Soru eklerinden
yaratılmış bir imge olmayı dilerdim: sadece bir imge.
Ritüelin ötesinde
şiirle örülmeliydi saçlarım rengi kızıl ve boyasız ve hırçın bir kızın
minvalinde rugan pabuçlarımın teninde bir boya sürebilirdim hani ama saçıma
değil ya da kaşıma hiç değil yürüdüğüm yola çizeceğim bir ayraç ile müdahil
olmak istediğim kaldırımlarda başıma atılan taşı değil taçlandığımı görmek
adına.
Kasvetli bir renk
olmayı ben dilemedim hem zaten rengârenkti çocukluğum ve öncem: öznemin dilinde
özlem özlemeyi beklemeyi şerh düşen bir günde bir ömürde süklüm püklüm değil
alabildiğine vakur ve havalı hem kanatlarım vardı benim gerçi sizler
göremezdiniz kanatlarımı ama daha da kötüsü görünmezliğimi giyindiğim sırtı
olmayan ceketim ve bir eşarp boynumda.
Tanrısal bir içgüdü
ile sahiplendiğim kâinat bir de sevgi ve en çok varmayı diledim Rabbin Dergâhı
mademki yaşarken bir baltaya sap olamamıştım ve hep de dememiş miydim:
inceldiği yerden kopsun ve inceldiğim kadar incelendiğim ve en sevdiğim iken
çiçek kokusu hele ki serpmişken annemin saçlarına ve işte çekiştire çekiştire
duygularımı bol keseden sevdiğim yalnızlığın el değmemiş korusunda at
koşturduğum o mistik atmosfer göğün de dekoru yerleşik iken duygularımda.
Mizacımdı acılarla
yoğurduğum köfte tadında.
Miracımsa hazan.
Ve göğün
kademelerinde yerkürenin de katmanlarında Rabbimle her baş başa kaldığımda
teneffüs ettiğim o hava:
Kayıtlı şiirlerden
de öte kayıt açmadığım nice duygum…
Bir kazazedesi
olsam bile şiir yolculuğumun…
Ve de haizi olduğum
o tek zerrem en çok da yalnızlığa ve aşka uyumlu.
Ön sözünü bulmakla
kendini kaybetmek arasında gidip geldiğim mademki doğduğumda ön sözünden
bahsedilmemişti kaderimin ve işte kederime atıfta bulunduğum en azından son
sözü söyleyip yaşadığım güne geçici nokta koyduğum.
Tanrısal bir içgüdü
ile de pekişen sevgim nasıl ki kâinat Rabbin koruması altında ve işte yüreğim
ve işte kalemim, benim kolluk kuvvetim en başta Rahmandan dileyip
dillendirdiğim duygularım ve dualarım ve basit masum arzularım…
Sözcüklerse ruhuma
batan dikenler gibi öncemde sahiplenmediğim öncemde şiir yazmadığım ve andaki
mevcudiyetim ve işte yarınlarıma kefil olmak adına son on yıldır şiirlerimle el
ele üstüme başıma şiir sinmişken ve insanların sindiremediği ne varsa üstüme
alındığım akabinde şiir olup dalga dalga yükseldiğim ya da inceden s/üzüldüğüm
göz hizasında bir rakım aslında ulaşmayı dileyip nihayetinde ve de defalarca
kendimi kaybettiğim…
Bir mimoza
bahçesine de öykündüğüm ta çocukluğumdan beri ve yaşadığım şehrin kalıntısında
dahi yok iken şiir ve çiçek ve ben her nasılsa şehri İstanbul ile özdeşliğim kadar
kendimi attığım kollarına şehrin ve tıpkı şehir gibi benim de iki yakamın kolay
kolay bir araya gelmediğinin dilemması adeta bir dilaltı ruhumun balansı ve de
yüreğimin volümü ölümü sık sık andığım kadar da yaşamayı çok da beceremediğim hele
ki yaşadığımız şu milenyumda tüm varlığımla kopamadığım bir önceki yüzyıla
bağdaş kurup bir yerlere kımıldayamadığım.
Tanrı değilim.
Tanımlarda atıfta
bulunduğum o mükemmel insan hiç değilim.
Ve maneviyatımla
büyüttüğüm hiçliğime kefil var olmayı farklı nedenlere bağlayıp aslında gizli
öznemle tanıdık duyguların arayışında olmadığım kadar sahipsiz bir manto gibi
askıda unutulduğumun ertesi hatırşinas yüreğimle tüm sırtlara geçebildiğim
kadar da evreni sevgiyle kucakladığımın göstergesidir içimde yaşattığım
harikalar diyarı.
Ve masallardan
kopamadığım çocukluğumun ardından o geniş hayal dünyamla kurduğum hayallerim
sınır tanımazken ve de akabinde çalınan hayallerime sahip çıkamadığım kadar
hayal kurmayı bir süreliğine ertelediğim o yer sofrasında yere en ufak ekmek
kırıntısı dahi dökmemek adına yediğim helal lokmanın farkındalığı ve şükrüyle
belki de kendi hayatımı yeni baştan yazıyor olabilmenin tetiklediği o ruh âleminde
bir o kadar gözümde büyüttüğüm insanların nezdinde neye denk düştüğümü de artık
önemsemediği kadar ruhuma konan her şiiri çocuk bildiğim kadar çocuk bellediğim
tüm sözcüklerin ve de kalemin doğasında saklı batmayı ertelemiş bir güneşin
pervazında hazır ol da bir emir eriyim.
Yüreğimin sev,
dediği.
Yüreğimin, yaz,
dediği.
Yüreğimin her
atışında solmasın diye tüm çiçekler can suyumu seve seve verdiğim bir bahçenin
dikenli yollarında şaha kalkan bir at gibi elime ayağıma batan her dikeni
kendim bilip çuvaldızı da kendime batırmanın ertesinde tüm hayal balonlarım
sönüp çekip gitse bile ben kendimden çekip gidememenin verdiği o lütufkâr
duygularda biliyorum aslında kâinatın solmayan çiçeğiyim.