Derin bir iç çekti yüzbaşı. Temir Yalığ bizi sizin ardınızdan yedek kuvvet olarak yolladı dedi.
3 tane yüzbaşı 300 kişilik kuvvetle dörtnala atlarını çatlatırcasına yol almışlardı.
Hatta yolda haçlı Gürcü'ler ile vuruşmuşlardı. 2 yüzbaşı ve birçok bahadır Uçmağ’a varmıştı.
Kendileri çok kayıplar vermekle birlikte 700’den fazla haçlı Gürcü’nün pis canını Od Tamu’ya yollamışlardı.
1000 kişi kadar olan haçlı Gürcü'ler verdikleri ağır kayıplardan sonra çil yavrusu gibi dağılmışlardı dört yana.
Gürcü Kral III.Liparit’in meşhur komutanlarından birinin kuvvetleriydi bunlar.
Gürcü'ler konuşmaya değer kişiler değildi, karşılarında pusatlı Oğuz bahadırlarını gördüklerinde vuruş kırış kaçınılmazdı. Nitekim de öyle olmuştu zaten.
Son hayatta kalan yüzbaşı Börükan idi. Sağ kalan bahadırlarını ve diğer iki uçmağa varan yüzbaşıların bahadırlarını toplamış, 300 kişiden 90 kişi kadar kalmışlardı.
Bu yeni topraklar şimdiden Oğuz kanları ile sulanmaya başlamıştı.
Bu hem iyi hem kötü idi. Hesaplar tam tutmamış, beklenmedik kuvvetler ile karşılaşmışlardı.
Bu bir yönden çok kötü olmuştu. Fakat bir taraftan da bu yeni toprakların Oğuz kanı ile sulanması kutlu idi, Oğuz’un kan verdiği can verdiği yer er geç mutlak Oğuz’un olurdu, bu Köktanrı’nın değişmez yasası idi.
Köktanrı kişioğullarını yaratmış, onların üstünde Oğuzları yaratmıştı.
Oğuzların başında Kağan, Kağan’ın buyruğunda da Batı Türk Elinde Yabgu olurdu.
İşte bu bahadırlar, Oğuz Yabgu’luğunun buyruğundaki bahadırlardı.
Temir Yalığ Oğuz’ların Kınık boyunun en ulu kişisiydi. Kınık Boyundan başka Salur Boyunun, çeşitli Avşar Oymaklarının ve Bayat bahadırları da Temir Yalığ’a bağlıydı.
Temir Yalığ Oğuz Yabgu’luğunun en büyük komutanlarından biriydi.
Yınal Yabgu’nun en güvendiği Başkomutanı idi.
Temir Yalığ’dan sonra yeğeni Selçuk beğ geliyordu.
Selçuk beğ tüm Kınık’ların Başbuğ’u idi. Başbuğ Başkomutan’dan sonraki en rütbeli kişi idi.
Bir veya bazen birden fazla Tümenbaşılar onun buyruğunda olurdu.
Yüzbaşı Börükan derin bir iç çekti, şimdi görüyordu ki, yetişememişler ve kendilerinden önce gelen 500 kişilik öncü kuvvetler de bozulmuştu. Hayatta kalan ilk buldukları kişi Onbaşı Günbudun idi.
Onbaşı Günbudun’dan bütün olanı biteni dinlemek istiyordu.
Önce atlar serbest bırakıldı otlasınlar diye. Sonra birkaç bahadıra buyruklar vererek konaklayacakları yerin hazırlanmasını istedi. Çalı çırpı toplanmaya başlandı, mahir Oğuz elleri hemen oracıkta bir Başbuğ otağı hazırlıyordu. Başlarında güngörmüş yağız bir bahadır olan Yüzbaşı Börükan vardı ve geleneğe göre Türk Türesine göre şuanda hepsinin Başbuğ’u idi.
Daha rütbeli bir başka Oğuz subayı ile biraraya gelene kadar komuta onda olacaktı.
Oğuzlar emir komuta zincirini asla bozmazlardı. Bu kişioğlunun düşeceği en utanç verici hata olurdu. Görülmüş şey değildi.
Köktanrı buyurur, Kağan’a duyurur, Türe yürürdü.
Kişioğulları için Türk Türesinden daha kıymetli birşey olamazdı.
Türeden ayrılırlarsa Köktanrı kızgın olurdu, türlü haller gelirdi başlarına.
Bunu Oğuz atalardan defalarca dinlemişler, zaman zaman kendileri de yaşamış görmüşlerdi.
Bir büyük ve 3 küçük ateş yakıldı. Birkaç bahadır avlanmak için ayrıldılar, yanlarında yeteri kadar yiyecek yoktu. Kurutları tükenmek üzereydi. Kişioğlu et yemeden cenk edemezdi.
Kol kuvveti, us kuvveti yerinde olmazdı.
Kımızları az olsa da yetiyordu. Çünkü Oğuz bahadırlarına bir hal olmuştu.
Son büyük Kurultay sonrası yapılan toyda, kımızlar çok içilip esrimiş olan kimi bahadırları gören bazı bahadırlar artık pek az kımız içer olmuşlardı.
Esrimek haram diyorlardı. Albız alsın Oğuz’a ne oluyordu böyle. Haram da neydi! Türk dilinde duymadıkları bir nesne idi bu. Oğuzlar bilmedikleri nesneler duyunca öğrenmeyi severlerdi.
Kol kadar us kuvveti gerekti, us kuvveti bilgiden gelirdi. Bilgi herkesten alınmazdı.
Oğuz’lar sadece bir başka Oğuz’dan yahut bir başka Türk kollarının mensubundan bilgi alırlardı.
Toyda esrimedikten sonra, kendinden biraz geçmedikten sonra toyun manası yitiyordu.
Kurultaylar Kam’ların yakarışı ile başlar, Oğuz atalar anılır, ruhlar yad edilir, bu vefa ile gönüller şad olurdu.
Oğuz’lar şaduman olursa, Köktanrı işleri iyi ederdi, Umay bereket verirdi.
Herkes Kam’larla birlikte hüzünlenir, Uçmag’a varan ruhlar yad edilirdi.
Tanrıkut Oğuz Mete Han’dan beridir böyle değil miydi!
Fakat işte Türk Türesi mi değişiyordu nedir, Oğuz bahadırları ata inancından başka inanışları benimser olmuştu.
Temir Yalığ çok sevdiği Selçuk beğ’e birşey demiyordu, fakat Selçuk beğ’de etrafındaki kimi Oğuz bahadırları ile tapınıyordu. Ne diyorlardı ona, önce suyla biraz yıkanıyor sonra namaz dedikleri şeyi yapıyorlardı.
Her geçen gün Başbuğ Selçuk beğ’in etrafında namaz yapan Oğuz bahadırları çoğalıyordu.
İşte bu bahadırlar artık fazla kımız da içmez olmuşlardı.
Albız alsın us ermiyordu bu işlere, namaz da neydi, ne yapıyorlardı bunlar böyle.
Meydanda yanlarında her bir bahadırın getirdiği ufak çullar yere seriliyor, sonra yanyana diziliyorlardı.
Yaptıkları birtakım hareketler hep aynıydı. Bunu hangi Tanrı istiyor olabilirdi!
Hatta bir keresinde yanlarında çullar yokken, üstüne basılmamış toprak yerde de namaz yapmışlardı.
Erlik Han bu duruma öfkelenmez miydi! Erlik Han yerlerin kutlu ruhu, bir öfkelenirse işler yaman olurdu.
Köktanrı Türk Kağan’a böyle birşey buyurmuştu da kendileri mi duymamıştı yoksa!
Hele o geçen yaz yaptıkları da neydi, hilal görünmüştü de hani, ilk dördünden son dördüne kadar hergün güneş batana değin bir lokma azık girmemişti kursaklarına.
Birşey de içmiyorlardı, bunlara ne oluyordu. Türk Budun’a bir haller olmuştu, Albız alsın!
Umay ana öfkelenip bereket vermezse ne olacaktı, Köktanrı bu halleri görmesin bilmesin diye yakarmak gerekecekti. Belki de onlarca adaklar adanacak, yine de Köktanrı’nın öfkesi dinmeyecekti.
Temir Yalığ kendisi bu yeni inanışı benimsemiyor fakat buyruğunda en sevdiği komutanı başbuğ Selçuk’a birşey demek istemiyordu. Öz yeğeniydi Selçuk beğ. Dukak beğ Temir Yalığ’ın ağası, Selçuk beğ'in de babası idi.
Başbuğ Selçuk yanlış iş yapacak kişi değildi, o Oğuzların övünç kaynağıydı.
Kaç tane vuruşta, onlarca kırışta, her döğüşte erliğini göstermişti.
Kol kuvveti kadar us kuvveti de bilinirdi. Selçuk beğ kartal gibiydi.
Zaten onun börk ve pusatlarında, otağında heryerde kartal tamgaları bilinirdi.
Selçuk beğ bir keresinde düş görmüş, düşünde Tanrıkut Oğuz Mete Han kolunda duran kartalı Selçuk beğ’e vermişti, bu düşü gördüğünde daha yeni pusatlandığı 7 yaşındaydı.
Oğuzların Ulu Atasından kartalı almış ve kendisini büyük görevlerin beklediğini, çok vuruşması gerektiğini, oluk oluk kanlar akıtması gerektiğini, Oğuz için Türk Türesi için buna mecbur olduğunu söylemişti.
Bu düşü Korkut Ata’ya anlatmış, Korkut Ata o günden beri hep Selçuk beğ’le özel görüşür, danışır, kineşir olmuştu.
12 yaşında obadaki boğayı devirdiğinde, bahadırlığa alınmış, babası atası Dukak beğ buyruğuna girmişti.
Karluk’larla yapılan bir vuruşta, amcası Temir Yalığ’ın hayatını kurtardığında daha 14 yaşında idi.
Temir Yalığ onu onbaşı yapmış, sonra yıllar yılı Selçuk beğ nice cenklere girmiş, ölümlerden dönmüş ve Kartal bakışları, Bozkurt ruhu ile bugünlere gelmişti. 3 yıl önce tekrar evlenmiş oğulları da olmuştu.
Selçuk beğ’in başbuğluğu Temir Yalığ’ın yeğeni olduğu için değil, bileğinin ve keskin usunun hakkıydı.
Türk Türesi böyle yürürdü. Köktanrı buyurur, Kağan’a duyurur....
Kağan Budun’a verir ayar, Türk Budun’un da karnı doyar.... Umay bereket verirdi...
İşte şimdi de Yüzbaşı Börükan buyruğundaki bahadırların 15 kadarı yakından akan pınarda ellerini ayaklarını yıkadıktan sonra, çulları sermiş, namaz yapacaklardı. Yemekler bile yenmemiş avcılar daha dönmemişlerdi bile.
Ne oluyordu bu bahadırlara böyle, Albız alsın.
Börükan herkesin sesini kesmişti.
Namaz yapmadan önce bir bahadır yakarış gibi birşeyler söylüyordu.
Köktanrı’ya Allah diyorlardı. Acaba Köktanrı ile Allah aynı mıydı!
Aynı idiyse peki kendileri neden bu namaz yapmak, namaz yapmadan önce anlamadıkları sözlerle yakarış yapmayı hiç duymamışlardı.
Hepsi bir yana, bir ay boyunca günboyu yiyip içmemekte neyin nesiydi!
Bunu Köktanrı buyurur muydu! Buyurduğunu duyurmaz mıydı!
Duyursa Oğuz buna karşı mı gelirdi! Oğuz Köktanrı ne buyurdu, ne duyurdu da yapmadı asırlardan beridir!
Temir Yalığ ve Başbuğ Selçuk beğ’in kat’i emriydi ki, namaz yapma başlarken herkes sessiz olacaktı.
Çünkü öyle değil miydi ki, bu namaz yapan Oğuz bahadırları namaz yaparken hiçbirşey duymuyorlardı, bunu toy sonrası da görmüşlerdi.
Koca bir kaynar çorba kazanı devrilipte genç bir bahadırın bedeni yanmışken dahi,
onun o kadar bağırmasına bile aldırış etmemişlerdi.
Namaz nasıl birşeydi ki, kişioğlu işitmesi gerekeni işitmez, görmesi gerekeni görmez oluyordu.
Albız mı giriyordu içlerine! Erlik Han mı yapıyordu bunu yoksa!
Köktanrı buna izin vermezdi. Oğuz Budun’a Erlik Han izinsiz bulaşmazdı.
Mutlaka Köktanrı durdururdu onu, Kam’lar bunun için yakarmıyor muydu günlerce!
Bu işler hep Korkut Ata’nın işleriydi. Değil miydi ki, başbuğ Selçuk beğ onunla gizli görüşmeler yapıyor, yanında götürdüğü her Oğuz bahadırı daha günü dolmadan değişiyordu.
Korkut Ata Kam’dı, onun sözü kutlu bilinir, Yabgu’lar Kağan’lar bile itiraz etmezdi.
Fakat Korkut Ata eskisi gibi değildi, 7 yıl evvel büyük Kurultay’da meydanda ilk namaz yapan da o değil miydi! Korkut Ata ruhlarla uğraşa uğraşa Albız’lara mı karışmıştı yoksa!
Halbuki Kam’lar Albız’ı yenebilirdi, Albız’lar Kam’lardan korkardı.
Kam’lar Oğuz Budun’u, bütün Türk Budun’u Albız’lardan ve tüm kötülüklerden koruyan değil miydi!
Kam’lar yeryüzünde Köktanrı’nın en sevdiği kişioğullarıydı.
Köktanrı onlarla uykularında konuşabilirdi. Bu yüzden Kam’lar türlü olayları önceden bilebiliyorlardı.
Sayrılıkları da ayrılıkları da nice dertleri de hep iyi eden Kam değil miydi!
Ne kadar değişik kişilerdi bu Kam’lar. Az konuşur, az uyur hep yakarırlardı.
Köktanrı böyle buyurmuştu, Oğuz’a duyurmuştu.
Kam olmak öğrenilmezdi ki zaten, Köktanrı bilirdi kim Kam olur. Kam olanın Otağı diğer otağlardan ayrı yere kurulurdu. Kam’lar bazen ormana girer birkaç gün gelmezlerdi. Bazı zaman dağlara çıkarlardı, us almazdı üşümeden nasıl o soğuk karlı dağlarda kolayca barınabilirdi ki. Yırtıcı hayvanlar bile Kam’larla dost olabiliyordu.
Ayılar bile yolunu değiştirir, Kam’larla uğraşmazlardı.
Kartallarla dost olur, doğanlarla dost olurdu.
Parslar bile Kam’lar ile dost olurdu.
Kam’lara avladıkları etlerden getirirdi bu yırtıcılar.
Kam’lar pek kutlu kişilerdi. Kam’ları Köktanrı’nın gönderdiği ruhlar seçerdi.
Ruhlar bir kişioğlunu seçtiklerinde, artık o kişioğlu için kurtuluş yoktu.
En özge yol ruhlardan gizli bilgileri öğrenmeyi kabul etmek olurdu,
yoksa acun dar olurdu o kişiye.
Hatta bir keresinde ruhların seçtiği bir Oğuz oğlu, Kam olmamaya direnmişti de,
ağzından kan gelerek ölmüştü. Köktanrı yarlığasın, Uçmag’a mı vardı, Od Tamu’ya mı bilinmez.
Avcılar avdan dönmüşlerdi. Namaz yapanlar da bitirmişler şimdi ateşte etler kızartılıyordu.
Oğuzlar etten neler yapmıyordu ki. Kazlar taşlarla etrafı kapatılan üstü küllerle kaplanan közde pişiriliyordu.
Oğuzlar buna külbastı diyordu. Sülünler çevrilerek ateşte kızarıyordu.
2 tane de yaban domuzu avlanmıştı. Fakat namaz yapanlar bilinmez bir şekilde artık yaban domuzu yemez olmuşlardı. Bunu da Korkut Ata’dan duymuşlardı. Kişioğlu avladığı eti yemez miydi. Bu işlere us ermiyordu.
Yemekten sonra ateşler söndürülmüş sonra başbuğları olan Yüzbaşı Börükan’a hazırlanan otağ etrafına halka oluşturmuşlardı. Bahadırlar arasında birde Ozan vardı. Bu Ozan’ın adı Ay Kutluk idi. Herkes ona Ozan Ay derdi.
Ataları gibi o da Ozan olmuştu, bu Ozan’lık yaman birşeydi. Yahşi söz ederdi Ozan’lar.
Gönüllerde bun kalmazdı onları dinleyince. Bun almış kişileri dahi coşturabilirdi Ozan’lar.
Ozan Ay kimseden buyruk beklemeden, izin almadan çalmaya başladı.
O tellere vurdukça, gönüller de şenleniyordu. Oğuz Budun pek seviyordu Ozan’ları dinlemeyi.
Bir zaman çaldıktan sonra, kulaklar bu nağmeye alıştıktan sonra, Ozan Ay söylemeye başladı.
Temir Yalığ yeğeni,
Oğuz El'in doğanı,
Gönüllerin Kağanı,
Başbuğumuz Selçuk beğ....
Oğuz ister yeni yurt,
Bahadırlar verir sırt,
Kutlu mutlu kuzu kurt,
Başbuğumuz Selçuk beğ....
Bu yollara düştük biz...
Kafkasları aştık biz...
Gürcüyle vuruştuk biz...
Başbuğumuz Selçuk beg....
Dinleyenler anlamıştı, Ozan Ay hep aynı dörtlükle bitiriyordu.
Artık hep bir ağızdan söyler mırıldanır olmuşlardı son sözleri...
Başbuğum izin vere,
Yeni kuvvetler vara,
Yağıyı yere sere,
Başbuğumuz Selçuk beğ....
Gürcü sanır baç şarttır,
Baç istemez öç şarttır,
Başbuğ bilir kaç şarttır,
Başbuğumuz Selçuk beğ....
Gürcü usun yetmezdir,
Oğuz oğlu yatmazdır,
Bizde hiç er bitmezdir,
Başbuğumuz Selçuk beğ....
Bu yad ellerde, ıssız bir vadide 91 Oğuz bahadırı hepbir ağızdan söylüyordu,
Başbuğumuz Selçuk beğ....
Başbuğumuz Selçuk beğ....
Başbuğumuz Selçuk beğ....
.........
......
...
.
( Selçukluların Doğuşu - 2. Bölüm başlıklı yazı Alp.Aldatmaz tarafından 30.09.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu