‘’Dünya, sonra Allah, sonra hiçlik. Yani her şey.’’(Alıntı)
Hangi renklerdi haizi olduğum
düşlerden arda kalan…
Israrla resmettiğim ısrarla şevki
destur edindiğim aslında rehavet ile üstü örtülü gölgelerin tanıdıkları imtiyaz
hakkı.
Örtülü ödenek misali kapışan nem ve
bulut.
Umudun sarkacında saklı iken dirayet
ve ufuk.
Ve kapkaça uğrayan hayaller adeta bir
beşik kertmesi iken hüznün sarmalındaki o hâkimiyet o mahcupluk o karmaşa ve
asılı kaldığımız göğün zirvesindeki temaşa sanatı adeta önce bir rütbe sonra
bir nükte ve dermanı ararken kendimizi bulduğumuz kimyamızda eksik olan neyse
aslına rücu eden ve gölgelerden ve karanlıktan uzak…
Düş kesiklerinden ördüm ben ömrü.
Bir kesit bile değil belki de bir keşif: kim
bilebilir?
Terliydi hava ve nemliydi yürek bense sevgiyi
taşıdım önce avuç avuç sonra kova kova kovalandığım minvalde kolaçan dahi
etmeden önümü arkamı sobelenmiş iken sırtıma geçirdim annemin diktiği mintanı
ve şimdi rollerimiz değişti:
Ben idim annemin annesi ve o idi, yarım
asırlık ömrümün hem hâkimiyeti hem meyvesi…
Nesiller aştım yetmedi.
Nesirler yazdım kalemin coşkusu sönmedi.
Şiirlere konu ettim duyguları ve duygularıma
konuk ettim hem şiirleri hem konuları konum attım bir bir duygulara şiarım iken
sevmek ve tanıştım şair yanımla.
Ben göktüm.
Ben yıldız.
Ben yeldim.
Ben yerdim:
Yerkürede saklı ve yerdiğim değil yardığım hiç
değil belki de ansızın yenildiğim sonra ezildiğim sonra fidana dönüştüğüm ve
serpildiğim, sarmalında duyguların filizlenen coşkum ve aşkın sınadığı
dirayetim.
Acı koçanı idi ruhumdaki ıslaklık.
Açıların dem vurduğu üçgen ilişkiler ve
durağanlık ve açamadığım bir paket hayli ağır ve küf kokulu varsa yoksa mazide
saklı keramet bir düğüm bir düğün bir de ölüm ve s/üzgün yüreğimin çağıltısı ve
sözcüklerin çoğaltışı zımba misali direndiğim diklendiğim evrenin uzun
maratonunda yaya kaldığım tramvay yolunda vatmanın sesi çenginin düğünü
çalgının ertesi ve Çingene kadının açtığı falda kendime rastladığım yokuş
başında yuvarlandığım yetmedi yuvarladığım ondalık sayıların hem na’şı hem
dokusu hem de birer virgül noksanlığında üç noktalı duyguların uzantısı ve
kalemin rövanşı ile kendimi tek geçtiğim yalnızlığı bir meşrep bildiğim uyuya
kalan prenses ve prensin öpücüğü misali kalem işledikçe derine kalem battıkça
yüreğime demlendiğim bir resim bir hatıra bir de rüzgârın dinmediği nice kesit
nice kesif aşka yakın kendime uzak bir resmigeçit varsa yoksa ilham perimin
büyüsü ve büyüttüğüm gözümde aşkın küpeştesinde saklı imgeler ve şiirin baş
koyduğu ölümü dahi es geçtiği sevginin İlahi Gücü ve İlahi Ateşin
kıvılcımlarına eşlik eden umudun şevki ve şavkı ile kendimi bulduğum önce yolun
sonu sonra ömrün başı kasvetli bir günü şiirle özdeşleştirip yeniden vuku bulan
umudun ve mutluluğun gölgesi dahi yeterken insana…