Düş tekkem arzı endam edense kimi
zaman derinde telaffuz edilen bir sitem.
Bir duyum.
Bir sanrı.
Acı kahvenin acıttığı gidenler kırk
yıl da koynumda beslediğim yalandan sevenler.
Menşei idim dünün öykümse sürgün
edildi.
Latif bir esintiyi aşk b/elledim ve
günbegün eklendi renkler.
Aşkın şatosu iken gök kubbe yerle
yeksan edilmiş şiirler ve mevsim ve metruk düşlerde unutuldum unutmayı denesem
de binlerce kere ben aslında içimdeki saf, ahmak o yetim çocuğu uyuttum.
Hibe ediyorum ruhumu:
Alın sizin olsun.
Heba ederken hayatı:
Yaşaran gözlerimden de pul pul
dökülüyor ahvalim.
Bir menkıbe bilmişken mevsimi
tereddütsüz aş erdiğim.
Bir meal iken içimi ters yüz edip de
hani olur da kendime ererim.
Varsıl bir ikametgâh iken şiir ve
aşkın şivesi iken özlem şiar edindiğimse gezindiğim il il mensubu olduğum göğün
fermanı dikiş tutmayan varlığımın isyanı ölümcül bir taarruz yoksa gölgeler
midir izbede bekleyen o ölü sevicileri gidenlerin ardından ruhlarını şapırtıdan
hüznüme yük oldukları nefretleri.
İnsan.
İnsancıl.
Ölü bir iklim iken de insanlık.
Buseler konan alnıma, saf tuttuğum
s/afiyet ve ahmak sözcükler ruhumun sözlüğünden sökün ederken bir de dişlerimi
yerinden söken.
Bir saka imişim meğerki önceki
hayatımda.
Seken bir pul gibi mars yaptığım ruh
eşim.
İkiletmeden sevmenin de kitabını
yazdığım ve işte kitabın altına düştüğüm anekdot:
Acım büyük açım sönük arazi oldu
hayallerim ve içine düştüğüm kuyu kaç beden büyük geliyorsa artık günahlarım.
Recim edilen bir cümle ve de ahkâm
kesen:
Aşk, diye yola çıkıp da aş erdiğim.
Enkazı kayıp bir mimari bestesi
unutulmuş iken yüreğin de seyrüseferi ve cürüm işleyen ve cümle yutan ve
cümleten kırgın olduğum ruhumun da dipçiği iken kalem ve yaza yaza y/andığım
hem dünüm hem yarınım ve işte anda saklı mevcudiyetim.
Dünümü öğüttüm dün gece gördüğüm
rüyada ve finali endamlı finali hüzünlü bir sevda masalında aslında kendi
öykümü resmettim saatlerce süren rüyamda.
Ardımdan gelen siren sesi.
Uykumu bölüp de defalarca annemin
nefesini kontrol ettiğim.
Düşmemek adına da dara geniş cepheli
bir binadan hayatı çizdiğim.
Ne öncem ne sonramdır kabul görmesi
an meselesi belki de ansızın ölmek adına şerh düştüğüm o idam mangamdır sere
serpe üstüne serildiğim ve idam sehpamda ağırladığım celladım düşmanım tüm
sermayeyi de kediye yükleyip ithaf ettiğim aslında içimde saklı o devasa
yaradır.
İyi ki Yaratan var.
İyi ki kader var.
İyi ki ölüm var.
İyi ki saklı tutulası o tek hece ile
sekiyoruz bir bilmeceden diğerine.
Zamansız olsa bile gidiş dikiş
tutturamadığımdan mı nedir yazdığım o sergüzeşt güfte aşkın boyumu aştığı
şaşkın ruhumla telaşla sevip telaşla yaşayıp da nokta koymaktan aciz bir
fermandır içliğimde saklı hiçliğim ve işte dış sese aldırış etmeden verdiğim
fetvalar ruhumun sarmalında iğne oyası iken imgeler ve şerrinden tüm canlıların
sığındığım da yüce makamdır.
Zemheride doğar mı çiçek?
Sıcak coğrafyalar da yanmaz mı ateş?
İrdeleyemediğim kadar ölümü ilgi
alanımda mıdır ölümcül güneş hani gökte değil hani yerde değil hani içimdeki
mevcudiyet dillere destan bir aşk hiç değil belki de unutulmakla özdeş ve işte
çapsız ruhlardan ve işte çapkın yüreklerden ve işte çapağında unutulmuş bir
rüya iken gözümün de feri sönmeden başa aldığım hayata rağmen hep mi
imkânsızdır dokunmak en tepeye hep mi pervasızdır yürek aşkı men etsem de
kendimden aşk değil mi ki bileğini bükemediğim ve işte elini öpüp de başıma
koyduğum nazenin bir yürek işçiliği ile İlahi Ateşe soyunduğum…