Her Bir Yağmur Damlası, Bir Umut, Bir Direniş Sembolü Olarak
Üzerimize Yağmaz Mı?
Kahrımdır dünyanın zulmünü seyretmek seyrederken, kahr
oluyorum. Dünyadaki adaletsizliği, savaşları, açlığı, yoksulluğu görüp içim
parçalanıyor. Bu kahır, sanki bir arkadaş gibi yapışmış her iki yakama, bir an
bile ayrılmıyor yanımdan. Kahırla yaşarken aşktan tat alamıyorum, sanki aşk bir
köşeye saklanmış ve çıkıp gelmekten aciz. Anlaşılmaz bir şekilde aşk, sanki bir
veda mektubu bırakıp gitmiş, oysa aşkın içinde veda yoktu. Sen haklısın ey aşk,
bu kadar zulme, bu kadar kahra dayanmak gerçekten zor. Kendi elimizle
işlediğimiz suçlarda sana yazık oldu, ama iyi ki ezilmeden, yok olmadan gittin
başka gönüllere, başka diyarlara. Acaba oralarda huzur var mıdır? Keşke bir haber
salabilsek, bir kuşun kanadına bağlayarak.
Mecnun'u görür müsün, çöllerin dışında Leyla'sını beklerken?
Leyla'yı görür müsün, sokağın başında yolu gözyaşları içinde beklerken? Ey aşk,
müdahale et tüm gönüllere, gir onları aydınlat. Belki layık olmayanlar vardır,
ama layık olanlar da tek başına zulme karşı çıkamıyor. Filistin'de sapanda taş
bombayı yok edemese de, direnişin en güzel eserini sergilediği kesin. Gönlümüz,
harabeler içi gibi harap hale gelmiş. İnsanlık için saraylar kurmak istesek de,
gelen seyreden yok. İşte böyle acı dolu halimiz. Ey aşk, içir bizi aşkın
şarabında, mest olmayalım, ayık olalım, canlanarak canlara varalım. İnsanlıkla
birlikte beklenen yollara, bekleyenlere varalım. Varalım Yunus'a, Mevlana'ya,
Hacı Bektaş'a, onların yoluna çıkalım. Kavgalarımız kendimizle değil, zalimlere
karşı olsun. Ah aşk, seninle olursak, seni taşıyacak böylesine insan bulursak,
belki yakın olur, "belki yarından da yakın" diyen üstat gibi.
Uykuya dalmasın bir çift göz, açık kalsın gözler, uykuya
dalmasın kalpler uyanık kalsın heyecanıyla atsın, varmanın aşkıyla titretsin
bedeni. Asırlar öncesinden başlayan uyutma hali, batının bir planı değil mi? Bu
yazgıdan öte kandırılmaydı, bir yangına itilişti, bizler ki o yalanlarla
kendimizde değiliz. Bilincimiz kapalı, ibretlik ders alamıyoruz, saklayıp
gizlemişler. Bir ömrün yangını yanar hala üzerimizde, biz yanarız, onların
yalanlarına kanarız. Kalbimizi daraltan elem, acı, budur. Kelamlarımız
ferahlığı anlatamıyor, ferahlıktan çok uzağız. Üzerimde az sonra silindirle
geçerek ezecekler, uyanmak gerek haydi... Bak zalime, Filistin'de vahşice
öldürüyor... İçimizde bebeler öldürülüyor, nerede idam? Elzem bir acıyla
yaşamak çok zor, bütün acılar direnişle katili serbest yaşamaya itiyor, idam
yok çünkü... Sessizliğin arkasında geldi zulüm ve cinayet haberi.
Hayata doğru kendi düşüncelerimi ifade ederken, içimdeki bu
yangının ve acının derinliğini anlamaya çalışıyorum. Uyanıklık hali, sadece
fiziksel bir durum değil, aynı zamanda ruhsal bir direniş. Her gün, gözlerimizi
açtığımızda etrafımızda dönen olaylara tanıklık ediyoruz; zulüm, adaletsizlik
ve savaş. Filistin’deki çocukların gözlerinde gördüğüm korku, bu uyanışın ne
denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bana.
İçimdeki bu yangın, sadece bireysel bir acı değil; aynı
zamanda toplumsal bir çağrıdır. Bizler, bu yalanlarla sarılmışken, kendi
gerçeklerimizi bulmak zorundayız. Kalplerimizin atışları, bu direnişin bir
parçası olmalı. Her birimiz, içimizdeki sesi duyduğumuzda, zulme karşı
durabilmeliyiz. Sessizliğin arkasında saklanan zulüm ve cinayetlere karşı,
sesimizi yükseltmekten başka çaremiz yok. Haydi, birlikte bu mücadeleyi
sürdürelim. Uyanık kalalım ve kalplerimizi ateşle dolduralım. Çünkü bu yangın,
sadece bir yangın değil; özgürlüğün, adaletin ve aşkın ateşidir.
Bu yangının içindeki acıyı hissetmek, beni daha da
güçlendiriyor. Uyanışım, sadece kendim için değil, etrafımdaki herkes için bir
çağrı. Her gün, bu zulmü görmezden gelmek yerine, sesimizi yükseltmek için bir
fırsat. İçimdeki öfke, adalet arayışımın bir parçası haline geliyor. Zalimlerin
gözleri önünde, masumların çığlıkları yankılanıyor. Filistin’deki çocukların
yaşadığı korku, benim de içimde yankılanıyor. Onların hayatları, benim hayatım.
Bizler, bu acıları anlatan sesleriz. Her bir kelime, bir direnişin ifadesi. Her
bir cümle, zulme karşı bir başkaldırıdır.
Hayat, sadece yaşamak değil; aynı zamanda mücadele etmektir.
Kalplerimizdeki bu ateşi söndürmemek için, her an uyanık olmalıyız.
Uyanıklığımız, sadece fiziksel değil; zihinsel ve ruhsal bir direniş olmalı. Bu
direniş, adalet ve özgürlük için bir umut ışığıdır. Şimdi, bu yangını daha da
büyütme zamanı. Kendi düşüncelerimizi hayata doğru taşırken, zulme karşı durmak
için el birliğiyle mücadele etmeliyiz. Gelin, sesimizi yükseltelim ve bu zulmü durdurmak
için birlikte savaşalım. Bulutlara bakıyorum, benim gibi efkârlı ve ağır yüklü.
Taşırken yağmur damlalarını, göz kırpan bir kelebeğin kanadı gibi hafif hafif
çırpınırken, bu zulmün üstünde durgun yaşamın üstünde zalimlerin üstüne taş
yağdırtsaydım, sevdasında yanıyor. Her bir damla, bir umut, bir direniş sembolü
olarak üzerimize yağarken, bunun farkında mıyız?
Kelebeklerin hafifliği yok içimizde, içimdeki acıyı taşırken,
bu zulmü durdurmak için bir çığlık gibi yankılanıyor yazdıklarım sizlerle.
Yağmur, adaletin ve özgürlüğün müjdecisi gibi düşüyor. Her damla, bir varoluşun
anlamını toprağa düşünce bak toprağa var oluşu anlatıyor; her damla, kaybedilenlerin
anısını yaşatıyor. Kaybedilenlerin anısı çok acı, onları az neşeyle
tanıştırarak neşe içinde kaybetsek güzel olmaz mı? Zalimlerin üstüne düşse
kelimelerim taşlar gibi, sadece fiziksel bir eylem değil, kelimelerim aynı
zamanda ruhumun haykırışı olsa. İçimdeki bu yangın, adalet arayışımın bir
parçası. Uyanık kalmak, bu zulme karşı durmak için her an mücadele etmeliyiz. Hayatımda
taşıdığım bu yük, yalnızca benim değil; tüm insanlığın yükü. Bu yükü
hafifletmek için, birlikte hareket etmeliyiz. Her bir kelime, her bir eylem, bu
zulmü sona erdirmek için bir adım. Gelin, hep birlikte bu kelimelerimizi taşlar
gibi zalimlerin üzerine düşürelim ve adaletin sesini yükseltelim. Vesselam.
Mehmet Aluç