: "Ülkelerin içinde bir ülkemiz var:
Doğu/Oğuz’un, Mete’lerin, Kür Şad’ların doğduğu//Anadolu fethine uzandı mı
yolumuz,/Alparslanlar olacak orduların başbuğu//Ne Bizans, ne tekfurlar
güvenmesin gücüne/Bu milletin ezelden arşa çekilmiş tuğu//Doğdu mu ufkumuzda
ağustoslar güneşi:/Biziz Malazgirtlerin, Dumlu’ların çocuğu…"
Yapma destanlarıyla adından sıkça söz
ettiren Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın TDK Yayınları arasında çıkan kitabına da ad
olan "Malazgirt Ululaması" adlı şiirinde bu büyük zafere dair şu
dizeler dikkatimizi çeker: "Hele de hele de/Nerde Bizans ordusu/Görüşelim
gele de.//Hele de hele de/Göğün mavisi inmiş/Bağdaş kurmuş/Yele de.//Hele de
hele de/Benziyor at beşiği/Dalgaya da sele de.//Hele de hele de/Bir çizgiye
gelelim/Dağ başı yüksele de."
Destan tarzı şiirleriyle Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı'nda
adından övgüyle söz ettiren Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu da Malazgirt için
yazan büyük kalemlerden biridir. O, Malazgirt Destanı'nda, Türklere Anadolu'nun
kapılarını açan bu şanlı zafer için şöyle der: “Aylardan Ağustos, günlerden Cuma/Gün doğmadan
evvel iklim-i Rum’a/Bozkurtlar ordusu geçti hücuma/Yeni bir şevk ile gürledi
gökler/Ya Allah... Bismillah... Allahuekber// Türk, Ulu Tanrı’nın soylu
gözdesi/ Malazgirt Bizans’ın Türk’e secdesi/Bu ses insanlığa Hakk’ın müjdesi/Bu
seste birleşir bütün yürekler.../Ya Allah... Bismillah... Allahuekber!..”
Türk
tarihinin kilidini açan Malazgirt Zaferi, şairlerin belli dönemler hariç
tutulursa, büyük bir ilgi duyduğu ve şiirlerine konu edindiği başat bir
mevzudur. Kerküklü şair, yazar, gazeteci ve gönül insanı merhum Ömer Öztürkmen
de "Malazgirt Marşı" adlı şiirinde, tarihin seyrini değiştiren bu
büyük zaferin gönül imbiğinden geçirilmiş saf duygularını şöyle dile getirerek
adeta ete kemiğe büründürür: "Bir cuma sabahı Allah’a karşı/Malazgirt’te elli dört bin er/Bestelediler en güzel marşı/Allahu ekber, Allahu ekber//Bayrak bayrak fetih müjdesi/Parça parça Diyar-ı Urum/İlk denizlerde ilk seccadesi/Alparslan ordularının Anadolu’m//Geliyor ışıktan kopmuş askerler/Allah’a uzanmış eller geliyor/Kalk ayağa kubbe ol ey yer/Göklerce minareler geliyor//Onlar ki ilâhilerle yıkandılar/Kırklarca okunmuş bir namazlı su/Vaktiyle dağlardan inen bozkurtlar/Şimdi son peygamberin ordusu…"
Yahya Kemal Beyatlı'nın gözünde ve
gönlünde Malazgirt ve Sultan Alparslan...
Kadim Türk şiirinin köşe taşlarından
biri olan, İstanbul sevdalısı büyük şair Yahya Kemal Beyatlı, 1942'de İstanbul'da
Beyoğlu Halkevi'nde verdiği "Türk İstanbul" başlıklı bir konferansta "Malazgirt
Meydan Muharebesi, Rum Selçuklu Devleti'nin kurulmasına sebep olan vak'a olmadan
ibaret değildir, tesiri itibariyle vatanın temeli o muzafferiyettir. Bu
itibarla bizce kudsiyetinin hududu olmayan bir hadisedir. Bu Türk
muzafferiyetini Avrupa müverrihleri da ayrıca cihan tarihinin bir dönüm noktası
sayarlar. Çünkü Türklerin Avrupa ile göğüs göğüse asırlarca sürmüş olan
mücadelesi oradan başladı. Haçlı Seferleri tarihini en yeni usulde yazan
müverrih Grousset, Haçlı Seferlerini kımıldatan sebebin 1071'de Malazgirt'te
Türk hakanı Alparslan'ın Bizans İmparatorunu orada mağlup edip esir etmesi
olarak gösteriyor. Bu muharebenin cihan tarihini sarsan böyle derin bir tesiri
olmuştur." demektedir.
Türk tarihine yepyeni ve şahsına
münhasır (özgün) bir nazarla bakan şair
Yahya Kemal Beyatlı, Malazgirt Zaferini "Tarihin Milâdı"
olarak görecek kadar kıymetli bulmuştur. Bu milâdı gerçekleştiren Sultan
Alparslan için arûzun "mef’ûlü / fâilâtü / mefâîlü / fâilün" vezninde
"Alparslan'ın Rûhuna Gazel" adlı şiirini yazmıştır. Şair Beyatlı, o
şiirde şu duygu ve düşüncelere yer vermiştir: "İklîm-i Rûm’u tuttu
cihangîr savleti,/Târîh o işde gördü nedir şîr savleti…"(Anadolu’yu,
dünyayı fetheden büyük bir hükümdarın şiddetli hücumu tuttu, zapt etti. Tarih
bu zapt edişte aslan hücumu ne imiş gördü.) "Titretti Arş ü ferşi
Malazgird önündeki/Çûş u hurûş-ı rahş ile şemşîr savleti…" (Malazgirt
önündeki gösterişli atların ve kılıçların coşkulu hücumu, Arş’ı ve ferşi yani
tüm âlemi titretti.) "On yılda vardı sâhil-i Kostantaniyye’ye,/Tekfûrlar
diyârını teshîr savleti…" (Tekfurların, yani Bizans valilerinin diyarını
boyun eğdiren hücum, on senede İstanbul sahiline vardı.) "Ey şanlı cedd-i
ekberimiz, âb-ı tîgının,/Bî-hadd imiş güneş gibi tenvîr savleti…" (Ey
şanlı büyük dedemiz Alparslan! Senin kılıcının suyunun nur saçma kudreti, güneş
gibi sonsuz-hudutsuz imiş!..) "Tasvîr eder mi böyle şehinşâhı ey Kemâl,/Şimşekten
olsa şi’rde tâbîr savleti?" (Ey Kemal, şiirde ifade gücü şimşekten olsa
bile, böyle bir şahlar şahını tasvir edebilir mi?)
Malazgirt
ulularını yüceltmek ve hakkını teslim etmek niyetiyle "Ben de yazdım"
Malazgirt Zaferi'yle ilgili şiir
yazanlardan, kalemini bu zaferle şereflendirenlerden biri de naçizane benim.
Vaktiyle kaleme aldığım "Malazgirt Destanı" adlı şiirimde bu zafere
dair şu hamasî duygulara yer vermiştim: "Yıllardan bin yetmiş bir, aylardan
ağustostu/Malazgirt Ovası'nda düşmanlar nefret kustu/Bizans'ın üzerine hücum
emri verildi/O gün kanlı ovada ne hesaplar görüldü/Haykırdı koca yiğit, inledi
yerler gökler/Kılıç şakırtısını dinledi yerler gökler/Serdengeçti yiğitler
atıldı dört bir koldan/Menzile yürüdüler ceddin geçtiği yoldan/Göz gözü görmez
oldu meydandaki dumandan/Zafer narası attı soylu yiğit, kumandan/Yaktılar her
ne varsa, savurdular külleri/Karşılarında durdu karakter
heykelleri//Alparslan'ın ordusu atıldı seller gibi/Yalınkılıç koştular kasırga,
yeller gibi/Arkasına bakmadan yürüdü alperenler/Küçük dilini yuttu, yiğitleri
görenler /Giydiği elbiseler şehide kefen oldu/Ruhlar semaya vardı, arda kalan
ten oldu/Malazgirt Ovası'nda dillendi dağlar taşlar/Bizans ordularında öne eğildi
başlar/Dualı ağızlardan eksik olmadı tekbir/Birlikte haykırdılar: Hakikat bir,
Allah bir /Bizans'ın askerleri önümüzde diz çöktü/Karanlığın ardından beklenen
şafak söktü/Geceyi böldü şimşek, parladı gözün feri/Cenab-ı Hak Türklere nasip
etti zaferi/Ruhlarını İslâm'ın harcında yoğurdular/Oymakla yola çıkıp bir
millet doğurdular /Karanlığın ardından bir mübarek tan oldu/Şehitlerin kanıyla
coğrafya vatan oldu/Coşkun bir sel gibiydi Malazgirt'te atlılar/Mesafeyi yok
saydı, rüzgârdan kanatlılar/Canını siper etti yiğit subayı, eri.../Açılmamak
üzere, kapattık bu defteri/Peygamberin övdüğü bu milletti, bu millet/Bize göre
değildi onursuzluk ve zillet/O gün Anadolu'nun kapıları açıldı/Şehitlerin
üstüne ne rahmetler saçıldı/Malazgirt deyip geçme, zaferlerin hasıdır/Esaret
kor ateştir, sinelerin pasıdır/Bu zaferin ardından tarihe mühür vurduk/Bu kutlu
topraklarda nice devletler kurduk/Kabımıza sığmayız, bize dardır
Malazgirt!.../Anadolu'yu açan anahtardır Malazgirt!..."
Hulâsa-i kelâm yahut netice niyetine...
Yarınlarımızın teminatı olan
gençlerimize millî ve manevî şuur kazandırabilmek için "Malazgirt
Zaferi" şiirden tiyatroya, hikâyeden romana kadar edebî eserlerde daha çok
yer almalıdır. Fakat bu yapılırken nicelikten çok, nitelik esas alınmalıdır.
Aksi takdirde genç dimağlarımıza tarihi ve tarihî romanları sevdireceğiniz
yerde onlardan nefret ettiririz.
Türklere Anadolu'nun kapılarını
açan, İslâm'ın Anadolu'da yayılmasını sağlayan Malazgirt Zaferi'nden bugüne kadar
tam 953 sene geçti. Sizin anlayacağınız dokuz buçuk asır geride kaldı. Bizler
Selçukluların ve Osmanlıların torunları olarak bu şanlı zaferin 10. asrına
merdiven dayamış bulunmaktayız. Ama ne yazık ki her geçen gün Malazgirt ve onun
yakın yüzyıldaki yansıması olan Çanakkale ruhundan alabildiğine kopuyoruz. Sosyal medyanın baskın olduğu, küreselleşen
ve her geçen gün daha da kirlenen dünyada değerlerimizden ve değerlilerimizden
ne yazık ki uzaklaşıyoruz. Bu acı gerçeği görerek en kısa zamanda gerekli
tedbirleri almalı, gençliğimizi düştükleri derin boşluktan ve şuursuzluktan
(mankurtlaşmaktan) kurtarmalıyız. Bizi biz yapan ve topyekun bir millet
kılan mâzideki güzellikleri ve
özellikleri ihya etmek için bir an evvel
özümüze ve kimliğimize irca etmeliyiz. Bunun için de millet olarak Çanakkale ve
Malazgirt ruhunu yaşamalı ve yaşatmalıyız. Bizlere bu şerefli zaferleri
bahşeden Rabbimize şükrederken aziz şehitlerimize de yüce Allah'tan rahmet
diliyoruz. Ruhlârı şâd, makamları cennet
olsun inşallah.
Dipnotlar:
1)
"Malazgirt Meydan Muharebesi Hakkında Yapılan Araştırmalar", Dr.
Abdülkadir Yuvalı
http://www.mus.gov.tr/malazgirt-savasi-mus
2)
"Malazgirt Muharebesi", Ali Sevim, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm
Ansiklopedisi
https://islamansiklopedisi.org.tr/malazgirt-muharebesi
YAYIMLANDIĞI YER: Kültür Ajanda Dergisi/Ağustos 2024