Mazbatasını yeni aldım ruhumun: o göçmen kuşa ısmarlamıştım
mademki fi tarihinde ve fil hafızasında yorgun sevdamın masallara bandım her
şiirimi öncemde açtığım o devasa parantez ve öncelikle yazıverdim şiirin hikâyesini.
İnanmadığım kadar da artık masallara.
Masamda beti benzi atmış ömürlük kitaplar ve ilhamımı nadasa
aldığım koca ömrün yerinden sökülen kornişi ve işte çiviler çaktığım ve işte
çivit mavisi gözlerinde annemin, hatırına da bu sevdanın ve yazmaya durduğum
şiirin ve adeta bir mim sanatçısıymışçasına önce mimlendiğim yetmedi gözlerime
mil çektiğim ve bir imgenin resti ile de şiiri gömdüğüm sancılı bir oluşum idi
ne de olsa bir şiirin doğumu ve hayli yorucu bir şairin ölümü.
Ruhum salınırken.
Kalem sallandırılmışken darağacında.
Ve ütopyalar feryat figan ve sahici hayatlar alabildiğine
yoran bu bağlamda hep hayallerimle yaşadığım hayallerimi de yaşattığım
kadarıyla misilleme yapsa bile keder ve kaderin diyezi gamlı notaların solfeji
açık ara farkla sağ elimde sol, sol elimde fa anahtarı ve fa diyez hüzün ve
işte rüştünü ispatlamışken bir kere ömrün…
‘’Kelimelerin haykırdığı günler geçirdim
Önemi yoktu söylenmişliklerin
Sırlı hikayelerim okunsa da kalemsiz sayfalardan
Ruhumda olan zelzelelerin getirdiği
Pişmanlığı avuçlarıma sığdırmadan
Giderayak çöktüm karşı kaldırıma
Merhaba dedim, içimden
Gülümsedim.’’(Alıntı)
Ve de hicap duyulası bir mevsim iken ölüm…
Öykündüğüm hayallerin duayeni sırra kadem basan bir finali de
geciktirsin diye kader ve Tanrı.
Bıçkın ruhumun koyu gözlerinde yatıya kalan elemin içli
sesinde.
Elham yüklü günüm ve ömrüm ve gönlüm.
Evhamlı bir hayatı dileyense ben değildim.
Gücüme giderken güç gösterisi güruhların ve gücümü tükettiğim
kadar da her düşüşümde yeniden güç bulduğum elbet İlahi Gücün de engin haznesi.
Taşlanmış haneler.
Taşlaşmış yürekler.
Taçlandırılmak ne kelime saçı başı dağınık imgeler.
Taradıkça her birini ve de tahayyül edebildiği kadar insan
geleceği.
Anlamsızlığın çağırışımı iken anlam bulan.
Anlamların kaybında ruhum nasıl ki endamlı bir mum aralıksız
damlayan.
Şehir özlemin işvesinde saklanmış adeta bir Çıfıt çarşısı
varsa yoksa iki yakası yağmalanmış asla da iliklenemezken her bir yakası ve yâdında
dünün yarenim nasıl ki çocukluğum ve dünüm…
Kasvetli bir akşamüzeri sözcükler pekiştireç.
Gecenin inen peçesi hüzün nasıl da sırnaşık ve serkeş.
Günahlar ve yalanlar ve Kaf dağında salınan yalaka kuşlar:
Asla da metazori olmayan bir şiir endamına yenik düştüğüm
duygular ve imgelerin rüzgârında üşüyen ellerim üşüten sözcükler nasıl ki sıraya
dizildiğinde şaha kalkacaksa şairin özlemi ve ruhun çözeltisi bilinmezin neferi
kayıt dışı olsa bile hayat kayda alınsa bile tüm duygular ve Çökertme oynayan
bir Efe, aşkın şah damarında yaşayan her sözcük her hece.
Şimdimle mutabakata varsam bile aklım dünde takılı ve delik
ceplerimden firar eden rakkase sözcükler dip acım dip boyası göğün ve işte
perdelenmiş bir milatta saklı o kördüğüm:
Ya ölüm ya düğün.
Sözcüklerin de her katresi ve ıssızlığın hacminde kutsanmış
acılar durağı ve rabıtası ömrün endamlı bir hüzne peşkeş çekilen…
Ve o sihir.
Ve o simya.
Ve de yazmaya durduğum her şiir.
Ne de olsa evrenin menkıbesi bir yâdın bir de yüreğin ve
yârin varlığına kayıt açmak ne ki içimde yanan bu sevda ateşi olmasa…