Varız Öyleyse Bilmeliyiz
Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen.
Serinin yirminci babı

Madem ki varız...
öyleyse bilmeliyiz.

sükutun kutlu eli değince elimize
hevesin bin bir rengine müptela hayatlarımız
yüreklerimizde bin bir arzu
akıp giden zamanın her renginden 
ayrı desenlerin alnımıza nasıl çizildiğini bilmeliyiz

sonsuzluğun kokusunu almakta zorlanıyor dimağlarımız 
boş hayaller gibi savruk gönüller
kumlara çizdiğimiz emellere dair resimler 
fırtınalara uğramakta 
hakikatin hayale
gerçeğin masala nasıl döndüğünü bilmeliyiz

hep bir arzu içimizde 
hep bir ihtiras
saldırmakta isteklerimiz dört bir yana
batıl tasavvurların ağına düşmekteyiz
bu ne vahşi çağdır böyle
duygularımızı sersefil eyleyen
bu ne zamandır ki 
gül fidanları kırık 
nicedir gülistanların nasıl harap olduğunu bilmeliyiz

ıslık çalarak oluşturmaya çalıştıkları o bayat rüzgara
ne zaman yenildik
hiçbir zaman aşikar olanı küçük göremezsin
okuyan adamın satır satır heyecanıyla aynıydı
cennet zeytinleri 
bağrına bastığı evladını
son nefesini vermesin diye
dua olmaya koşan annelerin
omuzlarımızda nasıl ağladığını bilmeliyiz

hani insanlığın ümidi olacaktık
ne oldu bize
ilişkilerimiz sanallaştı  
sevgilerimiz yapaylaştı  
davranışlarımız sahiciliğini yitirdi
sözün değerini yitirdik
güç tutkusu çizdi yollarımızı
billur sular gibi akan insanlığın 
fıtratına tortuların nasıl bulaştığını bilmeliyiz

gelin görün ki 
ümidimizi de hoyratça tükettik
hayatımıza hakim olan yapaylıkları
dilimizin kirletilmesine göz yumduk
öyle ya 
eğer zulüm bir şeyi ona ait olmayan yere koymaksa 
insanın sahte ilahlara gönlünde nasıl yer verdiğini bilmeliyiz 

zulmün en hakikisi değil midir 
zulüm haksızlık etmek demekse
en büyük zulüm 
insanın kendisini yaratan Rabbine nankörlük etmesi değil midir 
Rabbinin hakkını başkasına vermesi değil midir

cehennem mahşerinde kanat çırpıyor çocuklar 
dünya ışıklarına gözlerini kapatıyorlar
biz burada değil miydik o zamanlar
o vakitlerde kimsenin yanında değil miydik
sahipsiz bir yerde
ıssızdık 
habersizdik öyle mi

kucağımız bu yüzden boş
irili ufaklı sevimsiz düşünceleri dolaştırıp durduk 
dudaklarımıza
sesimiz bu yüzden yok 
biz bu yüzden yok gibiyiz

yoklukların kenarında bir dünya 
öylece çoğaltıyor kendini
öylece büyüyor ve sonra kayboluyor 
küçük denecek yaşta ne varsa yürüyor içimize
cılız sesiyle 
tenhada kalmış bir kalbe iyice yerleşiyor 
sinemiz de nasıl derin yaralar açtığını bilmeliyiz

*
eskiden beri resul-i ekrem efendimizin 
en yakın dostlarından biri 
görüşür ve konuşurlardı
onda da göze çarpan en mühim  özellik
cahiliyye devrinin çirkin adetleriyle
fıtratını bozmamış olması
ruh, kalb ve aklını 
şirk inancı ile kirletmemiş bulunmasıydı 

tanınmış bir tüccardı
kavminin ileri gelenleri 
her zaman fikrinden istifade ederdi
kureyş'in kan davalarını halleden oydu
ailelerinin soy soplarını, nesep şecerelerini
iyilik ve kötülüklerini 
gayet iyi bilirdi

resulullah efendimiz
henüz açıktan davete başlamamıştı
yine de davası kulaktan kulağa yayılmış 
kureyşin ileri gelenleri tarafından duyulmuştu
hz. ebu bekir 
yemen tarafına yaptığı bir seyahatten 
henüz dönmüştü
bazı kureyşin ileri gelenleri 
kendisine hoş geldin demek için 
evine varmışlardı

hz. ebu bekir…
ben mekke'de yokken neler olup bitti 
önemli bir haber var mı diye sordu

ey ebu bekir…
büyük iş var
ebu talibin yetimi muhammed
peygamberlik iddiasına kalkıştı
biz de senin yemen'den dönüşüne kadar 
beklemeyi uygun bulduk
artık, sen o dostuna git
ne edeceksen et 
onu davasından vazgeçir

hz. ebu bekir derhal 
fahr-i alemin evine vardı
ya ebe'l-kasım…
peygamberlik iddiasında bulunduğun
kavminden ayrıldığın 
atalarının dinini kötüleyip
inkar ettiğin doğru mu

resul-i zişan efendimiz
küçük yaşlarından beri 
beraber oldukları  hz. ebu bekrin
bu sözlerine önce tebessüm buyurdu

ya eba bekir …
ben sana ve bütün insanlara gönderilmiş 
Allah'ın resulüyüm
insanları bir tek olan Allah'a 
davet ediyorum 
sen de şahadet getir

hz. ebu bekrin akıl ve gönül aleminde 
bir anda şimşekler çaktı
fırtınalar koptu
sıcak rüzgarlar esti
bu sözleri
küçük yaşından beri 
çok iyi tanıdığı
zatını candan seven 
o ana kadar mübarek dudaklarından 
hilaf-ı hakikat tek bir söz işitmeyen 
muhammedü'l-emin'den (a.s.m) duyuyordu

hiçbir tereddüt emaresi göstermeden 
derhal kelime-i şahadet getirerek 
müslüman oldu

islama davet karşısında 
en ufak bir tereddüt göstermeyişini 
resalullah efendimiz onun için 
bir fazilet sayarak 
şöyle buyurmuştu

ebu bekir'den başka 
imana davet ettiğim herkes 
bir duraklama
bir tereddüt
bir şaşkınlık geçirdi
fakat o, 
kendisine islamı anlattığım an 
ne durakladı 
ne de tereddüt etti

nebiyy-i ekremi iki dağ aralığında
hz. ebu bekir'in müslüman olmasından daha çok 
sevindiren bir başka hadise olmamıştı
islam'la şereflenen hz. ebu bekir'in 
daha evvel gördüğü bir rüyası da 
gerçekleşmiş oldu böylece 

rüyasında bir ayın mekke'ye indiğini
sonra bölünerek 
şehrin evlerine dağıldığını
sonra da toplanıp 
kendi evine girdiğini görmüştü

bu rüyasını o zaman 
ehl-i kitaptan bazı alimlere anlatmıştı
onlar, gelmesi beklenen peygamberin
pek yakında mekke'den çıkacağını
kendisinin de ona uyup 
bahtiyarlar arasında yer alacağını 
söylemişlerdi

hazret-i ebu bekir, 
müslümanlığını izhar etmekten de çekinmedi
müslüman olması kureyş arasında 
büyük bir yankı uyandırdı
çünkü o, kureyş içinde itibarlı 
güvenilir, sözünde sadık biri idi
sevimliliği ve yumuşak huyluluğu  
kavmine sevdirmişti onu

hazret-i ebu bekir
müslüman hür erkeklerin 
ilk halkasının temsilcisiydi
onun müslüman olmasıyla
iman halkası biraz daha genişledi
yollar biraz daha açıldı 
müstakim yolda yürüyen bahtiyarlar 
daha da arttı

islam nimetine erişen 
her biri adeta bir sınıfın temsilcisi 
ilk müslümanlar şunlardı
kadınlardan, hazret-i hatice
çocuklardan hazret-i ali
hür erkeklerden hazret-i ebu bekir
azatlı kölelerden hazret-i zeyd bin harise
kölelerden hazret-i bilal-i habeşi

islama gizli davet daha da hız kazandı
islama girme bahtiyarlığına erenler
yakınları ve akrabalarıyla 
bu bahtiyarlığı paylaşmak istiyorlardı
onları şirkin ıstırabından
cahiliyetin çirkinliğinden
kurtarmak için çırpınıyorlardı

hazret-i ebu bekir'in vasıtasıyla 
gizli davet devresinde 
islamla şereflenenler
osman bin affan
zübeyr bin avvam
abdurrahman bin Avf
sa'd bin ebi vakkas
talha bin ubeydillah 
bu beş sahabi de 
sonradan cennetle müjdelenen  
on sahabi arasında yer alacaklardı

islamın nuru günden güne yayılıyordu
ilk müslüman kadın hazret-i hatice'den sonra
hz. abbas'ın hanımı ümmü fazl 
hazret-i ebu bekir'in kızı esma 
kazret-i ömer'in kızkardeşi fatıma 
ilk müslüman kadınlar arasında 
yer aldı

müşrikler de boş durmuyordu
hidayet güneşiyle gönüllerini aydınlatanlara 
hor bakmaya
iftira atmaya
sözlü hakaretlerde bulunmaya
başlamışlardı

bunların hiçbiri 
kainatta en büyük kuvvet olan Allah'a 
iman hakikatini kalplerine nakşetmiş bulunan 
saadet asrının mesut insanlarını korkutmuyor
hak davasından geri çeviremiyordu
en ufak bir tereddüde düşüremiyordu

insanların tehdit ve korkutmaları
Allah'a olan iman yanında
rüzgarın önünde bir toz 
sel önünde bir çöp gibi 
zayıf ve dayanıksız kalıyordu

redfer

( Varız Öyleyse Bilmeliyiz başlıklı yazı redfer tarafından 19.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu