Düş salkımları koynumda büyüttüğüm.
Ütülemediğim duyguların da ikbali.
Söylenceler fırından yeni çıkmış
ekmek kokusu gibi nasıl da kutsal ve ayrıcalıklı bir yeri var ve işte şakıyor:
gecenin göbek bağı henüz kopmamışken kalemin de efeliğinde ve ebeliğinde nasıl
da büyük payı var umudun.
Kibirli gecenin efkârlı perçeminde
sakit olacak elbet ruhun tökezlediği bir sahanlık ve işte çanlar çalıyor bense
bir çan eğrisinde geçmiş ömrümden firar ediyorum ve ç/engelli bulmaca gibi ne
yazacağımı bilemezken bekliyorum da kalemin derdi neymiş bu gün dercesine
kendime dokunuyorum ve hoşlukla sıkıntı arasında bir duygu ile hizaya
getiriyorum tüm duygularımı.
Düş çilelerimle örmeye başladım
şimdiden az sonra arzı endam edecek günü ve düş kırıklarımla gerçek ve sahici
aşklar inşa ediyorum…
Kime diyorum kime?
Sen, sefil yabancı ve sakil
görüntünle ikmale kalmış bir çocuğun tedirginliği ile yeniden karşıma çıkman
olacak iş mi?
Teneffüs ettiğim havanın ağırlığından
mıdır ne içim de hafiflemeye başladı yeniden ve düş kazanında pişirdiğim hikâyelerime
yükleme yapıyorum şiirlerimle ve işte düze çıkıyorum.
Bir fıtratın ertesi elbet fırtına
öncesi sessizliğin mubah olup olmadığı da tartışılır hani.
Yüz görümüdür benim şiirlerim.
Aruz vezninde saklanır kimi insan
kimi imge.
Tunç ayakları aşkın.
Demir leydi.
Bozguna uğramış medeniyet ve
saltanatı sonlanmayan İngiliz krallığı ve bir düşes olma ihtimalimle
taçlandırıyorum duygularımı ve taşınıyorum kendimden…
Bir yıllık kirayı da peşinen ödedim
mi…
Ve işte nakliye ettiğim ruhum ama pek
bir pür-ü pak ve umudun tevekkül yüklendiği.
Aç tavuk misali…
Ah, sözcük ambarındayım ve yazdan
depoluyorum gereken gıdayı o karanlık tünele ve elinden tuttuğum kalemim bu
sayede ördüğüm yelekler ve kurduğum köprüler yüreklerden yüreğe.
Kim dedi sahi? Neyi mi?
Yürek mi yedin?
Ne saçma bir söylence olsa olsa ekmek
peynirle yedim ben aklımı.
Hınzır abdal.
Hasret yüklü koğuş kâtibi.
Tekdüze sevgisiyle aşka şerh düşecek
hangi aklı evvel önüme geçer ki?
Ve işte ikmal yapıyorum duyguların
kantarında darası mı ruhun ve kim bilir kaç çeki odun yakacağım içimde için
için pişmek adına…
Ah, kim bilir kaç milyon kere
içerleyeceğim?
İçlendiğim yetmedi mi hem bunca yıl?
İçli köfteyi de hiç sevmem hem.
Garez olan hangi münafık ve
beynamazsa…
Ah, ben…
Reddi güç kabulü güç.
Güç bela kazandığım savaşın rövanşı
işte meydana çıktığım ve Kırkpınar güreşleri gibi omuz da attım mı yanımdaki
sefile ve seyyah yüreğimle kıyama durduğum ve eften püften her şeye
sinirlendiğim günler çoktan dünde kaldı.
Hayatın kabzımalından kaç menü üzünç
ve umutsa gelecek olan huzura.
Huzura ermek için illa ki sözcüklerin
huzuruna çıkmalıyım.
Dibi görmüş biri olarak ölüp de
yeniden dirilmenin nişanesidir yazdığım cümleler gerçi dünya dışı varlıklardan
da yokken farkım…
Hüzne biat.
Çalakalem yaşamanın da şerefine.
Hüzünse çıkan kerevite elbet Rapunzel
misali saçlarımı uzatıyorum ve az kaldı hücremden firar etmeme.
Nakkaşı yüreğin.
Seyyah düşler iklimi.
Sefasını sürmekse hayatın hiç de dert
değil hani ne de olsa anda saklıyım ben ve an’ı içime çekerken dünde kalan tüm
anılarımı da dibe gömdüm.
Makbul olansa sabır yüklendiğim ve
şükrün sirayet ettiği o girift hecelerden yana derdim bazen hecelediğim aşkın
da itirafı iken yazdıklarım…
Ateş olsa cürmü kadar filan da
yakmıyor hani aşk.
Efsunlu varlığı bir gülücüğün ve bir
selamın da kaç bin hatırı varsa günümüzde artık böyle bir arayışı hedef
seçmemekteyim kendime elbet hedefte olan yine benim ve hüzün bayrağına yapışmış
elimle en önde koşuyorum.
Bir minvalse beni bekleyen.
Belki de bir düş mozaiği geceye esir
düşmenin hikmeti.
Bir de kutsandı mı aşk ve kükredi mi
evren.
Yalnızlığın hayta rüzgârında ve
gecenin küpeştesinde arzı endam eden yarından ötesi yokken ve yarının mizacını
şimdiden tayin ederken kalem ve evhamla yaşamanın verdiği zorlukla elbet hüzün
diskalifiye oluyor ne zamanki aşkla ve inançla umuda pencere açsam en azından
pervazına iliştiğim bir günün endamlı varlığında kilit noktam iken aşkın
teyakkuzunda gerisin geri kaçtığım ve sessizce sevmenin de meali iken içimdeki
peyzajda saklı iken coşkum ve de tüm renkler…
Gülüm ÇAMLISOY